Bakmak Ve Tesettür

Giyinmekten maksat öncelikle “örtünmek içindir” demiştik.  Burada “kime karşı” sorusu gündeme gelir.  Bizde açılması, gösterilmesi ve bakılması yabancılara veya herkese haram olan yerlere (organlara) avret denir.  Bu da kadın ve erkeğe göre değişir.  

 

1- Erkeğin erkeğe ve karısından başka kadınlara karşı avret yerleri göbeği ile diz kapağı arasında kalan bölgelerdir.  Hanefîlere göre göbek avrete dahil olmayıp diz kapakları dahildir.  Şafiîler ise aksi görüştedir.  Dizkapakların yukarısı cumhûra göre avrettir.  

 

2- Kadının müslüman kadınlar ile mahrem, yani kendileriyle evlenmesi devamlı yasak (haram) olan akraba ve yakınlarına karşı avret yeri, hanefîlere ve şafiîlere göre -erkeğin erkeğe karşı olan- avret yeri ölçüsündedir.  

 

3- Kadının yabancı erkekler ile müslüman olmayan kadınlar karşısında avret yeri, yüzü, elleri (cumhûra göre içi) ve hanefîlerde bir rivâyete göre ayakları müstesnâ olmak üzere bütün bedenidir.  

 

4- Câriyenin yabancı erkekler karşısında avret yeri cumhûra göre göbeği ile dizkapağı arasıdır.  (Erkeğin erkeğe karşı avreti gibidir. ) Bu görüşün Peygamberimiz (s. a. v. )'e dayanan (merfu hadis şeklinde) bir delili yoktur.  Hz.  Ömer'in kavli ile ihtiyâca dayandırılmıştır.  

 

Zâhirîlere göre bu bakımdan cariye ile hür kadın arasında fark yoktur, cariyenin de (el, yüz, ayak müstesnâ) bütün vücudu avrettir.  Çünkü bu ikisini ayırmak için naklî ve sağlam delil gerekir; bu ise yoktur.  

 

5- Karı-kocanın birbirine karşı avreti yoktur. Ancak edebi unutmamak gerekir.

 

Avrete bakmayı meneden hadise göre yukarıda açıklanan yerlere şehvetli veya şehvetsiz bakmak ve bunları açmak haramdır.  Avret yerleri ancak kimsenin görmediği yerde (tuvalet ve banyo) ve cimâ esnasında açılabilir.  Bazı durumlarda zarûret miktarını aşmamak üzere doktor, ebe, sünnetçi, şahid ve hâkim karşısında da açılabilir.  

 

Evlenecek kimse kızın yüzüne -şehvetle de olsa- bakabilir.  Bazı müctehidler bu durumda sınırı biraz daha genişletmişlerdir.  

 

Cumhûra göre elbise ve mücevherât kapanması gereken zînete dahil değildir.  Buradaki zînetten maksad; el, boyun, baş, kol, ayak gibi zînet takılan yerlerdir.  

 

Örtü ve Elbise 

 

Allah Teala buyurur:

 

يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ لِاَزْوَاجِكَ وَبَنَاتِكَ وَنِسَٓاءِ الْمُؤْمِن۪ينَ يُدْن۪ينَ عَلَيْهِنَّ مِنْ جَلَاب۪يبِهِنَّۜ ذٰلِكَ اَدْنٰٓى اَنْ يُعْرَفْنَ فَلَا يُؤْذَيْنَۜ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوراً رَح۪يماً

 

 

 

“Eşlerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına, dışarı çıkarken üstlerine örtü almalarını (cilbâblarını bürünmelerini) söyle; bu onların tanınmalarını ve bundan dolayı incitilmemelerini sağlar.  Allah bağışlar ve merhamet eder. " (Ahzab, 59)

 

 

Zikredilen âyet ve hadisler kadın ve erkeğin avret yerlerini örtmelerini emrediyor ve açmalarını haram kılıyor; fakat örtmek için yeni bir elbise modeli getirmiyor; "hımâr; baş örtüsü", "cilbâb: dış giysi" gibi eskiden beri giydikleri elbise ile Şârî tarafından istenildiği gibi örtünmelerini emrediyor.  

 

Nûr sûresindeki âyette başörtüsünden (hımâr) söz edilmektedir:

 

وَقُلْ لِلْمُؤْمِنَاتِ يَغْضُضْنَ مِنْ اَبْصَارِهِنَّ وَيَحْفَظْنَ فُرُوجَهُنَّ وَلَا يُبْد۪ينَ ز۪ينَتَهُنَّ اِلَّا مَا ظَهَرَ مِنْهَا وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ عَلٰى جُيُوبِهِنَّۖ وَلَا يُبْد۪ينَ ز۪ينَتَهُنَّ اِلَّا لِبُعُولَتِهِنَّ اَوْ اٰبَٓائِهِنَّ اَوْ اٰبَٓاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اَبْنَٓائِهِنَّ اَوْ اَبْنَٓاءِ بُعُولَتِهِنَّ اَوْ اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَن۪ٓي اِخْوَانِهِنَّ اَوْ بَن۪ٓي اَخَوَاتِهِنَّ اَوْ نِسَٓائِهِنَّ اَوْ مَا مَلَكَتْ اَيْمَانُهُنَّ اَوِ التَّابِع۪ينَ غَيْرِ اُو۬لِي الْاِرْبَةِ مِنَ الرِّجَالِ اَوِ الطِّفْلِ الَّذ۪ينَ لَمْ يَظْهَرُوا عَلٰى عَوْرَاتِ النِّسَٓاءِۖ وَلَا يَضْرِبْنَ بِاَرْجُلِهِنَّ لِيُعْلَمَ مَا يُخْف۪ينَ مِنْ ز۪ينَتِهِنَّۜ وَتُوبُٓوا اِلَى اللّٰهِ جَم۪يعاً اَيُّهَ الْمُؤْمِنُونَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُونَ

 

 

“Mümin kadınlara da bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini günahtan korumalarını söyle.  Yine söyle ki mecburen görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler.  Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler.  Zinet takılan yerlerini kocaları, babaları, kocalarının babaları, oğulları, üvey oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, mümin kadınlar, ellerinin altında bulunanlar (köleler), erkeklikten kesilip kadınlara ihtiyaç duymayan hizmetçiler veya henüz kadınların mahrem yerlerini anlamayan çocukları dışında kimseye göstermesinler.  Saklı zinetlerine dikkat çekmek için, ayaklarını da vurmasınlar.  Ey müminler! Hepiniz toptan Allah’a tövbe ediniz ki felaha eresiniz.” (Nur, 31) 

 

Hımâr başı ve yakayı örten başörtüsüdür, çarşaf değildir; aynı âyette geçen "cüyûb" ise gömlek ve entârinin yakasıdır.  Şu halde kadınlar geniş entâri ve başörtüsü ile örtünebileceklerdir.  Âyet, o zaman kadınların böyle giyindiklerine delâlet etmektedir.   

 

Netice olarak diyebiliriz ki: önemli olan usûlünce örtünmedir; elbisenin adı ve modeli muayyen değildir.  Her kadın ve erkek, şart ve imkânlarına göre elbisesini seçer ve örtmesi gereken yerlerini örter.  Avret yerlerini gösterecek kadar ince veya şehvet çeken yerlerini belirtecek kadar dar elbise giymekten sakınır. 

 

Kadının Elbisesi

 

İslâm kadının, nâmahrem olanlara karşı örtünmesini emretmiştir.  Bunun için kadının elbisesi vücudunu göstermeyecek kadar kalın, göğüs, bel, kalçalar gibi şehvet çekici uzuvları teşhir edecek kadar sıkı ve dar olmayacaktır.  

 

Rasûl-i Ekrem (s. a. v. ) şöyle buyurmuştur:

 

"Cehennemliklerden iki sınıf vardır ki ben onları (dünyada) görmedim: Birincisi yanlarında bulunan öküz kuyruğu gibi kırbaçlarla halkı kırbaçlayan kimseler.  İkincisi giyinmiş çıplak, (kalçasını) oynatan, salınarak yürüyen, başları, salınan deve hörgücü gibi kadınlardır; bunlar cennete giremezler, onun kokusunu da alamazlar; halbuki onun kokusu mesâfelerin ötesinden alınır. " (Müslim, K.  el-Libâs, 125. ) 

 

 

Süslenme

 

İslâm insanların yaratılıştan mevcut özellik ve güzelliklerini ortaya çıkaran süsü, boyamayı, takınma ve giyinmeyi -bazı kayıtlarla- mübah kılmıştır.  Ancak fıtratı, yaratılıştan verilmiş özellik ve şekilleri değiştirme mânasında süs, makyaj ve değiştirmeleri yasaklamış, bunları şeytanî saymıştır; çünkü şeytan şöyle demişti:

 

وَقَالَ لَاَتَّخِذَنَّ مِنْ عِبَادِكَ نَص۪يباً مَفْرُوضاًۙ 

وَلَاُضِلَّنَّهُمْ وَلَاُمَنِّيَنَّهُمْ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُبَتِّكُنَّ اٰذَانَ الْاَنْعَامِ وَلَاٰمُرَنَّهُمْ فَلَيُغَيِّرُنَّ خَلْقَ اللّٰهِۜ وَمَنْ يَتَّخِذِ الشَّيْطَانَ وَلِياًّ مِنْ دُونِ اللّٰهِ فَقَدْ خَسِرَ خُسْرَاناً مُب۪يناًۜ 

 

"Allah şeytanı lânetlemiştir, o da "Kullarından belli bir pay alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara kaptıracağım, kesinlikle onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, emredeceğim de Allah’ın yarattığını değiştirecekler" demiştir. Allah’ı bırakıp da şeytanı dost edinen kimse elbette apaçık bir ziyana düşmüş olur." (en-Nisâ: 4/118-119). 

 

Buna göre dövme yaptırmak ve dişlerin şeklini değiştirmek haramdır.  Hz.  Peygamber (s. a. v. ) vücuduna dövme yaptıran ve yapana, (normal) dişleri yontarak şeklini değiştiren ve bunu yaptırana lânet etmiştir. ( Müslim, K.  el-Libâs, 119; Buhârî, K.  el-Libâs, 82-87. ) 

 

Tıbbî ve estetik bakımlardan normal olan dişleri, moda olan şekle uydurmak için söktürüp yaptırmak caiz değildir. 

 

Büyük paralar sarfederek burun, çene, göğüsler gibi uzuvların şeklini değiştirmekten ibaret olan estetik ameliyâtın da yukarıda geçen âyet ve hadislerin şümûlüne girdiği anlaşılmaktadır.  

 

Ancak insanı aşağılık kompleksine iten, toplum içinde mânen işkence çekmesine sebep olan bir anormallik veya fazlalık olursa bunun izâlesi tedâvi mahiyetindedir, caizdir.  

 

Kaş aldırmak, kaşın kıllarını yolarak iyice inceltmek ve kaşı yukarıya almak sûretiyle yapılmaktadır ki caiz değildir.  Ancak kadının yüzünde biten kılları aldırması ve kocasının izniyle normal makyaj yapması bir kısım İslâm ulemasınca caiz görülmüştür. 

 

Rasûlullah'ın menettiği ve lânetlediği şeylerden birisi de saçı dökülen veya dökülmeyen kimselerin başlarına başkalarının saçlarını koymaları veya bunları eklemeleridir.  Peruk takmak dediğimiz bu saç takma ve eklemede hem tabiî şekli değiştirmek, hem de karşısındakini yanıltmak, ona genç görünmek vardır ki, İslâm bunları hoş görmemiştir.  Ancak ipek veya yün iplikleri örgü yapıp eklemek aynı mânada olmadığı için caiz görülmüştür. 

 

Peygamberimizin (s. a. v. ) çağında Yahûdi ve Hıristiyan ihtiyarları ağaran saç ve sakallarını boyamazlardı; onlara benzemesinler diye yaşlı sahâbiler boyamaya teşvik edilmişlerdir.  (Buhârî, K.  el-Enbiyâ, k50; el-?ibâs, 67; Müslim, el-Libâs, 80. )

 

Boyanın rengi üzerinde durulmuş, siyaha boyamanın cevazı tartışılmıştır.  Kına kırmızısı ve kırmızı-siyah karışımı nebâti boyalarla boyamak ittifakla caizdir.  Kadınların siyaha boyamaları umumiyetle caiz görülmüştür. 

 

Rasûlullah (s. a. v. ): "Müşriklere muhâlefet edin (benzemeyin); sakalları bırakın, bıyıkları kırpın" buyurmuştur.  (Buhârî, K.  el-Libâs, 63-34. ) 

 

Bu ve benzeri hadisler ile tatbikata bakan cumhûr sakalı tıraş etmenin haram olduğu neticesine varmışlardır.  Kadı İyâd bunun mekrûh olduğunu söylemiştir.  Aynı mahiyette olan boyama emrini yerine getirmenin farz ve terkinin haram sayılmaması bu görüşü destekler.  Kardavî de mekruh oluşunu tercih eden muâsır bir âlimdir.  (el-Helâl ve'l-Haram, s.  81-82)