İbadet nedir? Ma’bud Kimdir?
İbadet sözlükte tapmak, boyun eğmek, itaat etmek, kulluk yapmak demektir. Dinde ise ibadet, Allah’ın (cc.) rızasını kazanmak niyetiyle, kendi irade ve ihtiyarımızla O’nun emirlerini yerine getirmektir. Bu geniş bir kavramdır. Her ne kadar halk arasında ibadet deyince namaz, zekât, oruç, hac gibi belli bir zaman, mekân ve şekilde yapılan ibadetler anlaşılırsa da aslında o, imandan tutun da siyasî, iktisadî, hukukî, askerî ve ahlakî gibi hayatımızın bütün alanlarında Allah’ın (cc.) iradesine göre yaşamaktan ibarettir.
İbadet, sevgi ve saygının zirvesidir. Zaten son derece sevilen ve itaat edilene ”ma’bud” denir. Müslümanlar, en fazla Allah(cc.)'ı sevip saydıklarından, emirlerine boyun eğdiklerinden, her şeye tercih ettiklerinden ötürüdür ki O’nu “ma’bud”, yani “ibadet edilen” edinmişlerdir. Hakiki ma’bud da O’dur.
Ama kimilerinin son derece sevdikleri ve saydıkları, başka başka şeyler olabilir. Mesela kimine göre kadın-erkek olabilir. Kimine göre para pul, makam, lider, ev, araba olabilir. Kimine göre alkol, kumar, uyuşturucu olabilir. Onları “Allah için” değil, “Allah sever gibi” sevebilirler. Bu iki sevgi şekli arasında dağlar kadar fark vardır. Biri mü’min işi, diğeri müşrik işi. Demek istediğimiz, ibadet saygının, hürmetin, yüceltmenin son sınırıdır.
Son derece sayılmağa, sevilmeğe en çok kim layıktır?
Cevabı basit; sana son derece kim iyilik ve ikram etti ise O!
Peki, kimdir sana en fazla ikram ve iyilikte bulunan?
Sana, mesela ana baba veren, can veren, muhtaç olduğun havayı, suyu, ekmeği veren, eş evlat veren? Dünya ve evreni, hem de bedelsiz emrine veren?
Allah (cc.) değil mi?
Öyleyse O’na ibadet edeceğiz.
Hem layık olduğu ve hak ettiği için, hem verdiklerine teşekkür için, hem de istediği, emrettiği için!
Üstelik sadece O’na. Asla bir başkasını ortak etmeksizin yalnızca O’na. Ve dahi nasıl istiyorsa öyle. Bozmadan, değiştirmeden, tam istediği gibi. Saygı ve huşû içinde, eksiksiz ve kusursuz olarak, riyadan gösterişten minnetten sakınarak, sadece Allah(cc.)a ibadet edeceğiz. “Bir fincan kahvenin kırk yıllık hatırı varsa”, hesap etmeli, sayısız nimetlerine karşılık Allah(cc.)' a nasıl ve ne kadar kulluk etmeli, değil mi ya?
Allah (cc.), kullarından ibadet istiyor:
يَٓا اَيُّهَا النَّاسُ اعْبُدُوا رَبَّكُمُ الَّذ۪ي خَلَقَكُمْ وَالَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِكُمْ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَۙ
“Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz. Umulur ki böylece korunmuş (Allah’ın (cc.) azabından kendinizi kurtarmış) olursunuz.”(Bakara, 21. )
İslam ile diğer dinler arasında ibadet anlayışı bakımından bazı farklılıklar vardır. Başlıcaları şunlardır:
İslam’da Allah’ın emir ve yasakları doğrultusunda, O’nun rızası için yapılan meşru her iş ibadettir. Diğer dinlerde ise ibadet, bir takım şekil ve âyinlerden ibarettir. Mesela bugünkü Hırıstiyanlıkta ibadet, Pazar günü kiliseye gidip, orada ilahî ve duâ okumaktan ibarettir. Yani diğer dinlerde ibadet, hayatın bütün şubelerini değil, ancak bir bölümünü kapsamaktadır.
İslam’da meşru olmak şartı ile dünya nimetlerinden faydalanmak, dünyayı îmar etmek, ibadete engel değildir. Hatta dünyayı îmar etmek teşvik edilmiştir. Fakat diğer bazı dinlerde Allah’a yaklaşmak ve iyi bir kul olabilmek için, dünyanın güzelliklerinden, nimetlerinden uzak durmak ve nefse eziyet etmek gerekir. Mesela Hristiyan din adamları Allah’a yakın olabilmek için evlenmezler, dünya nimetlerinden uzak durmaya çalışırlar. Budistler de Nirvana’ya yaklaşabilmek için nefse eziyet ederler.
İslam’da ibadet yapmak için bir aracıya, din adamına ihtiyaç yoktur. Her Müslüman din görevlisi olmadan da ibadetini yapabilir. Diğer bazı dinlerde ise, din adamı olmadan ibadet yapılamaz.
İslam’da ibadet, her yerde ve her zaman yapılabilir. Yani müslüman ibadetini evinde, bağında, bahçesinde istediği bir zamanda yapabilir, camide yapma şartı yoktur. Diğer dinlerde ise ibadet, ancak belli zamanlarda ve belli yerlerde yapılabilir. Mesela Hrıstiyanlar pazar günü kilisede, Yahudiler cumartesi günü havrada ibadetlerini yaparlar.
Bakar mısınız, hangisi daha doğal ve kolaydır?
İbadetler yapılışları bakımından üç çeşittir:
1. Bedenle yapılan ibadetler: Namaz kılmak, oruç tutmak, duâ etmek gibi.
2. Mal ile yapılan ibadetler: Zekat ve sadaka vermek, cami, okul, yol yaptırmak gibi.
3. Hem beden hem de mal ile yapılan ibadetler: Hac ve cihat gibi.
Esasen yukarıda ifade edildiği gibi İslam, Allah rızası için hudut boylarında nöbet tutmaktan, yoldaki eza veren bir dikeni kaldırmaya kadar, yapılan her iyi ve güzel davranışı ibadet saymıştır.
Malla, bedenle veya her ikisiyle birlikte yapılan ibadetlerin bireysel ve toplumsal birçok faydaları, hikmetleri vardır. Ancak bu faydalara erişmek, ibadetin amacı değildir. Tabiri caizse bunlar, ibadetlerin olumlu yan etkileridir. İbadet, Allah rızasına ulaşmak için yapılır. Tabi Allah
İbadetleri yapanlara bir çok mükafatlar hazırlamıştır. Dünyada sağlık, huzur, mutluluk, sosyal barış, ahirette ise Cehennemden kurtuluş, Cennete giriş ve cemalini seyrediş bunların başlıcalarıdır.
Bu mükafatlar istenir. Bunda bir ayıp yoktur. Hatta aczin, fakrın ve kulluğun bir göstergesi olması bakımından hoştur da. Ama ibadetin esas amacı bunlar da değildir. Bunlar için ibadet yapanlara “kötü işçi” denmesi boşuna değil. Ama avam böyledir ve avam yadırganmaz.
Fakat “ebrar” ve “mukarrebîn” diye de ifade edilen “havas”, yani seçkinler, yani Allah’a dost olmuş “veliler” Allah(cc.)'a ibadeti, O hak ettiği için yaparlar. Bir sevgi, saygı, şükür ve hayânın gereği olarak yaparlar. Hem de Allah(cc.)'ı görüyormuşçasına bir tazim, hürmet ve huşu ile yaparlar. Bilirler ki, her ne kadar kendileri Allah(cc.)' ı görmüyorlarsa da, hiç şüphesiz Allah (cc.) her an kendilerini görüyordur. Onlar öyle olgun ve erdemli kullardır ki, Allah emretmeseydi dahi, onlar kulluğun zevkiyle gene de seve seve ibadet yaparlar.