Öfke, şiddetli kızgınlık, kırgınlık, hiddet ve gazap demektir.
Öfke, ifrat ve tefrit gibi aşırılıktan uzak olduğunda her huy gibi faydalıdır. Bir yandan kalbin heyecana gelip coşması karşısında meydana gelebilecek tehlikeleri önlemek için, vücutta meydana getirdiği değişim ile sağlığa faydalı olurken, diğer yandan tabi ki akla, imana ve iz’ana uyduğu müddetçe, insanı tehlikelere karşı koymaya, kötülüklere direnmeye, baskı ve saldırıları defetmeye, olumsuzluklar karşısında iradenin çökmesini önlemeye yarar.
İnsan, bu güzel huy sayesinde din, ırz, vatan gibi korunması gerekenleri korur. Resulullah (sav) Efendimiz, Allah (cc.) için kızardı. Hatta kızgınlığı, o kötü durum bitmedikçe de geçmezdi.
Bilindiği gibi, işlerin hayırlı olanı ortasıdır. Orta yol, daima esenliktir. Bir şeyin azlığına tefrit, çokluğuna ifrat denir. İkisi de mezmumdur, kötüdür, kaçınılması gerekir. İyisi, doğrusu, faydalısı, orta yolda olanıdır. Gazabın azlığı, yukarda anlatılan yararların kaçırılmasıdır. Çokluğu da zarardır. Aslında öfke veya gazap denildiğinde, akla gelen de bu yönüdür. “Öfkeyle kalkan, zararla oturur.”, “Öfke topuğa çıktı.”, “Öfkesinden çatladı”. deyim ve atasözleriyle anlatılan ve dinimizce de sakındırılan öfke, bu tür öfkelerdir.
Zararlı öfke, aklın iptali gibi bir şeydir. O anda insanın gözü hiçbir şey görmez. Kalb gözü de kördür öfke anında, düşünemez, hayrı şerri seçemez. Daha sonra pişman olacağı anormal işleri, hatta rezillikleri zevkle yapar. Onun için “öfke baldan tatlıdır” demişler. Bir çok suçların, kavgaların, cinayetlerin, boşanmaların… arkasında bir anlık o bal gibi gelen zehirli öfkeye yenilmeler vardır.
İşte İslam,”en büyük cihad” olarak kabul ettiği nefis terbiyesi ve kalb tasfiyesi ile iradeyi güçlendirerek, o bir anlık öfkeleri selametle geçiştirmenin, giderek, nefis için hiç öfkelenmemenin erdemine erdirir insanları. Yüce Allah(cc.), öfkesini yenenleri sever ve över:
” Rabbiniz'in mağfiretine, ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlar için hazırlanmış eni gökler ve yer kadar olan cennete koşuşun. Onlar bollukta ve darlıkta sarfederler, öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını affederler. Allah iyilik yapanları sever.”(Al-i İmran, 133-134. )
“Size verilen herhangi bir şey, sadece dünya hayatının bir geçimliğidir. Allah katında olan; inanıp Rablerine güvenen, büyük günahlardan ve hayasızlıklardan çekinen, öfkelendiklerinde bile bağışlayanlar, Rablerinin çağrısına cevap verenler ve namaz kılanlar için daha iyi ve daha süreklidir. Onların işleri aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da sarfederler.”(Şura, 36-38)
Sevgili Peygamberimiz(sav.)bu tür öfkeyi yenmenin, “gerçek pehlivanlık” olduğunu söyler:
"Pehlivan, güneşte hasmını yenen değildir. Hakiki pehlivan, öfkelendiği zaman nefsini yenen kimsedir. "(Buhari, Edeb 76, Müslim, Birr 107, (2760); Muvatta, Hüsnü'l-Halk 12, (2, 906). )
"Öfkesinin gereğini yerine getirebilecek güçte olduğu halde öfkesini tutan kimseyi Allah Teâla Hazretleri Kıyamet günü mahlukatın başları üstüne davet eder; tâ ki, herkesten önce dilediği huriyi kendine seçsin. "(Tirmizi, Birr 74, (2022); Ebu Davud, Edeb 3, (4777). )
İbnu Abbas (ra.), bir pehlivanı anlatır: "Uyeyne İbnu Hısn Medine'ye gelince, kardeşinin oğlu Hürr İbnu Kays'ın yanına indi. Hürr İbnu Kays ise Hz. Ömer'in yakınlarındandı. Onun meclisinde yaşlı veya genç bir kısım kurrâ ve fakihler müşavere heyeti olarak bulunurdu. Uyeyne İbnu Hısn:
"Ey kardeşimin oğlu! Emirü'l-mü'minin'in yanına girmem için izin taleb et!" dedi.
O da izin istedi. Ancak yanına girince:
"Yeter artık! Ey İbnu'l-Hattab sen bize bol vermediğin gibi, aramızda adaletle de hükmetmiyorsun!" dedi.
Hz. Ömer (ra) pek öfkelendi. Neredeyse dövmek için üzerine yürüyecekti ki, Hürr radıyallahu anh atılıp:
"Ey emire'l-mü'minin! Allah Teâla Hazretleri, Resûlüne: "Affı esas tut, ma'rufu emret ve cahillerden de yüz çevir!" (A'raf 199) diye emretmiştir. Bu adam da cahillerden biridir" dedi.
Vallahi Hürr ayeti okuyunca, Hz. Ömer olduğu yerde kalıp hiçbir şey yapmadı. Hz. Ömer Kitabullah'ın yanında hemen durur, onu koyup geçmezdi. " (Buhari, İ'tisam 2, Tefsir, A'raf 5. )
Öfkenin yenilmesine yardımcı bazı şeyler öğretir sevgili Peygamberimiz (sav. ):
"Öfke şeytandandır, şeytan da ateşten yaratılmıştır, ateş ise su ile söndürülmektedir; öyleyse biriniz öfkelenince hemen kalkıp abdest alsın. "(Ebu Davud, Edeb 4, (4784). )
"Biriniz ayakta iken öfkelenirse hemen otursun. Öfkesi geçerse ne ala, geçmezse yatsın. "(Ebu Davud, Edeb 4, (4782). )
Hz. Mu'az İbnu Cebel (ra) anlatıyor.
"İki kişi Resûlullah (sav)'ın huzurunda küfürleştiler. Her birinin yüzünde diğerine karşı öfkesi gözüküyordu. Resûlullah (sav): "Ben bir kelime biliyorum, eğer onu söyleyecek olsa, kendinde açığa çıkan öfke giderdi: Eûzu billahi mineşşeytanirracim" buyurdular. "(Tirmizi, Da'avat 53, (3448); Ebu Davud, Edebb 4, (4780). )
Öfkelendiğimiz zaman onun geçmesi için bazı tavsiyeler sunulmuştur. Az önce abdest almayı ve şeytandan Allah Teâlâ’ya sığınmayı görmüştük. Yine hadislerde öfkeli olanın konuşmaması, ayakta ise oturması, oturuyorsa uzanması gibi durum değiştirmeler de tavsiye edilmiştir. Fakat en başta iman ve akıl olgunluğu gelir. Kamil iman sahibi bilir ki her şey sonuçta Allah Teâlâ’nın yaratması iledir. O dilediğini yaratır. Onun takdirine itiraz etmemek gerekir. Bizi kızdıran işler karşısında da “takdiri ilahi böyleymiş” diyebilirsek, öfkemiz geçer. Teslimiyetin tesellisi ile mutlu oluruz. Küçük Enes’i hanımları şikayet ettiğinde peygamberimizin sözü meşhurdur: “Ona kızmayın. Allah takdir etseydi, yapardı”. Bizim hayır bildiğimiz şer olabilir. Şer bildiğimiz hayır olabilir. Sakin ve teennili olmak, “görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler” diyebilmek lazımdır.
Akıl da öfkeyi yenmemizi gerektirir. Bazen öfkeyle kalkarız, ama zararla otururuz. Bir anlık öfke, nice kavgaların, cinayetlerin, aile huzursuzluklarının sebebi olabilir. Bir dostu kırabilir, nice bir menfaati kaçırabiliriz, kontrol edemediğimiz bir öfke yüzünden. Oysa öfke anında bağırmak, çağırmak, vurmak, kırmak belki tatlıdır. Ama aslında ondan çok daha tatlı olan, öfkeyi yutarak insan kazanmaktır.
Velhasıl eğer Allah için, din için, namus ve millet için değilse, dünya ve menfaat için ise, öfkemizi yutmaya çalışmalı, cahilleri affetmeli, her sözü kafaya takmamalı, kötülüğü iyilikle savmaya çalışmalıyız. Zor, ama çok faydalı bir güzelliktir.