Nişanlanma
Bizde “nişanlanma”, tanışmadan başlayıp evliliğe kadar giden giden yola denir. Bundan maksat, karşılıktı tanışma ve konu üzerinde düşünüp taşınmadır. Bu yüzden nişanlı birisine talip olmak çok çirkindir. Bu arada taraflar birbirine hediyeler verebilir.
Müslümanlar mümkün mertebe verdikleri sözde durur, ahde riayet ederler. Bu onların genel ve güzel bir ahlakıdır. Ancak yine de nişan nikah değildir ve taraflardan birisi isterse vazgeçme hakkı vardır. Bu yüzden tazminat davası açmak yersizdir. Ancak nişan bozulmuşsa, hediyeler karşılıklı olarak olduğu gibi geri verilmelidir. Değişikliğe uğrayanlar da çaresiz öylece verilmelidir.
Evlilik
Evlenme ehliyetine sahip insanların karşılıklı rıza ile yaptığı akit ve şahitlerin şehadetiyle evlilik gerçekleşir. İslam, zifafın buluğdan sonra olması şartıyla, küçüklerin evlendirilmesine velisinin izni ile imkan verir. Cinsel ilişki ancak büyüdüğünde olacağı için buna itiraz yersizdir. Hele de modern hukuka ters düşüyor diye buna karşı çıkmak, şuursuzluktur. Çünkü “modern” denilen Batılı laik Hukukun Müslümanların kalbinde hiçbir yeri yoktur.
“Buna ne gerek var?” sorusuna şöyle cevap verilebilir: Bunun hayırlı bir adayı kaçırmamak gibi faydalı bir yanı vardır. Ancak velinin su-i istimali gibi zararlı yanları da olabilir. Fakat biz İslam terbiyesi almış bir Müslüman velinin böyle küçük bir yavrusu için su-i istimalini pek yakıştıramayız. Hiçbir baba evladının kötülüğünü istemez. İstisanlar elbette kaideyi bozmaz.
Ama elbette en iyisi akıl baliğ olmuş tarafların karşılıklı istek ve rızası ile gerçekleşen evliliktir. Bu yaş Osmanlının son düzenlemesi olan Aile Kararnamesinde erkeklerde 18, kızlarda ise 17 olarak tespit edilmiştir. Bu yaşta olan birisini babası, veya velisi istemediği birisiyle zorla evlendiremez. Bundan öncesi mesela erkeklerde 12, kızlarda 9 yaş sonrası, hakimin biyolojik yaş tesbitine bırakılmıştır.
Akıl hastalarının kendi irade beyanları ile evlilik yapmaları muteber değildir. Evlenmede tarafların denkliği, aile huzuru için aranan şartlardandır.
Kimlerle Evlenilmez
Kur’an bize evlenme manilerini açıklar. Buna göre şu ayetlerde geçenlerle evlenilmez:
وَلَا تَنْكِحُوا الْمُشْرِكَاتِ حَتّٰى يُؤْمِنَّۜ وَلَاَمَةٌ مُؤْمِنَةٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكَةٍ وَلَوْ اَعْجَبَتْكُمْۚ وَلَا تُنْكِحُوا الْمُشْرِك۪ينَ حَتّٰى يُؤْمِنُواۜ وَلَعَبْدٌ مُؤْمِنٌ خَيْرٌ مِنْ مُشْرِكٍ وَلَوْ اَعْجَبَكُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ يَدْعُونَ اِلَى النَّارِۚ وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلَى الْجَنَّةِ وَالْمَغْفِرَةِ بِاِذْنِه۪ۚ وَيُبَيِّنُ اٰيَاتِه۪ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ۟
“Müşrik kadınlar iman etmedikçe onlarla evlenmeyin. Mümin bir cariye, çok hoşunuza giden müşrik bir kadından daha hayırlıdır. Mümin kadınları da, onlar iman etmedikçe, müşriklere nikâhlamayınız; Mümin bir köle hoşunuza giden bir müşrikten daha hayırlıdır. Müşrikler sizi cehenneme dâvet ederler. Allah ise sizi kendi izniyle, cennete ve mağfirete dâvet eder ve üzerinde düşünüp gerekli dersi alsınlar diye âyetlerini insanlara açıklar.”(Bakara, 221)
وَلَا تَنْكِحُوا مَا نَكَحَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ مِنَ النِّسَٓاءِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَۜ اِنَّهُ كَانَ فَاحِشَةً وَمَقْتاًۜ وَسَٓاءَ سَب۪يلاً۟
حُرِّمَتْ عَلَيْكُمْ اُمَّهَاتُكُمْ وَبَنَاتُكُمْ وَاَخَوَاتُكُمْ وَعَمَّاتُكُمْ وَخَالَاتُكُمْ وَبَنَاتُ الْاَخِ وَبَنَاتُ الْاُخْتِ وَاُمَّهَاتُكُمُ الّٰت۪ٓي اَرْضَعْنَكُمْ وَاَخَوَاتُكُمْ مِنَ الرَّضَاعَةِ وَاُمَّهَاتُ نِسَٓائِكُمْ وَرَبَٓائِبُكُمُ الّٰت۪ي ف۪ي حُجُورِكُمْ مِنْ نِسَٓائِكُمُ الّٰت۪ي دَخَلْتُمْ بِهِنَّۘ فَاِنْ لَمْ تَكُونُوا دَخَلْتُمْ بِهِنَّ فَلَا جُنَاحَ عَلَيْكُمْۘ وَحَلَٓائِلُ اَبْنَٓائِكُمُ الَّذ۪ينَ مِنْ اَصْلَابِكُمْۙ وَاَنْ تَجْمَعُوا بَيْنَ الْاُخْتَيْنِ اِلَّا مَا قَدْ سَلَفَۜ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ غَفُوراً رَح۪يماًۙ
“Daha önce geçen durum bir tarafa, bundan böyle babalarınızın nikâhladığı kadınları artık nikâhlamayın. Hiç şüphe yok ki bu, Allah’ın gazabına sebep olan bir hayasızlıktır. Ne iğrenç bir yoldur o! Ey mümin erkekler! Şunlarla nikâhlanmanız haram kılınmıştır: Analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz, Halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kızkardeş kızları, Sizi emziren süt anneleriniz, süt kızkardeşleriniz, Kayınvalideleriniz, kendileriyle zifafa girdiğiniz eşlerinizden olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız. Fakat zifafa girmediğiniz eşlerinizin kızlarını nikâhlamanızda beis yoktur. Keza öz oğullarınızın eşleri ile evlenmeniz ve iki kızkardeşi nikâhınız altında birleştirmeniz de haram kılındı. Ancak daha önce geçen geçmiştir. Çünkü Allah gafur ve rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur). Kocası olan kadınlarla da evlenmeniz haramdır, ancak harp esiri olarak eliniz altında bulunan cariyeler bundan müstesnadır. İşte bütün bunlar Allah’ın kesin hükümleridir. Bu sayılanlardan başkalarını, iffetli yaşamak, zina etmemek şartıyla, mal harcayıp mehirlerini vererek nikâhlamanız helâldır. Dikkat edin: Evlenerek beraberliklerinden yararlandığınız kadınlara, belirlenmiş olan mehirlerini verin, bu bir haktır. Ama belirledikten sonra, aranızda anlaşarak miktarını arttırıp eksiltmenizde size bir vebal yoktur. Allah alîm ve hakîmdir (her şeyi hakkıyla bilir, mutlak hüküm ve hikmet sahibidir). “(Nisa, 22-23. )
Mehir
Bazı milletlerde evlenirken kadın erkeğe hatırı sayılır mal veya para (drahoma) verirdi. Bu, kendisine rağbet edilme sebeplerinden olurdu.
İslâm’da kadının malına değil, kendisine önem verilir. Hatta verilen değerin bir alâmeti olarak kocası ona nikah kıyılırken peşin veya daha sonra verilmek üzere “mehir” verir. Mehir kocanın karısına karşı tıpkı nafakası gibi nikahtan doğan bir borcudur. Mehir nihayet kadını sevindirme ve yuvaya ısındırma sebeplerinden birisidir. Bunu abartmamak, evliliği zorlaştıracak bir vaziyete getirmemek gerekir. Bunun başka ruhî ve ahlakî sebepleri de vardır.
Mehir, nikâh akdinin rükün veya şartlarından değildir ama nikâh akdi yapılırken mehirin belirlenmesi iyi olur. Ancak bilerek veya unutularak mehir belirlenmeden nikâh kıyılırsa, geçerli olur. Bu takdirde kadın “emsal mehiri”, yani akraba kızlarının aldığı mehiri hak eder. Buna “mehr-i misil” denir.
Mehiri belirledikten sonra, eşlerin karşılıklı rızası ile yaptıkları indirimde veya borçtan kurtarmada bir mahzur yoktur. Ebû Hanîfe'ye göre, mehrin en az miktarı on dirhem gümüş veya bunun karşılığıdır. Hz. Peygamber devrinde bu kadar para yaklaşık iki kurbanlık koyun bedelidir. İmam Malik'e göre mehrin en az miktarı üç dirhemdir. İmam Şafiî ve Ahmed b. Hanbel, en az miktar için bir sınır koymamışlardır. Delilleri; mehir ayetinde malın azına bir sınır konulmamasıdır.
“Din muameledir”. Öyleyse burada kocalara bir hatırlatma yapalım. Kadınların mehrini gönül rızası ile vaktinde vermek gerekir. Parası olduğu halde borcunu ödememek zulümdür. İnsan bu zulmü eşine reva görürse, kim bilir fırsat bulduğunda başkalarına neler yapmaz? O yüzden muameleye dikkat etmek, mehri de zamanında ödemek gerekir.