Ana baba ile muamele denilince hemen aklımıza gelen bir ayet vardır. Önemi olduğu kadar çok düşündürücü bir ayet:
“Rabbin yalnız kendisine tapmanızı ve ana babaya iyilik etmeyi buyurmuştur. Eğer ikisinden biri veya her ikisi, yanında iken ihtiyarilyacak olursa, onlara karşı “öf” bile demeyesin, onları azarlamayasın, ikisine de hep tatlı söz söyleyesin. Onlara acıyarak alçak gönüllülük kanatlarını ger ve: Rabbim, küçükken beni yetiştirdikleri gibi sen de onlara merhamet et!, de”
[i]
Bu âyet kulluğun yalnız Allah’a yapılmasından sonra ana babaya iyilik ve meşru emirlerine itaati etmeyi emrediyor. Tevhitten sonra ikinci emir yani. Bunun şeklini de belirliyor: Düşkün anlarda onlara dille, elle ve çehre ile gönüllerini kıracak bir harekette bulunmamak, tatlı konuşmak, onlara karşı mütevazi olmak, küçüklük gününü, yâni hiç bir şeye güç getiremediği, yiyip içermediği, temizliğini yapamadığı, tehlikelere karşı korunamadığı günleri göz önünde bulundurarak, kendisine o zaman tam bir şefkatle muamele etmek, ebeveyni için Allah'tan merhamet istenmek. Konu hakkında başka ayetler de vardır. Ama sanırım bir bu ayet bile bizim idrakimizi yakmaya yeter. Hatta ana baba gayr-i müslim bile olsalar, onlara iyilik etmek yine bir vazifedir. İşte bunu emreden ayet:
“Bununla beraber onlar, bilmediğin bir şeyi, bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Ama onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenin yolunu tut. Sonunda dönüşünüz yalnız Banadır ha! Ben de size yaptıklarınızı haber veririm.”
[ii]
Şu ayeti de kapsamlı oluşu açısından analım:
“Yalnızca Allah’a kulluk edin ve O’ndan başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayın. Ana babaya yakın akrabaya, yetimlere, muhtaçlara kendi çevrenizde olan yakın komşulara ve uzak komşulara, yanınızdaki arkadaşa, yolda kalmışa ve elinizin altındaki hizmetçi ve işçilere iyilik yapın iyi davranın.”
[iii]
Bu hususta Hz. Peygamber Efendimizin önce ana, sonra babamız için sevgi ve hürmet, iyilik ve ikram, yardım ve bakım, ziyaret ve hizmet gibi değişik şekillerde muameleleri bildiren sayısız hadisleri vardır. Bunlar çok bilinen olduklarından tekrar etmeyi kitabımızın hacmini büyütmek adına hoş görmüyorum. Ancak bir fikir vermesi açısından bazı hadislerin konu başlıklarını şöyle zikredebiliriz:
“Vaktinde kılınan namazdan sonra en hayırlı amelin ana babaya iyilik olduğunu, babalık hakkını ödemenin çok zor olduğunu, kişinin iyilik etmekteki sırasını; Rasulullah’ın “Anan anan anan, sonra baban, sonra yakın akrabandır” diye sıraladığını, yaşlılık günlerinde anne ve babasına ulaşıp ta cenneti kazanamayanın burnu sürtülsün bedduasına muhatap olduğunu, kimsesi olmayan anne ve babalara bakmanın cihada gitmekten hayırlı olduğunu, müşrik bile olsa kişinin ana babasına iyi davranması gerektiğini, evlilik ve boşamalarda basiretli anne babaların sözünün tutulabileceğini, teyzenin anne sayılabileceği” gerçekleri. Aynı zamanda Üçü haram üçü mekruh olan altı meseleden söz edilmiş olan hadiste peygamberimiz; Ana babaya saygısızlığın büyük günahlardan olduğunu hadislerden öğreniyoruz.
[iv]
Onlara karşı yapılacak görevlerimizi de hadisler açıkça ifade ediyor. Mesela yiyecek, içecek ve giyeceklerini temin etmek. Hz. Peygamber Efendimiz bu konuda soru soran bir sahabiye şöyle demiştir:
“Sen ve malın baban içindir. Şüphe yok ki çocuklarınız kazancınızın en iyisidir. Çocuklarınızın kazancından yiyiniz.”
[v]
Bu konudaki hadisler gösteriyor ki; babanın, çocuğunun malından kullanma yetkisi vardır. Çocuklar ihtiyarlayıp da düşkün bir duruma düştükleri zaman onları kimseye muhtaç bırakmamalı, gerekeni yapmalıdırlar. Böyle duruma düşmüş olan baba ve anne merhamete muhtaç olduğundan yapılacak en tatmin edici hareket onların gönlünü almak ve hayata küstürmemektir. Düşkün olan kimseler hayata karşı gayet soğukturlar ve böylelerin dilinden düşmeyen kelime “Allah elden ayaktan düşürmesin”. Binaenaleyh içinde yaşadıkları ruhî hayatı göz önünde bulundurarak: Can sıkıntılarına, sitem veya kızgınlıkla söylenip bağırışlarına tahammül etmek, sahip olduğu imkânları onların hizmetine vermek ve onları sevgi ve şefkatle okşayacak “tatlı söz söylemek” gerekir. Onlar kendisine küstü, kırıldı diye karşılarına yakışık almayan bir yüzle çıkmamak lazımdır. Zaten İslâm başkalarına karşı da güler yüzlü olmayı istiyor. Buna en çok müstahak olan da şüphesiz ana babadır.
Baba ve anne iş yapamaz bir duruma gelince, çocuklarından görecekleri bu kabil tutumu, çeşitli şekilde yorumlayabilirler. Bu zaman da evin gelinine de çok iş düşmektedir. Gelin hanım onların hizmetini hem Allah ve hem de kocasına olan saygı ve sevgisi için yapmalı ve Allah'ın iyilikte yarışmayı istediğini unutmamalıdır.
Terbiye kitapları baba ve anneye karşı çocukların yapmakla mükellef olduğu şu hususları da içine almaktadırlar: Anne ve babanın sözlerini dinlemek, isteklerine uygun olarak hareket etmek. Bir yere gittikleri yahut yanına geldikleri zaman bir saygı nişanesi olarak ayağa kalkmak. Yapılmasını istedikleri şey -İslâm kurallarına uygunsa- yerine getirmek. Bu arada gayri meşru emirlerine itaat gerekmeyeceğini ifade edelim. Ama bu durum alakayı kesmeyi ve kötü davranmayı gerektirmez. Beraber bir yere gittiğinde onların önünde yürümemek ve önlerine gereksiz geçmemek. Konuşma esnasında sesini onlardan çok çıkarmamak, çokça söyleşmemek. Çağırdıklarında “buyurun” diyerek emirlerinin yerine getirilmesi hususunda acele etmek. Rızalarını alma yönünden fazlasıyla haris olmak. Onlara itaat kanatlarını gererek, emirlerinde devamlı bulunmak. Yaptığı hizmeti başlarına kakmamak. Yola çıkarken onların müsaadesini almak.
[vi]
Anne ve babanın ortak hassasiyet ve ihtimamlarıyla meydana getirdikleri çocuğu onlara karşı hizmette en kadar ileri bir dereceye erişse de Hz. Peygamber'in şu ifadelerine bakıldığı zaman yine de ödenmediği görülür:
“Biri Hz. Peygamber'e gelir.
- Ey Allah'ın Resulü! Bîr annem var. Sırtımı ona binek yapıyorum ve yüzümü ondan ayırmıyorum ve kazancımı ona harcıyorum. Hakkını ödemiş olur muyum? der. Hz. Peygamber:
- Ödeyemezsin, çünkü o senin yaşamanı istediği için sana bakardı. Sen hizmet ediyorsun fakat ölümüne talipsin” buyurur.
[vii]
Yeri gelmişken şunu da ifade edelim ki İslâm, hayatta iken çocukların babalarına ve annelerine karşı azamî bir saygı içinde bulunmalarını istediği gibi, öldükten sonra da onlara karşı bazı görevlerinin bulunacağını hatırlatmaktadır. Şu hadis bu konuda bilgi sunmaktadır: Benî Selime'den bir adam gelir. Hz. Peygamber'e:
- “Allah'ın Resulü! Öldükten sonra baba ve anneme yapacağım herhangi bir iyilik kalır mı? Diye sorar. O (s.a.):
- “Evet, onlara dua etmek”, ikisi için Allah'tan af dilemek, öldükten sonra sözlerini yerine getirmek. Ancak ikisiyle varılan sıla-i rahm (akraba), arkadaşlarına ikramda bulunmak .
[viii]
Gerçi sosyal ilişkilerde muameleyi anlatırken akrabalara yardımı görmüştük yeri geldi söyleyelim, anne ve babaya en yakın olan, annenin ve babanın kardeşleri, yâni teyze, dayı, amca ve halalara da iyilik ve ikram, saygı ve sevgi bir vazifedir. Hz. Peygamber:
“Teyze annenin derecesindedir”
[ix]
buyuruyor.
Biri Hz. Peygamber'e gelir:
- “Allah'ın Resulü! Ben büyük bir günah işledim. Benim tevbeden bîr nasibim var mı? diye sorunca, O:
- “Annen var mı?”
- “Hayır.
- “Teyzen var mı?”
- “Evet.
- “Öyle ise ona iyilikte bulun,” buyurur.
[x]
Demek ki, yukarıda adı geçenlere bakmakla insan ebeveynine karşı beslediği görevi yerine getirmiş oluyor. Son olarak şu uyarıdan korkalım derim:
“Anne ile evlâdın, kardeşle kardeşin arasını açanlara Allah Lanet etsin”
[xi]
[iv]
Bu toplu başlıklar için bkz. Abdullah Parlıyan, Açıklamalı Tam Riyazus Salihin Tercümesi, 118, 126.