Allah’ı tanıyıp da O’nu saymama, şan ve şerefini yüceltmeme, kalbde tazimini büyütmeme, emirlerini her emrin üstünde bilip kayıtsız ve şartsız itaat etmeme, O’nu her şeye tercih edip üstün tutmama, tamamen ve yürekten teslim olmama mümkün müdür?
İşin içinde O’nu üzmek, O’nu gücendirmek, hatta kızdırmak ve gazabını çekmek varken, huzuruna kara bir yüzle varmanın mahcubiyet ve utançlığı ortada dururken, hangi seven bir mü’min yürek buna katlanabilir ki?
İşte bu sebepten ötürü Allah’ı tanıyıp sevenler, O’nu sayar ve bunun alameti olarak da her emir ve arzusuna seve seve uyarlar. O’nun rızasını kazanmak için zaten O2nun vergisi olan can dahil her varlıklarından seve seve vazgeçebilirler.
Bunun bir alameti de insanlara Allah’ı sevdirmek için O’nun dinini aleme yaymaya çalışır, bunun için cehd, çaba, ve gayret sarfeder, cihad eder, hatta gerekiyorsa şehadet şerbetini isteyerek içerler. Peygamberlerin hayatı, ashab-ı kiramın hayatı, ecdadın hayatı baştan sona bunun güzel örnekleri ile doludur.
Evet, Peygamberimizin hayatını okuyup da içlenmemek,Hz. İbrahim(as)in imtihanını duyup da ağlamamak, Hz. Nuh(as)ın tebliğ çabasını görüp de hayran kalmamak mümkün mü?
Örnekleri çoğaltmak çok kolay. Gerçek şudur ki, Allah’ı bilen sever, seven ta’zim eder ve sayar, sayan da her emrine gönülden uyar.