İslam’ı bir binaya benzetirsek O’nun temeli iman ve akaid, dört duvarı namaz, oruç, zekât ve hac, çatısı da cihattır. İman olmadan yapılan bütün işler, son derece yararlı ve değerli olsalar da, Allah tarafından hiç kıymete alınmayacak ve sahibini sonsuz azaptan kurtaramayacaktır. Belki dünyada sahibine şan ve şöhret, makam ve iktidar, iyi iş ve eş gibi geçici güzellikler getirseler de, onlar bütün bu güzelliklerle iyiliklerini dünyada yiyip bitirdiklerinden, ahirette karşılık adına zırnık alamayacaklardır. İşte bu acı gerçeği ifade eden ayet:
وَيَوْمَ يُعْرَضُ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَلَى النَّارِۜ اَذْهَبْتُمْ طَيِّبَاتِكُمْ ف۪ي حَيَاتِكُمُ الدُّنْيَا وَاسْتَمْتَعْتُمْ بِهَاۚ فَالْيَوْمَ تُجْزَوْنَ عَذَابَ الْهُونِ بِمَا كُنْتُمْ تَسْتَكْبِرُونَ فِي الْاَرْضِ بِغَيْرِ الْحَقِّ وَبِمَا كُنْتُمْ تَفْسُقُونَ۟
"İnkâr edenler ateşin başına getirilince, "Size ait iyi ve güzel şeyleri dünya hayatınızda tükettiniz ve onlardan yararlandınız, şimdi ise yeryüzünde haksız olarak büyüklük taslamanıza ve yoldan çıkmanıza karşılık olarak aşağılayıcı cezayı çekeceksiniz!" denilecektir."
(Ahkaf, 20)
Mesela kulağımla duydum, bazıları derler ki: “Edison elektriği bulmakla insanlığa hizmet etmiştir, bunun mükâfatını almayacak mı? Şimdi bu adam cehenneme mi gidecek?”
Evet, dünyada almıştır alacağını. Ahirete gelince, eğer imanlı gitmemişse, bütün iyi ve yararlı işleri boşa çıkarılmıştır, elbette alamayacaktır. İşte ayet:
اَلَّذ۪ينَ كَـفَرُوا وَصَدُّوا عَنْ سَب۪يلِ اللّٰهِ اَضَلَّ اَعْمَالَهُمْ
“İnkâr edenlerin ve Allah yolundan alıkoyanların amellerini Allah boşa çıkarır."
(Muhammed, 1.)
Şimdi bu ön bilgiden sonra akaidi daha yakından tanıyabiliriz:
Akaid, İslam dininde kalben kabul edilmesi ve kesin olarak inanılması gereken iman esaslarını inceleyen ilim dalıdır.
Akaidin Konusu, bütün iman esaslarıdır.
Akaidin Amacı, insanın kalbine imanı yerleştirmek ve onu her türlü inançsızlık, inkâr, şüphe ve tereddütlerden kurtararak, manen güçlü ve huzurlu bir şekilde dünya ve ahiret saadetine eriştirmektir.
Akaidin Faydasına gelince, bilindiği gibi, bireyleri inançlı, sağlam karakterli, ahlaklı, erdemli, faydalı, bedensel ve ruhsal açıdan sağlıklı, çalışkan, üretken ve verimli insanlardan meydana gelen toplumlar, aynen fertler gibi inançlı, sağlıklı, mutlu, güçlü, çalışkan, üretken ve verimli olurlar.
Akaid’in kaynağı, Kur’an ve mütevatir sünnettir. Elbette aklı da ihmal etmez. İman esaslarını açıklarken metodu, hem aklî, hem de naklî delilleri kullanmaktır.
Akaid deyince akla hemen "kelam ilmi" de gelir. kısaca onu da tanıyalım:
Kelam: Kelime anlamı söz, cümle, işaret, hat anlamına gelen kelam, aklî deliller ile akait ve iman esaslarını konu edinerek onların ispat edilmesini ve savunmasını yapan ilim dalıdır.
"Kelam" aynı zamanda Allah Teâlâ’nın subûtî ve kemal sıfatlarından birisidir. O’nun seslere, harflere ve cümlelere muhtaç olmaksızın konuşuyor olmasını ifade eder. Hz. Musa ile konuştuğu Kur'an'da şöyle zikredilir.
وَلَمَّا جَٓاءَ مُوسٰى لِم۪يقَاتِنَا وَكَلَّمَهُ رَبُّهُۙ قَالَ رَبِّ اَرِن۪ٓي اَنْظُرْ اِلَيْكَۜ قَالَ لَنْ تَرٰين۪ي وَلٰكِنِ انْظُرْ اِلَى الْجَبَلِ فَاِنِ اسْتَقَرَّ مَكَانَهُ فَسَوْفَ تَرٰين۪يۚ فَلَمَّا تَجَلّٰى رَبُّهُ لِلْجَبَلِ جَعَلَهُ دَكاًّ وَخَرَّ مُوسٰى صَعِقاًۚ فَلَمَّٓا اَفَاقَ قَالَ سُبْحَانَكَ تُبْتُ اِلَيْكَ وَاَنَا۬ اَوَّلُ الْمُؤْمِن۪ينَ
"Mûsâ, tayin ettiğimiz vakitte (Tûr’a) gelip de rabbi onunla konuştuğunda o, "Rabbim! Bana görün; sana bakayım" dedi. Rabbi, "Sen beni asla göremezsin. Fakat şu dağa bak; eğer o yerinde durabilirse sen de beni görebilirsin" buyurdu. Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti; Mûsâ da bayılıp düştü. Kendine gelince dedi ki: "Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tövbe ettim; ben inananların ilkiyim."
(Araf, 143)
Bu yüzden Kur’an’a “kelamullah” da denir.