Osmanlıdan Cumhuriyete giderken büyük bir kırılma yaşadık. Bu kırılma neticesinde yaşadığımız sosyal depremleri “Osmanlıdan Cumhuriyete Büyük Kırılma” kitabımızda yazdık.
Arkasından Müslüman toplumlarda yaşanan dinden çıkma ve kâfirleşme sürecini de yaşadık maalesef ve bu macerayı da birkaç kitapta yazdık. Bütün bunların sosyal ve siyasi hayatımıza olumsuz etkilerini de yazdık çok şükür. (Bu kitaplarımızın hepsini sitemizden ücretsiz indirebilirsiniz:)
Bütün bu yaşanan acıların altındaki en etkin ilke, sözde laiklikti.
Laiklik nedir?
Anayasa ve yasalarda bilerek tarifi yapılmamıştır.
Neden mi?
Lastik gibi sündürülsün ve istediklerine istedikleri gibi ceza verilsin için…
Laiklik anayasa ve yasalarda bilerek tarif edilmemiş, müphem bırakılmıştır. Mahkemede hükme ölçü olacak bir tanımdan bilerek yoksun bırakılan laiklik, bu haliyle dinsizliğe, hatta din düşmanlığına ve din ile savaşmaya perde yapılmıştır.
Devletin resmi ideolojisini korumayı hukukun önüne koyarak temel insan haklarını katleden bir tutum sergileyen yargı, vesayet rejiminde bilerek yasama ve yürütme yanında durarak taraf olmuş, sonuçta sistemi koruyayım derken dini ve dindarları ezmiştir.
Sonuçta resmi ideolojinin emrindeki hukuk, haksız cinayetlere hadsiz hudutsuz zulümlere alet edilmiştir.
Bu zulmü bitirecek olan, sistemin olmayan merhameti, batıcıların sızlamayan vicdanları değil, bizim bilinçlenmemizdir.