IV. Müctehid İmamlar Devri

IV. Müctehid İmamlar Devri 

  Bu devir hicrî 132 yılında başlar, hicrî 4. asrın sonlarına kadar devam eder. Bu devir; “Fıkhın Yükseliş Devri”, “Fıkhın Altın Devri”, “Tedvin Devri”, “Müctehid İmamlar Devri” olarak da adlandırılır. 

Bu devrin başlarında hilafet Abbasilere geçti. Abbasiler, Emevilere nazaran âlimlere daha çok değer veriyor ve onları koruyorlardı. Bu dönemde fıkıh gelişmiş ve inkişâfın zirvesine ulaşmıştır. 

 

Fıkhın Gelişme Sebepleri

Bu devirde fıkhın gelişme sebeplerini şöyle sıralayabiliriz :

  1- Halifelerin davranışlarını, uygulamalarını dîne dayandırma arzuları: Emevilerin aksine Abbâsiler, icraatlarının İslam’a uygun olması için gayret sarf etmişler ve bunun için de âlimlere yakınlık göstermişlerdir. Abbâsî halifelerinin âlimlere yaklaştığını, önem verdiğini gösteren bazı misaller: 

  a-Halîfe Mansur, İmam Mâlik’in Muvattâ'ını hâkim ve müftilerin uygulayacağı devletin kanunu yapmaya teşebbüs etti. Fakat İmam Mâlik, buna razı olmadı. Aynı isteği Hârun Reşid de tekrarladı. İmam Mâlik ona da müsbet cevap vermedi. 

  b-Halife Hârun Reşid, Ebu Yusuf’tan devletin mâliye işleriyle ilgili olarak uygulayacağı İslamî hükümleri ihtiva eden bir eser yazmasını istedi. Ebu Yusuf bu isteğe müsbet cevap verdi ve ‘Kitâb’ül-Harac’ı yazdı. 

  c-Abbasî Halifeleri, din bilginleriyle sohbet ettiler, onlarla fikir alış verişinde bulundular, din bilginlerinden çocuklarını okutmasını istediler, onlara bolca maddî ihsanlarda bulundular. 

  2-Müctehidlerin hükümlere kaynak ararken tuttukları yol: Kur’an ve Sünnet’e, sahabenin tatbikatı da eklenince, malzeme çoğalmıştır. Ayrıca Tabiînin çalışmaları da müçtehit imamlara büyük bir kolaylık sağlamıştır. 

  3-Müctehidlerin sadece meydana gelmiş olaylarla yetinmeyip, farazî meseleler üzerinde de ictihadta bulunmaları. 

  4-İslam ülkesinin genişlemesi, çeşitli milletlerin İslam’a girmesi  

Bu devirde İslam Ülkesinin toprakları, İspanya’dan Çin’e kadar uzanıyordu. Bu topraklar üzerinde çeşitli örf ve adetleri bulunan insanlar yaşıyordu. Değişik örfler, değişik ictihadlara sebep oluyordu. Buna ek olarak yeni Müslüman olan kişiler, İslâmî ilimleri öğrenmek arzusunda idiler. Bu kişiler, müctehid alimlere koşarak onlardan fetva istiyorlar ve bir yandan da ders alıyorlardı. Fakihler o kişilere gereken alakayı gösteriyor ve memnuniyetle fetva veriyor, ders okutuyorlardı. Böylece fıkhın sahası genişledi ve fıkhî malzeme çoğaldı. 

  5-Fikir ve ictihad hürriyetine önem verilmesi:

Bu devirde, önceki devirlerde olduğu gibi fikir ve ictihad hürriyeti en geniş manasıyla vardı. Müftiler ictihada dayanarak fetva veriyorlardı. Hakimler de ictihad ile hüküm veriyorlardı. Bu devirde gerek müftiler gerekse hakimler muayyen bir kanuna veya muayyen bir mezhebe bağlı değillerdi. İctihat iktidarına sahip olmayan kişiler ise, istedikleri alimlerden soru sorarak faydalanabiliyorlardı. Herhangi bir mezhebe bağlanma mecburiyeti yoktu. Müctehidler, Kur’an ve Sünnet’in ışığında ve sahabe tatbikatına bakarak ictihad yapıyorlardı. 

  6-Kabiliyetli kişilerin İslami ilimlerle meşgul olması:

Bu devirde, tabiin devrinde olduğu gibi her aile, çocuğunun İslami ilimleri okuyarak bu sahada bir alim olmasını arzu ediyordu. Bu sebeple çocuklarını tahsil için tanınmış fakihlere gönderiyorlardı. Bu devirde gerek Arap ve gerekse Arap olmayan milletler, İslami ilimleri okuyup öğrendiler. Ve İslami ilimlere rağbetin neticesinde çokça müctehid yetişti. Bu müctehidlerden her birisi, bir toplumu arkasından sürükleyebilecek kabiliyetteydi. İşte bu kabiliyetli müctehidler, ictihadları ile İslam hukukunun gelişmesini temin ettiler. 

  7-İlimlerin Tedvini:

Bu devirde; tefsir, hadis, fıkıh, fıkıh usulü, lügat, edebiyat, sarf, nahiv gibi dini, edebi ilimler tedvin edildi. 

Ömer b. Abdülaziz’in emriyle başlayan hadislerin tedvini işi, hicri ikinci asırda “Musannefler” yazılarak hadisler toplanmış, üçüncü asırda “Kütübü Site” ile tedvin işi en yüksek noktaya ulaşmıştır. 

Bu devirde diğer ilimlerle birlikte fıkıh ve usulü fıkıh ilimleri de tedvin edilmiştir. Ebu hanife öğrencileri Ebu Yusuf ile İmam Muhammed’e fıkıh ilmini yazdırmış, İmam Şafii ise “er-Risale” adlı eseriyle ilk defa fıkıh usulünü tedvin etmiştir. Yine “el-Ümm” İmam Şafii’nin yazdığı temel bir fıkıh kitabıdır. 

 

 

8-Fıkıh mezheplerinin ortaya çıkması: 

  Bu devirde fıkıh mezhepleri ortaya çıktı. Her mezhebin görüşlerini, usullerini yayan, birçok taraftarları vardı. Mezhep imamları ve onların öğrencileri, fıkıh ve fıkıh usulüne ait kitaplar yazdılar. 

 

 

  Fıkıh mezheplerinin ortaya çıkış sebeplerini şöyle sıralayabiliriz:

 

 

a-Daha önceki müctehidler, gerektikçe ictihad yaparlarken, bu devir müctehidleri fıkhın bütün konularına ictihadlarını teşmil etmişlerdir. 

  b-Müctehidlerin, ictihadlarının tedvin edilerek kitaplarda toplanmış olması. Bu sebeple müctehidlerin ictihadları korunabilmiştir. 

  c-Fıkıh mekteplerinin ortaya çıkması ve mektep mensuplarının karşılıklı sözlü ve yazılı münakaşa ve münazaraları. 

  d-Bu münakaşa ve münazara neticesinde müctehidlere mahsus, usul ve kaidelerin belirlenmesi, ortaya çıkması, yani “fıkıh usulü”ilminin yazılması. 

  e-Hadis ve Rey medreseleri. Bir başka adıyla Hicaz ve Irak Medreseleri. Bu medreseler, tabiin devrinde ortaya çıkmış ve fıkıh mezheplerinin doğmasına zemin hazırlamıştır. Bu devirde hicaz medresesinin reisi İmam Malik, Irak medresesinin reisi ise İmam Azam Ebu Hanife’dir. 

9-İlmi münakaşaların yapılması:

  Müctehid imamlar devrinde, alimler arasında ilmi münakaşalar yapılırdı. Hatta bir müctehidin görüşlerine cevap mahiyetinde kitaplar da yazılmıştır. Mesela ‘ihtilafü ibni Ebi Leyla ve Ebu Hanife, ‘er-Reddü Ala Siyeri’l-Evzai, el-Ümm’ gibi. İmam Malik ile Leys b. Sa’d arasında ilmi yazışmaların olduğuna da şahit oluyoruz. 

  10- İlim uğruna yapılan seyahatler: 

Bu devirde İslam ülkesinin her köşesinde, müctehid derecesinde alimler bulunuyordu. Bağdat, Küfe, Medine, Mekke, Mısır, Şam gibi şehir ve bölgeler birer ilim merkezi idi. Bu devirde fakihler ilim için seyahatler yaparak çeşitli şehirlerdeki alimlerle fikir alışverişinde bulunuyorlardı. Aynı zamanda ilim merkezlerinde şöhret yapmış alimlerden ders okumak üzere, İslam ülkesinin dört bir yanından öğrenciler gelerek bu alimlerin ders halkalarına katılıyorlardı. Bu arada fakihler özellikle Hac mevsiminde Mekke ve Medine’de bir araya gelerek fikir alışverişinde bulunuyorlardı. 

  İlmi ilerletmek, eksikleri tamamlamak için yapılan seyahatler ve çeşitli bölgelerin örf, adet ve geleneklerinin de etkisiyle fıkıh gelişmiş, zenginleşmiştir. 

 

11- İhtilafların Artması:

  Sahabe ve tabiin devrinde görülen ihtilaflar bu dönemde daha da artmıştır. Esasen bu ihtilaflar, Hz. Peygamber’in “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” dediği iyi niyetle yapılan ilmi ihtilaflardır. Bu ihtilafların sebeplerini şöylece sıralayabiliriz;

  1-Kitab ve Sünnette geçen bazı kelime ve cümlelerin farklı tefsiri, 

  2-Sözün hakikat ve mecazi manaya çekilebilmesi, 

  3-Aynı mevzudaki ayet ve hadislerin bir araya getirilerek farklı şekillerde değerlendirilmesi ve telifi, 

  4-Hadislerle alakalı sebepler: Hadisin bilinip bilinmemesi, sıhhat derecesi, sıhhat ölçüsü, tam veya kısmen zabtı…. . 

  5-İctihad bilgi, usul ve gücünün farklılığı, 

6-Tabii ve ictimai çevrenin tesiri,