Şeytanla Sohbet

Hayal âleminde şöyle bir dolaşırken uzakta yol üstünde yatan birisine rastladım. Yanından geçerken “uyanıksa bir selam vereyim” diye bakınca bir de ne göreyim; yatan şeytan değil mi?

Haliyle birden şaşkınlığımı gizleyemedim ama aniden başımı çevirdim mel’undan ve “Şeytan görsün yüzünü” diyerek yoluma devam etmek istedim. Fakat o bir anlık şaşkınlığımdan faydalandı ve bana laf attı:

- Ne o ede, şaşırdın birden?
- Evet, şaşırdım doğrusu.
- Neden?
- Ben seni insanları aldatmak ve saptırmak için durmadan çalışır didinir bilirdim. Ama sen yan gelmiş yatıyorsun.
- Evet, yatıyorum ama işim aksamıyor.
- Nasıl oluyor bu?
- Benim işimi rektörler yapıyor şimdi.
- Anlamadım.
- Anlamaman benim için daha iyi amma, gene de duramıyor, söylüyorum işte. Ne yapalım, bu da benim keyfim.
- Bırak keyfini de söyle bakalım söyleyeceğini.
- Siz kaç gündür, hatta kaç yıldır neyi tartışıyorsunuz?
- Başörtüsünü.
- İşte mesele bu!
- Yani?
- Yanisi şu; başörtüsünü yasaklayan bir kanun var mı?
- Yok.
- Yok ama, sorun halledildi mi?
- Hayır!
- Siz ne yapıyorsunuz?
- Bu bir haksızlıktır diye konuşup duruyoruz, yazıp çiziyoruz.
- Oysa olay basit bir zabıta işi. çocukları eğitimden engelleyen her kimse, suç işliyor. Onu bundan alıkoymak varken, siz ha bire konuşup yazıyorsunuz.
- !..
- Mesela senin uzmanlık alanın nedir?
- İslamî ilimler.
- Buna dair kaç yazı yazdın? Ya da şöyle sorayım, yazdıklarının yüzde kaçı başörtüsüne dairdir?
- !..
- Söyle söyle.
- Herhalde yüzde yetmişi.
- Ee, gördün mü seni nasıl meşgul ettim rektör kardeşlerim sayesinde. Bütün enerjini kör bir kuyuya nasıl attım? çözümü bu kadar basit bir mesele için bütün yazı imkânını heder ettin gittin, farkında mısın?
- !..
- öyle değil mi?
- Değil! Madem bu bir sorundur, elbette yazacağız, çizeceğiz.
- İyi iyi. Sen yazmaya devam et, siyasiler konuşmaya, valiler seyretmeye, kızlar ağlamaya, halk kızmaya, rektörler üniversiteye almamaya devam etsinler. Ben de yan gelip yatayım ve sonucu bekleyeyim.
- Ne sonucu?
- O güzel sonucu?
- Neymiş o?
- Kaos ve kavga.
- Nasılmış o?
- Bu kadar zulüm, acı ve öfkenin sonu ne olur?
- !..
- Söyle söyle.
- Kaos ve kavga diyorsun?
- Tabi ya. Peki bunun sonu ne olur?
- !..
- Söyle söyle.
- !..
- Birilerinin bu kavgayı önlemesi gerekir değil mi? Siz o birilerinin hep içinizden çıkacağını zannedersiniz. Başınıza gelirse o zaman görürsünüz babanızın damını.
-!..
- Şimdi anladın mı arkadaş, niye yan gelip yattığımı? Aslan rektörlerim sayesinde benim işler tıkırında. Siz kendi işinize bakın.
- !..
- Hadi hadi git işine, bu kadar çene yeter, vaktini daha fazla harcama. Arada bir merhamet damarım kabarır, böyle uyarılar da yaparım. Bu kıyağımı da unutma.

Acaba bu şeytan bana bu kıyağı niçin yapmıştı. Bunu da sormak istedim ama, daha fazla rezil olmayayım diye yola devam ettim.

Ettim ama yerde miyim, gökte miyim bilmeden. “Ulan şeytan mı kaldı sohbet edecek? Tövbe ya Rabbî” diye hayıflanıyorum, fakat dedikleri aklıma geldikçe de kahroluyordum.

Mel’un haklı mıydı ne?

(www.cemalnar.com)