Yazılar

Yazmak Sorumluluktur

Hiç şüphesiz bir yazıdan amaçlanan yararın gerçekleşmesi için, yazının belli bir plan dahilinde derli toplu olması, bilinmesi gerekenleri iyi araştırıp doğru bilgiler sunması, ama özellikle de anlamayı ve öğrenmeyi kolaylaştıracak bir üslup ile ifade edilmesi elzemdir.

Eleştiri Ciddi İştir

Yazmak ne kadar ciddi bir iş ise, yazarı eseriyle tenkit, yani eleştiri de o kadar ciddi ve faydalı bir şeydir. Ancak her şeyde olduğu gibi burada da samimiyet esastır. Şahsi sevgi ve yergilere kurban etmemek gerekir eleştiriyi. Değilse bu ayıp, öncelikle yapanı çirkinleştirir.

Niye Yazmıyorsunuz?

Bu yazının başlığını “Niye Yazmıyoruz?” diye koyacaktım. Sonra daha bir dikkat çeksin ve bir muhasebeye, bir sorgulamaya sebep olsun diye değiştirdim. Yani işin içine kendimle beraber sizleri de kattım.

Sorum önce kendime, sonra okuyucularımadır: Niye Yazmıyorsunuz?

Yazmanın faydaları meydanda olmasına rağmen maalesef bizde bırakın en azından anılarını yazacak birçok insan varken, âlimlerden ve aydınlardan ekser insanlar bile maalesef kitap yazarak geriye bir sadaka-i cariye bırakmamıştır.

Neden?

Ölüler Aramızda Nasıl Yaşarlar?

Bu gün, geçmiş asırda yaşayanlara göre bizim en büyük şansımız, her halde, yazının üzerinden bunca yıl geçmesi ile okunacak kitapların çok olmasıdır. Onların uygarlığı ile çağımızın uygarlığı arasındaki farkı, en iyi kitapların sayısı ortaya koyacaktır.

Bu gün bir çocuğun bile bilebildiği birçok gerçekleri, Allah bilir eski bilginler hangi çabalarla elde etmişlerdir. O yüzden, onların birikimleri üzerinde oturan bizler, onlara ne kadar minnet ve şükran duysak azdır.

Bir de kaleme ve kâğıda saygı ve sevgi!

Yazma Gereği

İlmin asıl ortaya çıkması ve bereketlenmesi, elbette ki yazının bulunuşu ile başlamıştır. Bilgi taşlarının üst üste konularak sağlam binalar yapımı, ancak yazıyla mümkün olmuştur. Böylece, her insanın bilgi birikimi ve kıymetli tecrübeleri, kendisiyle ölmemiş, ebedilik kazanmıştır. Belki bir şekilde yazarını da ebediyen yaşatmıştır.

Hadislerde Alimin Değeri

Bazı okuyucularımız, “Hocam, yazılarınızda ve konuşmalarınızda âlimleri peygamberlere çok yaklaştırıyorsunuz. Evet, yaptıkları iş aynı sayılır, dini öğretmek. Fakat yine de bu ifadelerde bir abartma yok mu? Bu düşünceye Kur’an ve sünnet-i seniyyeden deliller sunar mısınız?” dediler.

Hay hay, memnuniyetle. Önce konuyla ilgili bazı hadisleri hatırlayalım.

Âlimler Ve Peygamberler

Âlimlerin değeri ve onlara gereken hürmeti gösterme hususunda, efendimizin şu hadis-i şerifini hatırlayalım:

“İlim isteyen, rahmet isteyendir. İlim isteyen alim, İslamın rüknü (temel direği) dir. Onun mükafatı peygamberlerle beraberdir.”

(Münavî, Feyz’ul Kadir 4/263.)

Buradaki ilmin, İslamî ilimler olduğuna, hadisi açıklayan şarihler dikkati çekmişlerdir.(a.g.e. 4/264.)

Alim Davet Ve Enbiya

Bugün hayırlı amellerin en büyüğü, dini tanıtmak, öğretmek, benimsetmek, yaşamaya ve yaşatmaya teşvik etmektir. Devlet ve toplumda konumunu, önemini ve etkisini artırmaktır.

Bunun için çalışmak, cihadın ta kendisidir. İslam’ın ibadet, ahkâm ve ahlakını ihya etmeye, yaşatmaya gayret etmek, evet, çağımızın en büyük cihadıdır.

Bilhassa şu zamanda ki: İslami esaslar yıkılmaya bırakılmıştır.

Batı Ruhunu Unuttu

İnsanda beden yanında bir de ruh vardır ve o ruh tıpkı beden gibi acıkırdı. Onun açlığını iman, ibadet ve Allah’ı zikir giderirdi ancak (Ra’d, 28). Allah Teâlâ böyle yaratmıştı insanı.

İşte o ruh doyurulmayınca vücudun dengesi bozuldu. Zavallı ruh doyacağım diye, zavallı kalp mutmain olup yatışacağım diye kendini açlığa ve azgınlığa daha da atan yukarıda saydığımız alkol, uyuşturucu, seks, oyun, eğlence, karnaval, kumar, israf, tüketim çılgınlığı gibi akla hayale gelmez densizlik ve dengesizliklere başvurdu.

Batı Sapıklığının Kurbanıdır

Batı önceleri Allah’ın dinini tahrip etti. Kendi aklını dine karıştırdı ve onu kendince yeniden düzenledi. Böylece o din ilâhî olmaktan çıkarak beşerîleştirdi. Bize göre bozdu attı dinini.

Artık o, Hz. İsa’nın getirdiği “İslam” değildi. “Hıristiyanlık” denilen yeni bir beşeri dindi. Bu bozulmadan dolayı ona dinler tarihinde “muharref din” denilir. Yani tahrif edilmiş, bozulmuş, aslından başkalaştırılmış din demektir.

Sayfalar