“Öcü Geliyor”

Bu bir psikolojik işkence değil mi? Aylardır her gün aynı terapiler:

“Türkiye kötü bir yere götürülüyor.

çok kötü bir yere götürülüyor...”

“Kimsenin kontrol edemeyeceği bir yere gidiyor.”

“Bir şeyler olacak..”

“çok yakında bir şeyler olacak…”

“Ayak sesleri geliyor, sağır mısınız”

“Sizi biz bile kurtaramayız”

Sizi bilmem ama, ben bu tür laflardan sıkıldım değil, tiksindim artık. “Kabak tadı vermeye başladı” değil, iğrendiriyor.

“Yeter artık” diye avaz avaz bağırıyoruz, duyan yok.

Bu bir psikolojik işkence.

İstiyorlar ki, “lanet olsun” diye bırakıp gidelim.

İktidarı bırakalım değil, ülkeyi bırakalım, hicret edip gidelim.

Yıllar evvel “Hicret Ama Nereye?” diye bir yazı yazmıştım.

Evet, gitmek isteyen yok, gitmeyeceğiz, bu cennet vatandan cüda olmayacağız ama, çaresizliğe bakın ki, gitmek istesek de alan yok zaten. Kim kabul edecek seni?

“Bunu görün artık” diye yazıyorum. Bizi uzun bir zamandır İran’a, Cezayir’e, Suudi Arabistan’a, son zamanlarda Malezya’ya göndermek istediler ama alan yok.

Biz de bazılarını Moskova’ya postalamak istedik, onlar da aynı konumdalar.

Bir Say vardı, “bırakır giderim” dedi, yer gök inledi. Bizi kimse kale almıyor. Fazıl için dedikleri “bu sesi duymak gerek. Bu adam niye rahatsız, neden ülkesini terk etmek istiyor?” mantıklı sorusunu bizim için asla sormadılar.

“Nereye gideceksin kardeşim, bu ülke hepimize yeter” diyen yok o cenahta.

Hala türbanı sorun görüyorlar…

Türbanlıya şu an bilfiil olan baskıyı yok sayıyor, kendilerine olmayan ama olması muhayyel baskıyı var sayarak tehditler savuruyorlar.

İmam hatipliyi, meslek okullarını anlamıyorlar.

Dindarların sorunlarını görmüyor, onlara kulak vermeyi irtica olarak yaftalıyorlar.

Ve tehditler, tehditler….

“Geliyorlar ha!...”

“İşte ayak sesleri.”

“Bir şeyler olacak”

Of ya, of ya!...

Korku bu işte, endişe bu, kaygı bu…

Sizin kaygılarınız, sizin korkularınız var da bizim yok mu? Sizinkiler değerlendirmeye tabi de, bizimkiler değil mi?

Bizi adamdan saymıyor musunuz?

“Hah! Meseleyi kavradın işte” dediğinizi duyar gibiyim.

Yağma yok.

Herkes hizaya gelsin.

Askerle değil, hukukla, demokrasiyle, insan haklarıyla.

Bırakın artık “öcü” edebiyatını.

Korkmuyoruz değil, itiraf edelim, korkuyoruz. Ama ne yapalım, bizi sokmak istediğiniz bu sokak çıkmaz sokak. Siz ve biz, ne bu sokakta, ne de bu metotla bir yere varamayız.

Doğru olan yolda, doğru olan metotla sonuna kadar yürüme kararındayız artık.

Zaten yok sayılıyoruz. Yok edileceksek, izzetli ve şereflice olsun. Bizim kaybedecek neyimiz varsa, sizin de var o kadar.

çare, samimi olmak, dürüst olmaktır.
Biz, “hukukla, demokrasi ile, insan hakları ile” derken çok samimiyiz.

“Bak ‘sizli bizli’ konuşuyorsun. Böldünüz bu ülkeyi, böldünüz” edebiyatını geç artık.

Bu ülkeyi zulümlerinizle siz böldünüz.

Biz sadece kağıt üstünde verdiğiniz hakları, gerçek hayatta da istiyoruz artık.

“öcü geliyor” edebiyatı ile bizi korkutup kaçıracağınıza, haklarımızı verin, mesele bitsin.

Vermez misiniz?

Yalvaran yok artık.

Biz de öğrendik: “Hak verilmez, alınırmış.”

Bizim dünyamızda böyle değildi, birisinin bir hakkı varsa istemeden verilirdi, ama artık sizin dünyanızda yaşadığımızın biz de farkına vardık.

Maalesef bu “Vahşi Batı”da bizim de bazı güzel huylarımız değişecek. Ne yapalım, “körle yatan, şaşı kalkarmış.”

(www.cemalnar.com)