Ukbe b. Ebî
Muayt, Bir gün kapı komşusu Peygamber Efendimizi (sav) ziyafete
davet etmiş, Peygamber Efendimiz de şehadet kelimesini söylemeden yemeğini
yemekten kaçınmıştı. Bunun üzerine Ukbe de kelime-i şehadeti getirmiş, Müslüman
olmuştu. Bu adam Ebu Cehil ve gibi azılı kafirlerin dostuydu. Bunlardan birisi,
çoğunlukla Übey b. Halef için denir, onu görünce yüzünü çevirip selamını
almamış. O da sebebini sorunca:
- Sen sapıttın,
sabiî oldun! Demiş.
Ukbe de:
- Yok, fakat
evimde yemeğimi yemekten kaçındı, onun için utandım da şehadet getiriverdim,
demiş.
- Hayır, inanmam!
- Peki seni
nasıl inandırırım?
- Şimdi o
mescide namaz kılmaya gelir ya, işte o zaman sen ona varıp da onun ensesine
vurup yüzüne tükürmezsen, inanmam ve senden hoşnut olmam, demiş.
Bunun üzerine o
terbiyesiz kâfir de Kâbe’de Peygamber Efendimiz secdede iken rast gelmiş ve o
kötü fiili işlemişti.
O zaman
Peygamber (s.a.v):
- Mekke dışında
rastlarsam mutlaka senin başına binerim, buyurmuştu.
Bedir günü esir
edildiği zaman Hz. Ali'ye emir verip boynunu vurdurdu.
Ubey de
Uhud'daki savaşta aldığı yaradan Mekke'ye vardığında öldü. İşte böylece Ukbe'ye
zikir geldiği halde Ubey şeytanlık ederek onu sapıtmıştı. İşte bu olaylar
üze4rine şu ayetler nazil oldu:
وَيَوْمَ يَعَضُّ
الظَّالِمُ عَلٰى يَدَيْهِ يَقُولُ يَا لَيْتَنِي اتَّخَذْتُ مَعَ الرَّسُولِ
سَب۪يلاً
يَا وَيْلَتٰى
لَيْتَن۪ي لَمْ اَتَّخِذْ فُلَاناً خَل۪يلاً
لَقَدْ اَضَلَّن۪ي
عَنِ الذِّكْرِ بَعْدَ اِذْ جَٓاءَن۪يۜ وَكَانَ الشَّيْطَانُ لِلْاِنْسَانِ
خَذُولاً
“O gün,
(dünyada iken) haktan sapmış kişi ellerini ısırarak şöyle diyecek: "Keşke
peygamberle birlikte aynı yolda olsaydım! Eyvah! Keşke falancayı kendime dost
edinmeseydim! Meğer
bana uyarıcı mesaj geldikten sonra, o dost bildiğim kişi bu mesajdan beni
saptırmış!" İşte şeytan insanı (böyle) çaresizlik içinde yapayalnız
bırakır.” (Furkan, 27-29)