Ameller niyetlere göre olduğu gibi, adamına göredir de. Yani sıradan mübah bir işi, bir iyiliğe vesile kılmak için yaparsan, Allah için niyetini iyi tutarsan, ibadet olur. Adetler ibadet olur kısaca. Mesela yemek mi yiyorsun, helalinden ise, eh mübahtır, yiyebilirsin. Bir sevabı da yok, günahı da yok. Ama onu, “Ya Rab! Bedenime kuvvet versin de sana ibadet edeyim.” diye yersen, bu yeme işi mübahlıktan çıkar ibadet olur.
Uyumak da öyle. Uykun geldi, uyursun. Mübahtır. Ama, “Ya Rab, uyuyayım da vücudu dinlendireyim, ta ki sana ibadet edeyim, taatta bulunayım” diye uyursan, ibadet olur. Uyuma âdeti, ibadet olur.
Evet, ameller niyetlere göre değişir ve kıymet kazanır. Adamına göre de öyle. Mesela çok uyumak iyi değildir. Aziz ömrü heder eder. Bu vaktin kıymetini bilene göre böyle. İyilere göre böyle yani… Ama uyuyan zalimse, aman ne iyi. Varsın uyusun, uyandırma sakın. Zira o uyansa, ibadet ve taat değil, zulüm yapacak, kötülük, fısk ve fücur yapacak. Onun hakkında uyku, günahtan koruduğu için, daha güzeldir. Mesela gaflet, ne kadar kötüdür. Ama kime? Arife, abide, seçkinlere, havassa yani… Ancak avam için iyidir. Şerlerden alıkoyar hiç olmazsa.
Evet ameller niyetlere göre olduğu kadar, adamına göredir de. “Hasenet’ül ebrar, seyyiat’ül mukarrebin” diye bunun için demişler. Yani iyilerin yaptığı güzellikler çok çok iyilere göre kötülük sayılırlar. Zira onlardan daha çok güzellikler beklenir.
Öyleyse hem niyetimizi hem de adamlığımızı sürekli sorgulamalı değil miyiz?