Dinimiz, Rabbimizin bize yüklediği emirler, yasaklar ve tavsiyelerden oluşan görevlerimizdir. Birinci görevimiz, Allah(cc.)' ı bilmek, sevmek, saymak ve kulluk etmektir. Gerisi hep onun içindedir. Ona kulluk ise İslam’ı öğrenmek ve yaşamak ve yaymaktır.
Bize düşen ilk görev, dinimizin sunduğu iman esaslarına inanmaktır Bu esaslar “akaid” kitaplarımızda yazılmıştır. Akaid ve iman, bir binanın temeli gibidir. O olmazsa üstüne bina kurulamaz.
Akaidden sonra ibadetlerimizi ve toplum içindeki görevlerimizi bildiren muamelatımızı öğrenmeli ve uygulamalıyız. Buna "fıkıh" veya “hukuk” da denir. Son zamanlarda ”ilmihal” da deniliyor. Bunlar da kitaplarda yazılmıştır. Öğrenmek başlı başına bir iştir, uygulamak yine başlı başına bir iş. Bunlarla binanın duvarlarını dikmiş oluruz.
Fakat yetmez. Binayı korumak için tavanını da kurmak gerekir. Bu dini öğrenip yaşamak kadar düşmanlarından korumak, aynı zamanda devamlılığını sağlamak için başkalarına ulaştırmak ve anlatmak da önemli bir iştir. Buna da “cihad”diyoruz. İman ile temeli atılan, ibadetlerle duvarları dikilen binanın böylece tavanı da çakılmış olur.
Bitti mi?
Hayır!
Şimdi bu binanın bir de tezyinatı var. Böylece içinde zevkle oturulur hale gelir. Bu da “ahlak” iledir.
Evet, görev, öğrenmek, uygulamak ve yaymakla bitmiyor. İşin bir de ahlâkî boyutu var: O da bütün bunları sadece Allah Teâlâ’nın rızası için yapmaktır. Yani ihlas. Çünkü bu işte başka bir amaç, riya/gösteriş ve süm’a/duyuruştur. Bunlar da Allah’a (cc.) küçük küçük ortaklar koşmaktır. Küçük şirk yani. Ya da gizli şirk. Yani bir şeyi şan, şöhret, makam, maddi çıkar veya bir başka amaç için yapmaktır.
İşte kalbimizi bu gibi şirklerden, günahlardan, çirkinliklerden, kötü huylardan korumalıyız. Yoksa Allah kabul etmez, üstelik bir de cezalandırır. Onun için nefsimizi ve kalbimizi eğitmeli ve arındırmalıyız.
Hayat, bunun için vardır zaten. İmtihan bundan.