Kur’ân-ı Kerîm’de livâta kelimesi geçmemekle birlikte “aşırı derecede çirkin davranış, açık hayâsızlık ve sapkınlık” anlamındaki fâhişe (çoğulu fevâhiş) ve fahşâ kelimeleri livâta fiilini de kapsayan geniş bir içerikle yirmi dört yerde geçer ve zina, livâta, sevicilik gibi iffetsizlikler şiddetle kınanır, yol açacağı dinî ve hukukî sorumluluklara işaret edilir (bk. M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “fḥş” md.; ayrıca bk. FUHUŞ).
Kur’an’da, Lût kavminin livâtanın yaygınlık kazandığı ilk toplum olduğuna atıfta bulunur. Bu çirkin fiili işlemeleri ve peygamberleri Hz. Lût’un kendilerini bu işten alıkoymaya yönelik uyarı ve öğütlerine kulak vermeyişleri sebebiyle helâk edildiği anlatılır (el-A‘râf 7/80-84; Hûd 11/78-83; el-Enbiyâ 21/74; eş-Şuarâ 26/161-175; en-Neml 27/54; el-Ankebût 29/28-35).
Hz. Peygamber’in hadislerinde de livâta kınanmıştır. Bu çirkin ve günah fiili işleyen kimseye Allah’ın rahmet nazarıyla bakmayacağı bildirir. (Tirmizî, “Raḍâʿ”, 12) Livâta yapanlar lânetlenmiştir. (Müsned, I, 317).
Resûl-i Ekrem ayrıca, “Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey Lût kavminin davranışıdır” demiş (İbn Mâce, “Ḥudûd”, 12; Tirmizî, “Ḥudûd”, 24) ve erkeğin eşiyle anal ilişkide bulunmasını da “küçük livâta” şeklinde nitelendirerek yasaklamıştır (İbn Mâce, “Nikâḥ”, 29; Ebû Dâvûd, “Nikâḥ”, 45; Tirmizî, “Ṭahâret”, 102).
Yine bir başka hadiste de hemcinsleriyle ilişkide bulunan kadınlar ve erkekler zina yapan kişiler olarak ifade edilmiştir (Şevkânî, VII, 131).
Peki, bu çirkin haramı işleyenlerin cezası nedir?
Kur’an’da ve hadislerde yer alan ifadelerden hareketle İslâm âlimleri, livâtanın dünyevî cezayı da gerektiren haram bir fiil olduğu konusunda görüş birliğine varmışlardır. Hatta livâtayı haramlık bakımından zinadan daha ağır bir fiil olarak kabul edenler de vardır. (DİA)
Livâta yapan kimseye verilecek ceza konusunda ise İslâm hukuk ekolleri farklı görüşlere sahiptir. Bu konudaki fikir ayrılığı, livâtanın zina kapsamında bir suç mu yoksa ondan ayrı başka bir suç mu teşkil ettiği konusundaki farklı yaklaşımlardan, ayrıca bu fiili işleyen kimselere verilecek ceza ile ilgili hadislerin yorumundan kaynaklanmaktadır.(DİA)
Ebû Hanîfe livâtayı zinadan ayrı bir fiil olarak değerlendirmektedir. Ona göre livâta, zinaya kıyas edilemeyeceği ve zina olarak adlandırılamayacağı için ondan farklı bir suç oluşturmakta ve farklı hükümler taşımaktadır.
Ebû Hanîfe, üreme organının dışındaki bir yolla kadın ya da erkekle cinsel ilişkide bulunmanın zina olarak kabul edilemeyeceğini ve livâta yoluyla nesebin karışma ihtimalinin bulunmadığını ifade ederek bu suçu işleyen kimseye devletin yetkili organlarınca takdir edilecek bir cezanın (ta‘zîr) verilmesi gerektiğini belirtir. Ayrıca livâta suçunun ispatı için iki şahidin yeterli olduğu görüşündedir.
İmam Şâfiî ile Hanefî hukukçularından Ebû Yûsuf ve Muhammed b. Hasan eş-Şeybânî’ye göre livâta yapan kişiye zina suçunda olduğu gibi had cezası uygulanır; fâil muhsan ise recmedilir, muhsan değilse 100 celde ile cezalandırılır. Şâfiîler, livâta suçunda fâilin bekâr olması durumunda kendisine ayrıca sürgün cezası verilmesi gerektiğini ifade ederler.
İmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel ise Hz. Peygamber’den nakledilen ve livâta yapan kişilerin öldürülmesi ya da recmedilmesi gerektiğini ifade eden hadisleri (İbn Mâce, “Ḥudûd”, 24; Ebû Dâvûd, “Ḥudûd”, 29; Tirmizî, “Ḥudûd”, 24) esas alarak muhsan olsun ya da olmasın livâta fiilinin fâiline recm cezası verileceği görüşündedir. Bu hukukçulara göre livâta suçunun ispatı için zina suçunda olduğu gibi dört şahit getirilmelidir.