Tefsir ilimi kendi içinde çeşitlilik arz eder. Önceleri tefsir üç çeşit sayılırdı. Rivayet Tefsiri, Dirayet Tefsiri, İşârî Tefsir. Şimdi daha çok çeşitlenmiştir. Mesela ahkam tefsiri, mezhebi tefsirler, ictimai tefsirler, Edebî Tefsirler, ilmî Fennî tefsirler vb. gibi. Şimdi bunlar hakkında kısa bilgiler verelim:
Rivayet Tefsirleri
Rivayet Tefsiri, Kurân-ı Kerimin diğer ayetlerine, Resûlüllahın (s.a.s.) sünneti, Sahabe ve Tâbiûn sözlerine dayanan tefsîrdir. Bu kaynaklarla yapılan tefsîre "rivâyet tefsîri" denildiği gibi, "naklî tefsîr" veya "mesur tefsîr" de denilir. Tefsir için kaynak olarak sadece Kur’ân-ı Kerîm’in, Resûl-i Ekrem’in sünnetini, sahâbeyi ve sahâbeden faydalanan nesli esas alan, müfessirin bu yollarla gelen bilgiyle yetinip Kur’an’ı bu kaynaklara dayanarak yorumlamasını esas alan eserlere rivayet tefsiri denilmektedir.
Rivâyet tefsîrleri bize, âyetlerin mânâlarını, kırâat vecihlerini, muhkem veya müteşâbih olduklarını, nüzûl sebeplerini, nâsih ve mensûhunu bildirdiği gibi, geçmiş ümmetler ve onlarla ilgili âyetler hakkında da bilgi verir. Bu tür bilgiler, daha ziyâde hadîs, siyer, megâzi ve tarih kitaplarında yer alır. Bu çeşit tefsîr, başlangıçta rivâyetle başlamış, Hz. Peygamberden Sahâbeye, onlardan da Tâbiîlere intikâl etmiştir. Daha sonra rivâyetler toplanmış, tefsîrler tedvîn edilmiştir.
Rivayet Tefsirleri kronolojik sırayla aşağıdaki gibidir.
Süfyan b. Uyeyne(198/814), Tefsir
Abdurrezzak el-Sananî(211/826), Tefsirul-Kuran
Said b. Mansur(227/841), Tefsirul-Kuran
Ebu Cafer Muhammed ibn Cerir et-Taberî(310), Camiul-Beyan an Tefsiril-Kuran
İbn Ebi Hatim(327), Tefsîrül-Kurânil-Azîm
Ebul-Leys es-Semerkandî (373), Tefsirul-Kuranil-Kerim
Salebî(427), el-Keşf vel-Beyan an Tefsiril-Kuran
Ebu’l-Hasen Ali b. Ahmed el-Vâhidî (468),el-Vecîz fî Tefsîri’l-Kur’âni’l-Azîz
Hüseyin b. Mes‘ûd Beğavî(516), Maalimut-Tenzil
İbn Atiyye(546), el-Muharrerul-Veciz fi Tefsiril-Kitabil-Aziz
İbnul-Cevzî(597), Zadul-Mesir
Kurtubî(671), el-Camiu li Ahkamil-Kuran
İbn Kesir(774), Tefsirul-Kuranil-Azim
Alaeddin es-Semerkandî(860), Bahrul-Ulum
Sealibî(876), el-Cevahirül-Hisan fi Tefsiril-Kuran
Suyutî(ö.911/1505), ed-Dürrül-Mensur fit-Tefsiril-Mesur
Muhammed b. Ali eş-Şevkânî’nin (ö. 1250/1834), Fethul-Kadir
Cemâleddîn Muhammed b. Muhammed Kâsımî (v. 1332/1914), Mehâsinu’t-Te’vîl
Dirayet Tefsirleri
Dirâyet tefsîri, rivâyetlere münhasır kalmayıp Arap dili ve edebiyâtı, dinî ve felsefî ilimler ile çeşitli müsbet ilimlere dayanılarak yapılan tefsîrdir. Bu kaynaklarla yapılan tefsîre de "dirâyet tefsîri" veya "rey ile tefsîr" ya da "makûl tefsîr" denir.
Dirayet tefsirleri, rivayet tefsirlerinde sayılan hususlarla birlikte, onlara ilaveten, dil, edebiyat, dinin genel ilkeleri ve her çağın eriştiği diğer genel bilgilere dayanılarak yapılan tefsirlerdir. Ancak yanlış anlamamak gerekir, dirayet tefsiri sadece akla dayanmaz, Kur’an’ın Kur’an’la ve Hadis ile tefsirine de önem verir. Belki burada sözü edilen “dirayet”ten maksat “içtihat”tır. Böyle olunca bu tefsir türünün güvenirliliği rivayet tefsirine göre daha azdır. Bu yüzden rivayet tefsiri daha çok tercih edilen tefsir türü olmuştur.
Başlıca dirayet tefsirleri şunlardır:
1-Zemahşerî(538), el-Keşşaf an Hakaik
2-Fahreddin er-Razî(606), Mefatihul-Ğayb
3-Kadı Beydavî(691), Envarut-Tenzil ve Esrarut-Tevil
4-Nesefî(710), Medarikut-Tenzil
5-Hazin(741), Lübabut-Tevil
6-Ebu Hayyan el-Endülüsî(745), el-Bahrul-Muhit
7-Nisaburî(730), Ğaraibul-Kuran
8-Hatib eş-Şirbinî(976), es-Siracul-Münir
9-Ebus-Suud Efendi(982), İrşadul-Aklis-Selim
10-Alusî(1270), Ruhul-Meanî
İşarî Tefsirler
Tasavvuf, İslâmî ilimlerden birinin adıdır. Hicrî II. asırdan itibaren, Kur’ân ve Hadîs kaynaklı bazı konular, tasavvuf ismi altında bir araya getirilmiştir. Bu konular, ihlâs, takvâ, tevekkül, sabır, rızâ, tevâzu, şükür gibi genel olarak müslümanın niyet ve iç dünyasıyla ilgili konulardan oluşur. Tasavvufî pek çok tefsîr yazılmıştır. Bu tefsîrlerde, âyetin zâhirî mânâsı yanında derin işâretlere dayalı birtakım mânâlar da esas alınmıştır.
Peygamber Efendimiz?in vefatından sonra özellikle fetih hareketleri sırasında yeni Müslüman olanların da etkisiyle dinî yaşayışta bazı farklılıklar ortaya çıkmıştır. Bu da, fert ve toplum seviyesinde kurulan dengelerde bazı değişiklikleri beraberinde getirmiş, birtakım sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik sebeplerin de etkisiyle ibadete fazla düşkünlük, uzlet, dünyadan uzaklaşma ve zühd hayatı gibi davranışların ön plana çıktığı görülmüştür. Bu düşünce ve davranışlarda bulunan kişiler, insanları kendileri gibi düşünmeye ve yaşamaya teşvik etmek için en kolay ve en kestirme yolun Kurânı, kendi anlayışları istikametinde yorumlamak olduğunu görerek Kurâna yönelmişlerdir. Neticede bu hareket, Kurânda yer alan bazı ahlakî kavramları batınî bir mânâ ile yorumlamaya çalışmıştır. Böylece Kurân lafızlarının biri zahirî, diğeri de batınî olmak üzere iki çeşit yorumu ortaya çıkmıştır.
Tasavvuf, nazarî ve amelî olmak üzere ikiye ayrılır. Her iki kısmın görüşlerine uygun olarak iki çeşit sûfî tefsîr meydana gelmiştir. 1.Nazarî sûfî tefsîr, 2.İşârî sûfî tefsîr.
1. Nazarî Sûfî Tefsîr: Kurânı, tetkiklerine ve felsefî görüşlerine dayandırıp, onu arzu ettikleri şekilde mânâlandırma ekolü olarak ortaya çıkmıştır. (Zehebî, 2/340; Ateş 1974, 167)
2. İşarî Sûfî Tefsîr: Zâhir mânâsı ile bağdaştırılabilen, sülûk erbabının bilebileceği birtakım anlamlara ve işâretlere göre Kurânı tefsîr etmektir. Burada, nazarî sûfî tefsîrde olduğu gibi sûfî müfessirlerin ön fikir ve yargıları yoktur. Müfessir, bulunduğu makamda içine doğan ilhâm ve işâretlerle âyetleri mânâlandırmaya çalışır. Kalblerine doğan bilgiyi kapalı bir üslûp ile, remiz ve işâret yoluyla ifade ederler. Yaptıkları tefsîrlere de tefsîr değil, işaret adını verirler. Bunun için tasavvufî tefsîre "işarî tefsîr" adı verilir. Diğer bir ifade ile bu tefsîr, ilk anda akla gelmiyen, fakat tefekkürle, âyetin işaretinden kalbe doğan mânâları ihtiva eder. İşarî tefsîrler, makbûl ve makbul olmamak üzere iki gruba ayrılırlar.(Bkz. (Zerkanî, 1/546-556; Kayhan 1991, 92’den nakleden: http://www.yeniumit.com.tr/konular/detay/tefsir-ekolleri)
Bu alanda ilk müfessir olarak Sehl b. Abdullâh Tüsterî (v. 283/896) kabûl edilmiştir. Tüsterî’nin tefsiri Tefsîru’l-Kur’âni’l-‘Azîm isimli eserdir.
Bu konuda yazılan bazı tefsirler:
Hakaikut-Tefsîr, Ebû Abdurrahmân Muhammed b. Hüseyin es-Sülemî (v. 412/1021)
Letâifül-İşârât, Abdülkerîm el-Kuşeyrî
Bahrül-Hakâik (et-Tefsiru’n-Necmiyye), Necmeddîn-i Dâye
Keşfül-Esrâr ve Uddetu’l-Ebrar, Reşîdüddîn-i Meybüdî
Ğaraibu’l-Kur’an, Nizameddin en-Nişaburî
Ruhu’l-Beyan, İsmail Hakkı Bursevî
Tefsiru’l-Kur’ani’l-Azim, İbn Berrecân
Te’vilatu’l-Kur’an, Abdurrezzak el-Kaşanî
İ’cazu’l-Beyan fî tevili Ümmi’l-Kur’an, Sadreddin Konevî
Tefsiru’l-Cami, Abdurrahman-ı Cami
Aynu’l-A’yan, Molla Fenarî
El-Fevatihu’l-İlahiyye, Nimetullah Nahcıvanî
Nefaisu’l-Mecalis, Aziz Mahmud Hüdayi
Ahkam Tefsiri
Ahkam Tefsiri, daha çok Kur’an’daki ahkam, kanun, yasa ayetlerini açıklayan tefsir çeşididir. Bu tefsir çeşidi bazen sadece ahkam ayetlerini tefsir ettiği gibi, belli bir mezhebe göre de o ayetleri yorumlamış olabilir. Bunun örnekleri çoktur.
Bu tefsir türüne “fıkhî tefsir” de denmiştir. Kurân-ı Kerimin amel yani ibâdât ve muamelât yönleri ile meşgul olan, bu konu ile ilgili bulunan âyetleri açıklayan ve onlardan hükümler çıkarmaya çalışan bir tefsîr koludur. Bu nevi tefsîrin gayesi, İslâmın ilk temel kaynağı olan Kurânın ihtiva ettiği amelî hükümleri, kâide ve prensipleri ortaya çıkarıp onları açıklamak ve onların nasıl uygulanacaklarını göstererek, insanlara dünya ve âhiret saadetini temin etmektir. Fıkhî Tefsîr, Kurânın inzâli ile beraber başlamıştır. (Güngör 1996, 51-52) Genellikle Kurân-ı Kerim tefsîrlerinde az veya çok olarak, Kurânın ahkâmına taalluk eden âyetlere temâs edilir. Fakat onun sırf bu yönüne temas eden müstakil fıkhî tefsîrler de yazılmıştır. (Zehebî, 2/432-473; Ebû Huzeyfe 1988, 49-52) Bu tefsîrleri de, "Ahkâmul-Kurân", "Fıkhul-Kurân", "Tefsîru Âyâtil-Ahkâm" adları altında görmemiz mümkündür. Bütün bunlar, isimleri değişik olsalar da, Kurân âyetlerinin fıkhî yönden yapılmış tefsîrleridir.
Belli Başlı Ahkam tefsirleri:
1- Mukâtil b. Süleymân (v.150/767), Tefsîru’l-Hamsi mie Âyetin mine’l-Kur’ân
2- Yahya b. Adem b. Süleyman(203/818), Ahkâmu’l-Kur’ân
3- Muhammed b. İdris, İmamı Şafii(204/819), Ahkâmu’l-Kur’ân
4- Ebu Sevr İbrahim b. Halid el-Kelbi el-Bağdadi(240/854), Ahkâmu’l-Kur’ân
5- Kadı Ebu İshak İsmail b. İshak el-Malikî(282/896), Ahkamu’l-Kur’an
6-Yahya b. Eksem b. Muhammed el-Mervezî, İcabetut-Temessük bi Ahkamil-Kuran
7- Ebul-Hasan Ali Hicr b. İbas es-Sadi el-Mervezî, Ahkâmu’l-Kur’ân
8- Ebu Ömer ed-Dürriy Hafs b. Abdulaziz el-Ezdi el-Bağdadî, Ahkâmu’l-Kur’ân
9- Ebu Cafer Ahmed b. Muhammed el-Hanefi et-Tahavî, Ahkamul-Kuran
10-Ebû Bekir Ahmed b. Ali el-Cessâs (v. 370/981), Ahkâmu’l-Kur’ân
11-Muhammed b. Abdullâh Ebû Bekir İbnü’l-Arabî (v. 543/1148) Ahkâmu’l-Kur’ân
12-Ebû Abdullâh Muhammed b. Ahmed el-Kurtubî (v. 671/1273), el-Câmi‘ li Ahkâmi’l-Kur’ân
İlmî Fennî Tefsîr
Kurânın fennî tefsîrinde, Kurânın bütün ilimleri ihtivâ ettiği esası, ağırlık noktasını teşkil eder. Bu yolu benimseyen kimselerin nazarında Kurân, dinî itikadî ilimleri ihtivâ etmekle beraber, onun diğer çeşitli ilimleri de kapsadığı fikri revaç bulur. Kurânın dinî ilimler dışındaki tecrübî ilimlerle olan münasebeti, onlara olan tesiri, insanları onları öğrenmeye teşviki günümüzde yeni ortaya çıkmış değildir.
İslâmın ilk devirlerinden beri bu fikirleri savunanlar hep var olmuş ve bu konuda risâle, kitap ve tefsîrler yazılmıştır. Her zaman ve her yerde meydana gelen bir hareketin tasvipkârları bulunduğu gibi, o hareketi benimsemeyen hattâ ona mahâlefet eden cereyanlar da meydana gelir. Fennî tefsîr hareketi de bazı mütekaddimîn ve müteahhirîn tarafından makbul görülmemiş ve tenkide uğramıştır.
İçtimaî Tefsîr
İçtimaî Tefsîr, asrımızda yeni bir tefsîr tarzı olarak kabul edilen ekolün en belirgin özelliği, Onun içtimaî sahaya bakan yanlarını öne çıkararak, hidâyet gayeli tefsîre konu edilmesidir. Kurân, toplum için inmiştir. Bu yüzden tefsîr edilirken, çağın içtimaî problemleri Kurân âyetlerinin ışığında çözüme bağlanmalıdır. Yani tefsîrin konusu insan, insanın hidâyeti, içtimaî meseleler olmalıdır. Bu eğilime "İçtimaî Tefsîr Ekolü" denilmesinin nedeni budur.
Bu eğilime mensup olanlara göre önceki tefsîrler, fantazi türünden bazı konuları öne çıkarmış hayattan uzak tefsîrlerdir. Kimi isrâiliyyâta dalarken, kimi dil kuralları üzerinde durmuştur. Kimi de mezhebî kavgalar ve nazarî çatışmalarla doludur. Halbuki tefsîr, Müslümanın günlük hayatını ilgilendiren meseleleri ele almalıdır. (Şimşek 1995, 36) Çünkü, Kurânda yer alan bilgilerin önemli bir bölümü insanın insanla olan ilişkilerine, bir başka ifade ile fert-toplum ilişkilerine aittir. Nitekim Kurânda insanın sosyal yapısından, aile nizamından, evlenme ve boşanmadan, muhtaçlara yardımdan, miras ve özel mülkiyetten, kabileler ve milletlerarası ilişkilerden ve farklılıklardan, yönetim biçiminin dayandığı kurallardan, savaş ve barıştan ve daha pek çok sosyal konulardan bahsedildiği görülmektedir.
Tasvip edilen ve edilmeyen yönleriyle ilim çevrelerinde tahlile tâbi tutulan bu tefsîr hareketinin mümessili Muhammed Abduhtur.
Şunları da zikredebiliriz:
Reşid Rıza, el-Menar.
Mustafa el-Meraği, Tefsiru’l Merağî
Seyyid Kutub, Fî Zilâli’l Kur’an
Said Havva, el-Esas Fi’t Tefsir
Mevdudî, Tefhimu’l Kur’an’la
Edebî Tefsîr
Edebî Tefsîr, Kurânın belâgat, muhteva zenginliği, ihtiva ettiği esasların insanlığa yetmesi, gaybî haberler ihtiva etmesi, daima yeni kalması, Hz. Peygamberin arzusuna göre değil de, Cenab-ı Allahın takdirine göre gelmesi gibi konuları ele alırlar. Ayrıca Kurânın dil ve üslûbuyla birlikte, inişini, Mushaf hâlinde toplanmasını ve tabiat ilimlerini ilgilendiren yanlarını da mevzu edinirler. Buna Kurânın icâzını, yani az lafızla çok mânâ ifade etmesini de ilave edebiliriz. Kurânın icâz yönü üzerinde duranlar, daha ziyade onun belagatı, dil ve üslûbu üzerinde yoğunlaşmışlardır.
Edebî Tefsîr eğilime mensup olanların ileri gelenleri:
Bu ekolünün kurucusu olan Emin el-Hûlî
Onun talebesi Dr. Aişe Abdurrahman
Muhammed Ahmed Halefullah,
Seyyid Kutub,
Abdulkadir el-Mağribî,
Muhammed el-Mübârek,
Şevkî Dayf,
Tahîr b. Aşur.