Evet, millet olarak bizler suçlu yatağı değil, “peygamber ocağı” bir ordu istiyoruz. Bunu beslediğimiz ordudan istemek, millet olarak bizim hakkımızdır.
Aslında söze şöyle başlamak istedim; “Bunu konuşmayacaksan, neyi konuşacaksın?”
Ama Sayın GKB Başbuğ bu yazıyı yazdığım tarihte hala konuşmamış, kurumuna bir açıklama yaptırmamıştı. Bence bu calib-i dikkat bir olaydır. İnsan ister istemez buna içerliyor ve “Bunu Konuşmayacaksan…” diyor.
Sayın Başbuğ yakın zamanda “sözün bittiği yerdeyiz” demişti. Evet, işte bu konu da sözün bittiği yerdir ve Sayın Başbuğ sanırım sözü bittiği için konuşmayacaktır.
Konu şu “heronlar” meselesi. MİT'in tespit ettiği bir ses kaydında 10 Ekim 2007'de Yarbay Selami Selçuk Ç.'yi arayan Hava Pilot Üsteğmen Fırat Ç. PKK'lılar için 'bizimkiler' diyerek çok zayiat verdiklerini, bu nedenle Heronlar'ın ya düşürülmesini ya da koordinatlarının değiştirilmesini istiyordu. Yarbay ise “çaresine bakacaklarını” dile getiriyordu. Bu konuşmanın üzerinden 2,5 yıl geçmesine rağmen adı geçen subaylar hala orduda görev yapıyor.
(http://www.habervaktim.com/haber/131947/
kahreden_ihanete_erdogan_el_atti.html)
Bir Türk subayı “bizim” dediği PKK’lılara zarar verdiği için başka bir Türk subayına “düşürün bunları” diyor, o da “tamam” diyor.
Aman Allah’ım!
Üstelik bu olay 2007 de oluyor. Ordu bunu biliyor ve o günden bu yana bir işlem yapılmıyor. Adı geçen subaylar hala orduda görev yapıyor…
Aman Allah’ım!
Ne diyelim, sözün bittiği yer!
Bugün nihayet öğreniyoruz ki, Türkiye'nin gündemine bomba gibi düşen 'ihanet konuşmaları' başkenti hareketlendirmiş. Okuyalım:
“Genelkurmay sessizliğini korurken Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, çarpıcı açıklamalarda bulundu. Gönül, dosyadan haberdar olduğunu ve gereğinin yapıldığını açıkladı. Mahkemenin suçu sabit görmesi halinde olayın 'Korkunç bir felaket' olduğunu vurguladı. BUGÜN'ün manşetiyle dosyayı yeniden 'derinlemesine incelediklerini belirtirken, "İyi bir iş yaptınız. İyi bir gazetecilik yaptınız, teşekkür ederim." ifadelerini kullandı.”(a.y.)
Ülkedeki iki başlı yargının ne denli felaket olduğunun resmidir ki, Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Genelkurmay Askeri Savcılığı'nın dosyayla ilgili soruşturmasının sürdüğünü söylemiş. Daha ne kadar sürer acaba? Gazeteler yazmasaydı, belki de sonsuza dek sürüncemede kalacaktı…
Dosyanın Genelkurmay Askeri Savcılığı ile Hava Kuvvetleri sürüncemede kaldığını anlatan Gönül, şöyle devam etmiş: "Orada çözülemeyince rutin uygulama olarak bize intikal etti. Bize intikal edince, biz çözdük. Genelkurmay Askeri Savcılığı bakıyor. Yargı aşamasında olduğu için müdahale etmiyoruz, ne yaptınız diye sormuyoruz."
Aradan 2,5 yıl geçecek, askeri savcılık hala soruşturmayı bitiremeyecek!
Aman Allah’ım!
Bunun bir izahı olabilir mi?
Olabilir, ama olay o kadar korkunç ki, aklımıza getirmeyi bile istemiyoruz. Bile bile gözlerimizi yumuyoruz. Bazı şeylerin “şüyuu vukuundan beter” derler ya, işte öyle bir şey…
Evet, Sayın Başbuğ çıkıp ta ne desin! Adamcağız ne konuştuysa kendi arkadaşları yalan çıkardılar.
“Boru” dedi, olmadı.
“Kâğıt parçası” dedi, olmadı.
“Polis sızdırmış” dedi, olmadı.
“Allah’tan korkun, “Allah Allah” diye hücuma kalkan bir ordu cami bombalar mı?” demişti. Şimdi de kalkıp, “Bu ordu PKK’lı barındırıp da kendi uçağını düşürür mü?” dese ve tersi çıksa, adama Allah korusun “inme” iner yahu!
Ne yapsın, bağrına taş basarak iki ay daha sabredecek ve susacak. Ondan sonra ver elini sahiller…
Ama biz bu ordu ile yaşamaya devam edeceğiz. Yeter artık, içindeki haksız hukuksuzları, cuntacıları, milli iradeye kazan kaldıranları, sivilleri “Allah’ın sivili” diyerek aşağılayanları, milletin evlatlarını korumayan, onlar savaşırken oyun oynayanları, mili serveti hesapsız kitapsız harcayanları, yani içindeki çürük elmaları temizlesin artık hem Genel Kurmay, hem de onların amirleri.
Yetkililer kimlerse, görevlerini yapsınlar ve bize pırıl pırıl bir ordu bıraksınlar. Biz de onları göz bebeğimiz gibi severek koruyalım.
Kimse bu temizlik isteğimizi “ordu karşıtlığı ve asimetrik savaş” olarak değerlendirmesin, yoksa yanlış yapar. Çok ucuza kaçmaktır bu tür ithamlar. Böyle yapmak, olayı saptırarak vazifeden kaçmaktan başka bir şey değildir.
İftihar edeceğimiz bir ordumuzun varlığı bizim için hayat memat meselesidir. Biz bunun önemini kavrıyor ve suçlu yatağı değil, “peygamber ocağı” bir ordu istiyoruz.