Pardon yahu, “biraz da biz gülelim” diyecektim, nerden çıktı şimdi bu “ölelim”?
Ha, evet, Nasrettin Hocadan çıktı.
Gördün mü Hoca Efendi ettiğini? Neler açıyorsun hala başımıza baksana Allah aşkına!?
Hani ömrümüz yeterse bir ay sonra bize de gelecek ya, -inşallah yeter- işte öyle Ramazan'ın yaz aylarına rastladığı bir gün, Nasreddin Hoca'yı iftara çağırmışlar. Dostlar duysun da bizi de çağırsınlar inşallah. “Kendim için istiyorsam namerdim” diye milletten oy isteyip de ilk fırsatta cumhurbaşkanı olan gibi olmasın amma, kendimle beraber, onlar çömert olsunlar da cennete gitsinler istiyorum.
Neyse, biz gelelim hazır davete. Sofra kurulup Hoca buyur edilmiş. Ortaya da buz gibi bir tas hoşaf konmuş.
Bizi davet edecekler benzemesin, ev sahibi şakacı bir insanmış, eline büyük bir kepçe alıp, Hoca'ya da küçük bir kaşık uzatmış. Başlamış kepçeyi hoşafa daldırıp daldırıp içmeye. Bir yandan içiyor, bir yandan da:
- Ohhh, öldüm, diyormuş.
Elindeki küçücük kaşıkla, ne içtiği şerbetin tadını alabilen, ne de susuzluğunu giderebilen Hoca, dayanamayıp atılmış:
-Ver şu kepçeyi efendi, demiş. "Biraz da biz ölelim"!
İşte böyle…
çoktandır haber izlemek dert olmuştu, ama bugünlerde epey keyifli oluyor. Geriye yaslanıyor ve bir sürü hikmetli ve hukuklu sözler dinliyorum. Hem keyfim, hem de bilgim, görgüm artıyor dinledikçe. Bu kadarcığını da hak ettik herhalde…
“Yahu hangi mevzu bu?” dediğinizi duyar gibiyim. Şu YöK mevzu. YöK ve rektör atamaları yani…
çok hoş değil mi?
Adam feryat ediyor: “En çok oyu ben aldım, ama YöK benim üstümü çizmiş. Nerde seçimin anlamı? Nerde seçmene saygı? İstediğinizi seçeceksiniz ise, niye seçim yaptırıyorsunuz? Hani hakka saygı? Demokrasi, insan hakları vs. vs….”
Fakat şu televizyon yapımcıları keyfime limon sıkıyor. Bırakmıyor ki rahat rahat biraz gülelim, eğlenelim…
Ben onlar konuşurken tam da sözü alacak ve “Eee ede, atalar boşuna dememişler “Keser döner, sap döner, bir gün gelir hesap döner” diye” deyip de söze başlayacakken, hemen aynı adamların bir önceki seçimlerde nasıl geldiklerini, muhaliflerin aynı lafları nasıl kendileri için söylediklerini, ama kendilerince asla dinlenmediğini… hem de görüntülü olarak söyleyiveriyorlar. Bana konuşma imkan ve fırsatı vermiyorlar. Allah sizin hayrınızı versin.
Neyse, olsun, buna da şükür. Keyifle geriye yaslanıyor ve güle oynaya seyrediyorum haberleri.
İki gün sonra liste köşkten çıktığında bir kere daha keyifle izleriz inşallah aynı filmi.
Hele durun, bu filim Brezilya dizileri gibi bir şey. Daha Anayasa Mahkemesi üyeleri var sırada. Sayıştay, Danıştay, Yargıtay var… Şimdiden olacakları seyrediyorum hayalimde. Kimileri bağıracak, çağıracak, kimileri de “hakkıdır” diyecek ve A. Necdet Sezer’i emsal gösterecek. Kimileri “Sû-i emsal, emsal olamaz” diyerek insan hakları, demokrasi nutuklarına inanır inanmaz devam edecekler.
Bu hamur daha çok su götürür…
Şükür Allah’ım, bu günleri de gördük. Hem daha ne günler göreceğiz inşallah. Biz görmesek de ömrü olanlar ne günler görecekler…
Sabırla koruklar üzüm oluyor hamdolsun.
Halkımızın artık yüzü gülüyor hamdolsun. Maksat halkın yüzünün gülmesi değil mi zaten? Halkın hoşuna giden hakkın da hoşuna gidermiş. İş oraya kadar gitsin inşallah…