Toplum; her ülkede, yönetenler ve yönetilenler olarak iki ana kümeye ayrılır. Her ülkede iktidarın olduğu gibi muhalefetin de olması kaçınılmazdır. Demokrasilerde ise muhalefet açık ve yasaldır. Bu yüzden demokrasilerde muhalefetin varlığı, iktidarın varlığından daha önemlidir dense yeridir. Çünkü bu sistemin temel karakterini temsil eder. Barışa ve huzura dayalı bir demokratik rejimde muhalefetin var olmasının aklî ve mantıkî bir temeli vardır. Olması gereken; muhalefetle birlikte yaşamayı öğrenmektir. Demokrasi teoride iktidarla muhalefetin birbirini yok etme amacı gütmeden ve yok edilme endişesi duymadan yaşayabileceği siyasi sistemdir. Ancak pratikte her zaman bu olgunluk olmayabilir. Aslında fikir ayrılıkları, olgunlukla karşılandığı takdirde muhalefet her zaman yararlı olur.
İktidarın, muhalefeti yok ederek sadece çizilen yoldaki engelleri kaldırmak istemesi ülkeyi bir çıkmaza sürükler. Aykırı görüşleri tamamen ortadan kaldırıp, tek tip toplum yaratarak problemlerin çözüleceğine inanmak, aldanmaktır. Günümüzdeki iktidar-muhalefet ilişkisi bambaşka boyutlara taşındı. Çift taraflı yanlış davranışların yol açtığı zarar gittikçe büyümekte. Siyasal muhalefet ile demokrasi arasında birbirinin varlığını tamamlama, onsuz olamama şeklinde bir ilişki, bir etkileşim vardır. Muhalefet demokrasinin varlığı için zorunludur. Fakat yasal, serbest ve açık bir muhalefetin varlığı için de çağımız demokrasiyi zorunlu görür. Bize göre muhalefetin varlığını sadece demokrasilere hasretmek, en azından İslam’ı tanımadan konuşmaktır. Bu çağın en büyük kaybı da zaten buradan kaynaklanır.
Muhalefet deyince aklımıza iki kesimin yaptığı muhalefet geliyor. İlki, hükümetten farklı görüşte olan siyasi partilerin ve politikacıların muhalefetidir. Zaten “muhalefet” deyince genellikle akla ilk gelen budur. İkincisi de sivil toplumun muhalefetidir. Çağımızda sivil itaatsizlik, demokratik muhalefet, pozitif isyan, mitingler ve grevler şeklinde ifadesini bulmaktadır. Bunun rahatça gerçekleşebilmesi için de toplumun STK (Sivil Toplum Kuruluşları) ile teşkilatlandırılması gereklidir.
Muhalefet bir başka açıdan da iki kısımda değerlendirilebilir. İlki “olumlu” muhalefettir ki zaten amaç da budur. Yani siyasi partilerin ve politikacıların muhalefeti genel kuralları içinde yapmalarıdır. Bu bir yandan kendi iktidarları için kendilerini yetiştirirken, diğer yandan iktidarın yanlışlarını, eksikliklerini görüp gösterir, onları daha ciddi ve kapsamlı çalışarak hata yapmaktan uzak tutmaya çalışırlar. Hem de denetlendiğini gören iktidar, muhalefetin denetiminden etkilenerek gücünü yanlış yerlerde kullanmaz, yolsuzluklardan korkar ve uzak durur. Bir anlamda bu muhalefet iktidara rehberlik de yapabilir. Elbette bu muhalefet tarzı, çalışmayı, araştırmayı ve emek vermeyi gerektirir.
Bir de yan gelip yatan muhalefetin “olumsuz” şekli vardır. Kısaca ifade edersek, iktidarın ak dediğine kara demektir bu. Hiç yapıcı, yol gösterici olmayan, hep tenkit ederek karalamaya çalışan, kendini yetiştirme ve iktidara hazırlamaya bile hiç katkısı olmayan bir muhalefet tarzıdır bu. Üstelik tembelliğini, ayıbını, kusurunu örtmek için şöyle bir bahane ile saçmalar: “Ne yani, iktidara akıl verelim de bizden aldığı kopya ile ülkeye hizmet mi etsin? O zaman biz hiç iktidara gelemeyiz. Hayır, biz kendi programlarımızı kendi iktidarımıza saklıyoruz. İktidar olduğumuzda hazır olan programlarımızla bütün sorunları çözeriz”. İyi de, millet o programlarınızı bilmezse, üstünde tartışmazsa, nasıl ikna olacak da size oy verecek?
Ne yazık ki ülkemizde genellikle görülen bu tür bir muhalefettir. Bugün ülkedeki yürütme, çok ciddi bir muhalefet eksikliği çekmektedir. Bu ise çok tehlikelidir. Çünkü muhalefet vazife yapmazsa, bir yandan iktidar diktatörlük görüntüsü verebilir. Diğer yandan da iktidardan memnun olmayan kitleler bizzat sokağa inerek muhalefet yapmaya kalkışabilirler. Kitle psikolojisi kontrol edilmesi zor ama provoke edilmesi kolay bir özelliğe sahiptir. Sokağa dökülen kalabalıklar arasına giren provokatörler sonuçta istenmeyen kaos ve kargaşalara sebep olup ülkeye zarar verebilirler.
Normalde Anayasal devletlerde muhalefet, hükümetten farklı görüşte olan politikacılar tarafından oluşturulur. Muhalefet ancak temsili yapılardaki politikacılara belirli haklar tanınınca gelişebilir. Hukuki muhalefetin olabilmesi için, hukukun üstünlüğünün ve düşünce özgürlüğünün varlığı ile parlamentodaki tüm üyelerin hukuki açıdan korunması ve bu korumanın parlamentodaki azınlık gruplarına da sağlanması gerekir. Bu haklara örnek olarak şunları gösterebiliriz: Parlamentoya kanun teklifi ve yapılan kanun tekliflerini tartışma hakkı. Parlamentoya girebilmek için siyasal parti kurma hakkı. Muhalefet patilerini ilgilendirdiğinde karar almaya katılma hakkı. Komisyonlara muhalefetin üye ile katılması hakkı.
Özellikle basın ve düşünce hürriyeti, medyadan yararlanmada eşitlik, yasal, dürüst ve hilesiz seçimler, parlamenterlerin haklarını kullanmalarına ait hukuk normlarının uygulanması, yasal güvencelerden çok, hükümetlerin tutumuna bağlıdır. Demokrasiyi özümsemiş halk ise bu tutumun olumlu olması yönünde etkili olur. Yasal bir muhalefetin var olabilmesi için en önemli şart, siyasal sistemin muhalefeti kendisinin olmazsa olmaz bir parçası olarak kabul edebilmesidir. Sistem çeşitli karşıt grupların değişik yaklaşımlarını hoşgörü ile karşılamalı ve bunların iktidara gelme veya karar alma sürecini etkileme imkanları bir “felaketmiş” gibi kabul etmemelidir. İktidarın, "muhalifleri nasıl bitirebilirim?" düşüncesi ile muhalefet, "iktidarı nasıl yok edebilirim?" düşüncesi, hiç şüphesiz ülkeye çok zarar veren bir düşüncedir.
Hiç şüphesiz çağımızda yaygın olan demokrasilerde iktidar / hükümet karşısında bir muhalefet hep vardır. Demokratik rejimin varlığını sürdürmesi İktidar Muhalefet ilişkilerinin değişken olmasına bağlıdır. Yani sandıkta tecelli eden seçimler yoluyla azınlığın çoğunluk haline gelip iktidar görev ve sorumluluğunu yüklenmesine, bugün hükümet olan çoğunluğun da, sayı üstünlüğünü kaybetmesi halinde, muhalefet görevini yüklenmesine bağlıdır. Bu değiş-tokuşla birlikte sadece kişiler değil, fikirler de değişmiş ve farklı görüşleri yansıtan değişik programların uygulanması sağlanmış olur. Önemli olan değişimin gerçekleşmesi konusunda kaygı yaratacak bir durumun olmamasıdır. Böyle bir durumun varlığı, mesela uzun bir süre aynı partinin sürekli olarak arka arkaya seçimleri kazanması, rejimin işlerliği ve devamı için, velev ki bu durum geçici de olsa, sakıncalı olabilir. Bugün böyle de bir olay yaşanmaktadır. 2003 yılından bu yana uzun süre var olan mevcut iktidar, hükümet olma imkanını yitirmiş görünen umutsuz muhalefetin de desteği ile “Cumhuriyet, Gezi, Adalet Yürüyüşü” ve benzeri sokağa dökülmeler ve mitingler ile istenmeyen çirkin olayların olmasına istemese de zemin hazırlamış, dolaylı da olsa bir nevi sebep olmuştur. Hiç şüphesiz uluslararası güç odaklarının bu yürüyüş ve mitingleri nasıl destekledikleri ve halkı provaka etmek için çabaladıkları da açık seçik meydandadır. Yanlış anlaşılmasın, bu haliyle iktidar yasalsır. Çünkü halkın iradesinin tecellisi olarak sandıktan çıkmıştır. Yasal seçimleri kazanarak iktidarını sürdürmüştür. Biz sadece muhalefetin gereği noktasından vaziyetin nezaketine dikkat çekmek istedik.
Siyaset milletin sorununu çözmek için vardır, ya kendine, millete hizmet için yapılır. Doğrusu Bu yüzden hazineden para alırlar, bu yüzden maaşları, özel konumları, güç ve imkanları vardır.
Bu açıdan bakıldığında ülkemizde yaşanan iktidar muhalefet ilişkileri çok sağlıklı değildir. Bunda olumsuz pay daha çok muhalefete düşmektedir. Çünkü onlara baktığımızda ister istemez şöyle diyoruz: “Bu mulalefet ne işe yarıyor? Mecliste ne yapıyor bunlar?”
İktidar iyi kötü bazı çalışmalar yapıyor. Yasama da şimdilik yürütmenin emrindedir, Anayasa gibi nitelikli çoğunluk isteyenler müstesna, istedikleri kanunları rahatça çıkarabiliyorlar. Belki yedi yıl, on yıl önce yapması gereken kimi işleri şimdi yapsa bile bir şeyler yapıyor. Kağnı gibi de olsa yol alıyor. “İşlerin hayırlısı az da olsa devamlı yapılandır.” “Damlaya damlaya göl olur” demiş atalar. On beş yıl bu, dile kolay, arkada iyi kötü bir hizmet gölü var. Ama olması gereken midir?
Elbette değil. Bunun hesabını da verecekler. Belki “şartlar müsait değildi, önce onları oluşturduk” mazeretini dile getirecekler. Dinlenir mi halk tarafından, yoksa dinlenmez mi, kararını halk verecek. Peki ama muhalefet ne yapıyor?
Hiç! Evet, hiçbir şey yapmadığı gibi, yapılan iyileştirmeleri de engelliyor. İş mi bu? Bunun için mi oradalar? Siyaset bu mu? Maaş alıyorsunuz beyler! Evinize, eşinize ve yavrularınıza ekmek götürüyorsunuz; helal olması için bir şeyler yapmalısınız. Teklif getirin, denetleme yapın, araştırın, gelen teklifleri inceleyin, iyilerine destek verin, kötülerine karşı doğrusunu gösterin. Sonuçta bir şeyler yapın ama!
Ana muhalefet partisi diyor ki,
- Evet, anayasa değişmeli, ama bunu siz yapamazsınız. Siz yapmayın. Siz hiçbir şey yapmayın.
- Neden?
- Çünkü siz laik değilsiniz. Sizin gizli ajandanız var. Sizin niyetiniz başka.
- Peki kim yapacak?
- Gelirsek biz yapacağız.
İyi de millet ile kavgalı bu kafayla sittin sene geçse siz yine iktidara gelemezsin. Bu zamana kadar da gelememişsiniz zaten. Darbeler de bittiğine göre, “onun sonunda gelir” hayali de kuramazsın artık. Peki ne olacak bu memleketin hali? Yapılacak kıyamet kadar iş var. En başta da yeni bir anayasa. Şimdi biz darbe anayasasına mahkum mu olacağız?
Maalesef muhalefet değişim ve gelişimi ayıp sayıyor. Fikirlerinde ve politikalarında değişmemekle övünüyorlar. İktidarı değişmekle suçluyorlar. Bu gidişle yeni bir Anayasa yapmaya yine destek vermeyecekler. Yine uyum, mutabakat, konsensüs olmayacak. Yine eski tas eski hamam olacak. Seçim olsa bile değişen bir şey olmaz. Peki bu bıktıran usandıran zaman kaybı niye? O zaman şu sorumuza da bir cevap bulmalısınız yani: “Meclis yan gelip yatma yeri değildir. Siz ne yapacaksanız yapın ey siyasetçiler, yan gelip yatmayın. İlle de yatacaksanız, bari maaş almayın, ayıptır, yazıktır, vebaldir, günahtır yahu!”
Bahaneye bakar mısınız? “Bu anayasa değişikliği iktidarın işidir”. Kimin olacaktı? Üstelik iktidar: “Gelin beraber yapalım” diyor. Niye gelmiyorsunuz? Ne yani, o da mı yan gelip yatsın hiçbir şey yapmadan?
Bu ülkede şimdiki iktidar, her iki kişiden birisinin oyunu alan bir partidedir. Üstelik geldiği günden beri rahat çalışamıyor. Üst üste darbe tehditleri, deşifre olmuş darbe planları var. Yargıya general baskıları var. Yargıdan parti kapatma rezaleti var. Medya baskısı var. Uluslararası sermaye baskısı var. Dünya karanlık güç odaklarının baskısı var. Siyaset vesayet altındadır. Ne yani, hem kendini, hem de ülke siyasetini vesayetten kurtarmasın mı? Halkın iradesi sandıkta tecelli etsin, ama anayasal kurum ve kuruluşlar o yetkiyi mevcut anayasa eliyle gasp etsin, bildiği gibi tepe tepe kullansın. “Bürokratik Oligarşi” adına atanmışlar seçilmişleri yönetsin, öyle mi? Bu skandala daha ne zamana kadar seyirci kalacaksınız? Bugün iktidara dayak atanlar, yarın aynısını size yapmayacak mı? İktidar muhalefet el ele verin, vatan için, millet için başta yeni bir anayasa olmak üzere çalışın da milletin verdiği unvan, makam ve maaşları hak edin!
Buna niye karşı çıkıyorsunuz? Neyi bekliyorsunuz? “İktidar partisini yargı kapatsın. Olmazsa ordu darbe yapsın. Meydan size kalsın, öyle mi? Daha evvel kapanan partilerden meydan size kaldı mı ki ağalar beyler, şimdi kalsın? Böyle gelinmez iktidara. Hizmetle gelinir, iş yaparak gelinir. Gurur kibir ile gönüller kazanılmaz, aksine tevazu, mahviyet, alçakgönüllülük, samimiyet ve hizmetle kazanılır. İkna ederek ve insan kazanarak gelinir iktidara.
Bir ülkede muhalefet iktidardan daha çok çalışmadıkça, iktidarı yenemez. O yüzden çok çalışmalı, alternatif çözümler üretmeli, milleti ikna etmelidir. İktidarı istemiyorsanız yan gelip yatarak milleti ona mahkum etmeyiniz. Yan gelip yatmakla iktidar olunmaz. Halk, muhalefetin mevcut iktidardan daha fazla çalıştığını, plan ve projeler yaptığını görmeli, ona güvenmeli ki taze bir iktidarın heyecan ve sevincini yaşasın. Değilse, kabak tadı verse bile, mecburen iktidarı desteklemeye mahkum olacaktır. Bu hoş bir şey midir? Sanırım tartışmaya açıktır. Bence hayırda yarışmak en güzelidir.