“Din bâsi”nin aslı “din bahsi”dir. Ama Maraş’ta böyle meşhur ve bunun tarihî bir sebebi var:
Tarih 28 Ekim 1919. Fransızlar Maraş’ı işgal ediyorlar. Ermeniler törenlerle ve şenliklerle bu işgal kuvvetlerini karşılamak isterler. Her yerde olduğu gibi Maraş’ta da davul zurna işlerini abdallar güzel yaparlar. Şimdi onların mahallesinin adını onların isteği üzerine “Müzisyenler Mahallesi” diye değiştirdiler.
Ermenilerin lideri ve belki de o zaman Maraş’ın en zengin adamı Hırlakyan, abdalların reisi Halil Ağa’yı çağırır ve:
- Hazırlanın, şenlik var, der.
- Ne şenliği.
- Fransız askerleri geliyor, onları karşılayacağız.
- Biz bunda yokuz.
- Niye?
- Gelen gâvur askeridir.
- Sana ne? Sen çalacaksın ve on altınını alacaksın.
- Değil 10 madeni lira, davulumun kasnağını altınla doldursanız bu davul çalmaz. çünkü bu bir din bahsidir. Din kardeşlerimin bağrına çomak vuramam".
- Peki ama neden?
- Bu din bâsidir ağam, çalamam!
Kahramanmaraş düşman işgalinden kurtulup, işgal askerleri şehirden kovulunca da Abdal Halil Ağa Şişmanzâde'nin damına çıkarak kimseden beş para istemeden günlerdir davul çalar.
İşte batılılar bu ruhu bildikleri için “din bahsi”ni asla etmezler ve müslümanlarla savaşın adını değiştirirler. Onlar kelimeleri tağyir ve tahrifte, yani bozup değiştirmede öteden beri ustadırlar. Bu ustalık Müslümanların temiz kalplerindeki saflıkla birleşince, genellikle aldanmalara sebep olmuştur. Biz herkesi kendimizce bildiğimizden, tez kanarız. Bir delikten bir kere sokulmamız, bu yüzden yadırganmaz. Ama ikinci kere aynı delikten sokulmak, iyi bir Müslüman olmaya ters düşer.
George W. Bush da savaşa başlarken “bu bir haçlı savaşıdır” dememiş miydi?
O gerçeği söylüyordu ama etrafındaki kurnaz kurtlar, acemi çaylağı uyardılar, o da hemen “yanlış anlaşıldım” diyerek çıkarlarına ters düşen gerçeği açıkça ifade etme hatasını (!) düzeltiverdi.
çünkü düzeltmese idi Müslümanlar gerçeği görecekler, derin uykudan uyanacaklar ve ne kadar günahkâr da olsalar, “bu din bahsidir” diyerek kâfirler karşısında saf tutacaklardı. Bunu istemezlerdi herhalde…
Onlar istemese de gerçek budur maalesef. Bunu aralarından vicdanı bütün bütün ölmemişleri de söylüyor zaman zaman Robert Fisk gibi.
Ali Bulaç bize Robert Fisk’i şöyle tanıtıyor: “İngiliz The Independent gazetesinin hayatını yıllardan beri Beyrut'ta sürdüren Ortadoğu uzmanı Pulitzer ödüllü yazarı. Onu herkes tanır. Kimine göre sade bir gazeteci, kimine göre Batı'nın kırıntı halinde kalmış olan vicdanı. Geçtiği her haberde, yazdığı her yazıda Amerika'nın ve Batı'nın İslam dünyasındaki vahşetini, barbarlıklarını deşifre ediyor, iki yüzlülüklerini gün ışığına çıkarıyor.”
Ve iki tespitini sunuyor onun: “Biri, İslam'ın gelişmesine Batı'nın engel teşkil ettiğini, diğeri Batı'nın bunu bir Haçlı savaşı ruhuyla yaptığını.”
“Robert Fisk, Amerika'nın "İslam politikası"nın bir husumete dayandığını ima ediyor. Yolda ona bir sual soran bir Iraklının düşüncelerini paylaşıyor:
"Niçin Irak'ta, Ortadoğu'da, Kazakistan, özbekistan, Pakistan, Almanya, Türkiye, Yunanistan'da" Koluma iyice asıldı "Daha saymamı ister misin? Niçin tüm dünyada, ABD sınırları ötesinde, Amerikan askeri var? Bu topraklarda ne işiniz var?"
Ne cevap verirsin? Köşeye sıkışmaz mısın? Yerin dibine batmaz mısın?..
Independent'ın Pazar eki için 6 ay süren bir araştırma yaptım. 12'inci yüzyılda Haçlı Seferleri'ne katılan asker sayısı ile Ortadoğu ülkelerinde bulunan ABD askeri sayısını karşılaştırdım. Sonuç inanılmaz... Şu anda Ortadoğu'daki ABD askeri sayısı, Haçlı Seferleri'ndeki asker sayısının 22 katı..."
Evet, batı haçlı seferlerine devam ediyor. Kimileri şöyle diyebilir: “Bu bir sömürü savaşı, din değil.”
İyi de daha öncekilerde ne kadar din vardı ki?