Zikir

Tanımı Ve Çeşitleri

Zikir sözlükte anmak, akılda tutmak, hatırlamak, unutmamak gibi manalara gelir.  Buna göre zikir, Allah(cc.)' ı devamlı anmak, unutmamaktır. 

İnsan Allah(cc.)' ı üç şekilde zikreder: Kalbiyle, diliyle, bedeniyle.  Bir başka tasnifle de ayakta, oturarak veya yatarak.  Yani her halde ve her şekilde zikir mümkündür.  Zikir gizli de olabilir, açık da.  Ferdî de olabilir, cemaatle de.  Hepsinin kendine göre bir fazileti, bir güzelliği vardır. 

Kalble zikir, yaratılmışlar üzerinde tefekkür ederek, onlardaki ilahi isimlerin, sıfatların ve fiillerin tecellilerini düşünmektir.  Ayrıca Allah’ın (cc.) dini, emir ve yasakları üstünde düşünerek onlardaki bireysel ve toplumsal hikmet ve maslahatları, menfaatları anlamaya çalışmaktır.  Kur’an üzerinde tefekkür ve tedebbür de kalbî bir zikirdir.

Dil ile zikir, O’nun güzel isimleri başta olmak üzere bazı kelimeleri tekrar etmek, Kur’an okumak, dua etmek,  her işi yaparken o işle alakalı sevgili Peygamberimiz(sav. )den gelen dua ve zikirleri dile getirmektir. 

Bedenle yapılan zikir ise, vücuttaki her bir organı Allah’ın (cc.) iradesi doğrultusunda kullanarak kullukta bulunmaktır.  Hangi iş yapılırsa yapılsın, Allah’ın (cc.) o işteki emir ve yasaklarını hatırlamak ve öylece yapmak, Allah(cc.)' ı en büyük zikirdir.  Çünkü insan, başıboş ve rastgele hareket edemez.  Neden? Çünkü hayatının her anından Allah(cc.)' a hesap verecektir. İşte yaşarken sürekli Allah’ın kanunlarını gözeterek helal ve harama dikkat etmek demek, Allah(cc.)' ı hiç unutmamak, yani sürekli zikretmek demektir. 

Önemi Ve Faydaları

İnsan Allah(cc.)' ı zikrettikçe, kalbinde O’nu daha bir derinden duyar, idrak ve  kavrayış artar. Bunlardan da marifet artar.  Marifet, yani bilgi arttıkça sevgi ve muhabbet de artar.  Kısacası marifetullah muhabbetullahı doğurur. Sonuçta bütün bunlardan kalpte Allah(cc.)' a karşı heybet, saygı ve sevgi oluşur.  Kul kendisini daima Allah’ın (cc.) huzurunda bulur, daima O’nun murakabesinde, gözetiminde, denetiminde olduğunu bilir.  

Bu bilinçten de “ihsan” meydana gelir.  Yani, “Allah(cc.)' ı görüyormuş gibi O’na ibadet etme.  Her ne kadar kişi Allah(cc.)' ı gormüyorsa da, hiç şüphesiz Allah (cc.) onu daima görüyor” inancı.  İşte kul, bu inancı önce hâl, sonra da makama dönüştürebilirse, Allah(cc.)ın dostluğunu böyle kazanır.   “Velayet” de budur zaten. 

Kur’an’da Zikir

Kur’an, zikirden çok bahseder. İşte birkaç örnek:

“O halde beni anın, ben de sizi anayım.  Bana şükredin de nankörlük etmeyin”

(Bakara,152. )

”Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler.  Ve "Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından koru. " derler.”

(Al-i İmran,191. )

“Sabah akşam demeden, kendi içinden, korkarak ve yalvararak, alçak sesle Rabbini zikret ve gafillerden olma.”

(A’raf, 205)

“Onlar, iman etmiş ve kalbleri Allah zikriyle yatışmış olanlardır.  Evet, iyi bilin ki, kalbler Allah'ın zikri ile yatışır.”

(Ra’d, 28.) 

“Ey iman edenler! Allah'ı çok çok zikredin.  Ve O'nu sabah akşam tesbih edin.”

(Ahzab, 41-42. ) 

“Rabbinin adını an ve bütün gönlünle ona yönel”.

(Müzzemmil, 8.)

Yalnız veya birlikte, gizli veya açık olsun zikir her çeşidiyle güzeldir, önemlidir, sevaptır.   Hepsinin kendine göre bir fazileti, bir güzelliği ve bir özelliği vardır.  Ancak asıl olan, zikreden zakirin, “mezkur-zikredilen Allah” ile olmasıdır.  Yani zikrettiği Allah (cc.) ile kalbî beraberlik.  İşte zor olan budur.  

İşte Kur’an’ da zikredenlerin mükafatı:

“Allah'ı çok zikreden erkeklerle Allah-'ı çok zikreden kadınlar var ya, işte onlar için Allah bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”

(Ahzab,35. )

Zikirle bakınız ölü kalbler nasıl canlanıyor:

“İnananlar için, Allah'ın zikri ve inen hak Kur’an’a saygı duyarak kalblerinin ürperme vakti hâlâ gelmedi mi?  Onlar, daha önce kendilerine kitap verilmiş, sonra üzerlerinden uzun zaman geçmekle kalbleri katılaşmış, çoğu da yoldan çıkmış kimseler gibi olmasınlar? Biliniz ki Allah yer yüzünü ölümünden sonra diriltir.  Belki aklınızı kullanırsınız diye size âyetleri açıkladık.”

(Hadid, 16-17. )

Zikirden gaflet edene tehdide bakın:

”Allah, kimin bağrını İslâm'a açmış ise işte o, Rabbinden bir nur üzerinde değil midir? Artık Allah'ın zikri hususunda kalpleri katılaşmış olanların vay haline! İşte bunlar, apaçık bir sapıklık içindedirler.”

(Zümer, 22. ) 

“Her kim Rahman olan Allah'ın zikrinden yüz çevirirse biz ona bir şeytan musallat ederiz.  Artık o şeytan onun yakın dostudur. Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar.  Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.  Nihayet kıyamet günü bize gelince, arkadaşına: "Keşke seninle benim aramda doğu ile batı arasındaki kadar bir uzaklık olsaydı.  Sen ne kötü arkadaşmışsın!" der. Onlara: "Bugün pişmanlık duymanız size hiçbir fayda sağlamayacaktır.  Çünkü siz zulmettiniz.  Şimdi de hepiniz azapta ortaksınız. " denir.”

(Zuhruf, 36-39. )

Sünnet’te Zikir

Zikirle ilgili hadisler o kadar çoktur ki, hangisini alacağımızı şaşırıyoruz. İşte bazı örnekler: 

Ebû'd-Derdâ (ra.) anlatıyor:

"Resûl-i Ekrem (sav.)bir gün sordu: "En hayırlı olan ve derecenizi en fazla artıran, melîkinizin yanında en temiz, sizin için gümüş ve altın paralar bağışlamaktan daha sevaplı, düşmanla karşılaşıp boyunlarını vurmanız veya boyunlarınızı vurmalarından sizin için daha hayırlı olan amelinizin hangisi olduğunu haber vereyim mi ?" "Evet! Ey Allah'ın Resûlü!" dediler.  "Allah'ın zikridir!" buyurdu."

(Tirmizî, Daavat 6, (3374); Muvatta, Kur'ân 24)

“Allah size, Allah'ı zikretmenizi de emretti.  Bunun da misali, peşinden hızla düşmanın geldiği bir adamdır.  Bu adam muhkem bir kaleye gelip, düşmandan kendini korur.  Kul da böyledir.  Şeytana karşı kendisini sadece zikrullahla koruyabilir."

( Tirmizi, Emsal 3, (2867). )

“Allah Teâla hazretleri diyor ki: "Ben, kulumun hakkımdaki zannı gibiyim.  O, beni andıkça ben onunla beraberim.  O, beni içinden anarsa ben de onu içimden anarım.  O, beni bir cemaat içinde anarsa, ben de onu daha hayırlı bir cemaat içinde anarım.  O, şayet bana bir karış yaklaşacak olursa, ben ona bir zira yaklaşırım.  Eğer o, bana bir zira yaklaşırsa ben ona bir kulaç yaklaşırım.  Kim bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim.  Kim bana şirk koşmaksızın yeryüzü dolusu günahla gelse, ben de onu bir o kadar mağfiretle karşılarım."

(Buhari, Tevhid 15, 35; Müslim, Zikr 2, (2675), Tevbe 1, (2675). )

"Abdest imanın yarısıdır.  “Elhamdülillah” mizanı doldurur; “sübhanallahi ve’l hamdu lillah” yer ile gök arasını doldurur; namaz nurdur; sadaka bürhandır; sabır ziyadır; Kur'ân ise lehine veya aleyhine bir kanıttır.  Herkes sabahleyin kalkar, nefsini satar; kimisi kurtarır, kimisi de helâk eder."

(Müslim, Taharet 1, (223); Tirmizi, Da'avat 91, (3512); Nesai, Zekat 1, (5, 5-6).)

Hz.  Ebu Zerr radıyallahu anh anlatıyor: Ashabtan bazıları:

"Ey Allah'ın Resûlü! Zenginler sevapları götürdüler.  Onlar da bizim gibi namaz kıldılar, bizim gibi oruç tuttular, mallarının artanından da sadaka verdiler!" dediler.  Aleyhissalatu vesselam: "Allah size de tasadduk edeceğiniz şeyler verdi: Her bir “tesbih” sadakadır, her bir “tekbir” sadakadır, her bir “tahmid” sadakadır, her bir “tehlil” sadakadır, “emr-i bi'l-ma'ruf” sadakadır, “nehy-i ani'l-münker” sadakadır, herbirinizin hanımıyla yakınlığı sadakadır!" buyurdu.  Cemaatten : "Ey Allah'ın Resûlü! Yani birimizin şehvetini gidermesine  ücret mi var?" diye soranlar oldu.  Aleyhissalâtu vesselâm: "İhtiyacını haramla görmüş olsaydı bundan ona bir vebal var mıydı, yok muydu ne dersiniz?" diye sual ettiler.  "Evet vardı!" demeleri üzerine: "Öyleyse, ihtiyacını helal yolla gördü mü bunda onun için ücret vardır!" buyurdular."

(Müslim, Zekat 53, (1006). )

Allah (cc.), kainatta var olan her nesnenin lisan-ı haliyla O’nu zikrettiğini söylüyor:

“Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunanlar, Allah'ı tesbih ederler.  O'nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlık yoktur.  Fakat siz, onların tesbihlerini iyi anlamazsınız.  Şüphesiz O, halimdir çok bağışlayandır”

(İsra,44.  Bkz. Nur.  41; Hadid,1;Haşr,1; Saf, 1;Cuma, 1; Teğabun, 1. ))

Herkes O’nu zikrederken insan unutsa, insanlığına yakışır mı?. . 

Zikrin Âdâbı

Zikrin başında, esnasında ve sonunda olmak üzere bazı âdabı vardır.  Kısaca belirtirsek; zikre başlarken önce tevbe ile başlamak, gusül veya abdestli olmak, sakin ve sessizlik ile huzuru korumak, hayatını, ölümü ve ahiret hallerini kısa da olsa şöyle bir  tefekkür etmek.  

Zikir esnasında temiz, sakin, karanlık veya loş bir yer seçmek, mümkünse diz üstü oturmak, misvak ve güzel koku kullanmak, gözlerini yummak, ihlaslı olmak, zikirde geçen kelimelerin manalarını anlamaya çalışmak.  

Zikirden sonra mümkünse bir müddet daha huzurla oturmak ve soğuk içeceklerden kaçınmak iyi olur.  Varsın zikirle hasıl olan kalbin yangını ve yumuşaması, aşk, şevk ve heyecanı soğumadan biraz daha devam etsin. 

Zira kalbe “kalb” denmesinin sebebi, bir kararda, bir fikirde durmaması, durmadan kalbolması, alaborası ve değişmesinden ötürüdür.  Onu Allah (cc.) zikri üzerinde durdurmak, yiğit işidir.  

Dil “Allah”(cc.) der ama, acaba kalb nerdedir? Eğer kalbimiz dilimizle beraber Allah(cc.)' ı murakabe ediyor, gözetiyor, huzurda bulunuyorsa, gerçekten zikrediyor demektir. 

O yüzden bazı kardeşlerimiz var, “ben televizyon seyrederken on bin, yirmi bin tevhid getiriyorum.” diyor.  

“Kalb nerede?” diyorum, gülüyor.  

Eğer o, uyanık kalble bin tevhid çekse, nefsinin dumanını attırır.  Ama öyle elli bin de çekse, çok bir faydasını göremez.  

Onlara bir cevap vermekten korkuyorum.  Çünkü “hiç yoktan iyidir, bari dilini meşgul eder, az çok bir sevap alırsın” düşüncesi aklıma geldiği kadar, şöyle demek de aklıma geliyor: “Allah’tan korkmaz, hiç haya edip sıkılmaz mısın ki, dilinle O’nu zikrederken gözünle ve kulağınla günah işlersin.  Allah Teala “Ey edepsiz, huzurda böyle mi durulur? Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu senin? Zikrin başında parçalansın” derse  halin nice olur?” 

Evet, ne demeli bilemiyorum.  En iyisi peygamberimizin dediği:

“Susan Kurtulur.”

(Tirmizî, kıyame, 50; Darimî, rikak, 5;Ahmed,5/159,177)