Dinimiz İslam sadece iman, ibadet ve ahlak olarak ahiret dini değildir. Aynı zamanda dünyamızı da düzenleyen bir dindir. Yani dünyada yaşarken ev ve aile hayatımıza, sosyal ve siyasi hayatımıza, ziraat, ticaret, sanayi, iktisat, ekonomi gibi iş hayatımıza, hukuk, eğitim ve terbiye hayatımıza bir yasal düzenleme getirir. Üstelik bu kendi yasalarını, kanunlarını korur ve başka kanunların reddini ister. Bunu da iman şartı kılar.
Bu ne demek?
Eğer dünya işlerimiz, yani evlenmemiz, boşanmamız, işimiz, memuriyetimiz, ticaretimiz, hukukumuz, mahkememiz, yönetimimiz İslam’ın emir ve yasaklarına göre, haram ve helallerine göre, ahkâm ve şeriatına göre, yani kanun ve yasalarına göre değilse, bizim Müslüman oluşumuz laftan ibarettir. Lafla peynir gemisinin yürümediği gibi, böyle bir din de yürümez. Allah Teâlâ’nın katında itibara alınmaz. Bu yüzden Sevgili Peygamberimiz (sav)’in “din muameledir” hadisi çok önemlidir.
Allah Teâlâ’nın kanunlarına her Müslüman itaat etmelidir. Emirlerine ve yasaklarına, haramlarına gönüllü uymalıdır. Buna rağmen, dinin emir ve yasaklarına, helal ve haramlarına uymayanlara bakılır. Eğer bunlara iman ettiği halde sırf tembellik veya menfaatinden, zevklerinden ötürü uymuyorsa, asidir, günahkardır, fasıktır, facirdir; derhal tövbe etmeli ve isyandan itaate dönmeli, geçmişteki eksikliklerini tamamlamalıdır.
Eğer bunlara iman etmediği, kabullenmediği için uymuyorsa veya dinin emri olduğuna iman etmesine rağmen beğenmediği, çirkin gördüğü, faydasız bulduğu için uymuyorsa, kesinlikle dinden çıkmıştır, kâfirdir, mürteddir.
Onun “ben Müslümanım” demesinin hiçbir kıymeti yoktur.
Derhal yapacağı ise yeniden iman etmek ve nikah tazelemektir.