Irkçılık tartışmalarına ilk defa Diyarbakır’da rastladım. İmam Hatip Lisesini orada okurken, bir Kürt arkadaşımdan bunu duyunca yadırgadım ve ayıpladım. Bana “Cemal’ım sen öyle değilsin ama batıda bir Kürt gördüklerinde ‘kuyruğunu nereye saklamış?’ diye arkalarına bakarlarmış” deyince bu saçmalığa hayatımda az bulunur şekilde çok gülmüştüm.
Arkadaşıma ‘sizi böyle mi kandırıyorlar?” dedim ama zamanla bunun doğru olduğunu da anladım. Maalesef olmuş, ama batıya mal edecek kadar değil, münferit bir iki saçmalık.
Bundan kırk sene evvel bu konularda bazı tartışmalara girerdik ister istemez. Burada ırkçılık üzerine söylenenlerden çok sıkılırdım. Ben Maraşlı bir yatılı öğrenci olduğum için çoğunlukla yatılı olarak batıdan gelmiş Türk talebelerle gezer tozardım. Aramızda milliyetçilik davasını güdenler de vardı. Ama o zamanlar milliyetçilik daha kapsamlı bir kelimeydi, genel olarak komünizm ve sosyalizm karşıtlığı, sağcılık, dindarlık, muhafazakârlık, maneviyatçılık anlamlarına gelirdi. Fakat yeni yeni ortaya çıktığını sandığımız “Kürtçülük – Türkçülük” kavramları bu kelimenin anlamını haliyle değiştiriyordu. Bu da bizi üzüyor ve ürkütüyordu.
“Milliyetçilik” deyince onun ilk temsilcisi sayılan aramızdaki ülkücülere sorardım, “Bu Türkçülük de ne demek? Müslüman ırkçı olur mu?”
Cevapları ikna ediciydi: “Aman işte, maalesef aramızda istemediğimiz halde Nihal Atsız gibi ırkçılar var. Bu onların söylemidir. Fakat çok şükür dışlandılar, kurtulduk onlardan.”
Beni kendisi gibi “Türkçü” sanarak tartışan bir Türk kardeşime uzun uzun “İslam’da ırkçılığın lanetli bir haram olduğunu” anlatırken, dayanamadı sordu:
“Sen Türk değil misin?”
Onun mantığına göre her Türk “Türkçü” olmak zorundaydı herhalde. Ben de buna kızmıştım.
“Hayır!”
“Ya nesin?!”
“Arabım!”
“Hele tipinden belli. Saçların kıvırcık.”
Şaşkın bir ses ve suratla söylediği bu sözlere ben ve etrafımdaki arkadaşlar çok gülmüştük. Atılan kahkahaları hala kulaklarımda çınlar.
Fakat ben o zaman da düşünmüştüm, “sahiden Arap da olabilirdim. Neyim değişirdi?”
Allah Teâlâ’nın iradesi öyle tecelli etmiş ve bizi kavimler halinde farklı dillerle yaratmış. Hikmeti de tanışasınız, sevişesiniz, yararlanasınız diyedir. (Hucurat 13) İnsanlar eşittir ve hukuk nazarında kimsenin kimseye üstünlüğü ve ayrıcalığı yoktur. Bu mesele kadar basittir.
Allah katında üstünlük “takvaya” göredir. O da ahirette tecelli edecektir. Evet, bu kadar basit.
Bırakın ahmaklar katında üstünlük ve ayrıcalık nelerle olursa olsun. Çünkü ahmaklara sorarsanız üstünlüğü kimisi ırka, soya, sülaleye verir, kimisi paraya pula, kimisi rütbe ve makama, kimisi şan ve şöhrete, kimisi de güzelliğe, boya posa.
Hepsi de hikâye, hepsi de palavra.
Biz Müslümanlara göre yegâne gerçek Allah, biricik ölçü de İslam’dır. Bunun dışında bir hakikat arayanlar da aldanmıştır.
Evet, bu kadar basit!