Kıyam: Devlete Haklı İsyan

 

Daha önce görmüştük; başkan, seçilme ehliyetini yitirirse, azledilir. Normalde sağlık şartlarını yitirmede çok bir sorun olmaz. Fakat dinden çıkarsa, kanunlara uymazsa, ahlaki açıdan çok büyük zaafa düşerse yine azledilir. Yani halife hukuka bağlı kalmak zorundadır. Değilse, azledilir.

Bu azli, onu seçenler yaparlar. Burada esas olan çoğunluktur. Yargı, mahkemeler aracılığı iledir. Yargının yürütme ve yasamadan bağımsız çalışmasını sağlayacak koruyucu esaslar alınır. Temel insan hakları geçerlidir. Ancak devlet ve milleti yıkacak, toplumu fesada verecek fikir ve faaliyetlere izin verilemez.

Azli hak eden devlet başkanı şayet buna direnirse, güç yetiriliyorsa iktidardan hemen indirilir. Güç yetirilemiyorsa, sabırla imkân ve güç hazırlamak için çalışılır. O güne kadar kıyam edilmez. O güç ve imkânın oluştuğu gün geldiğinde kıyam etmek vacip olur. Zira Allah Teâlâ’ya isyanda mahlûka itaat olmaz. Zalim ve zorbalara sevgi, destek ve imkân verilmez. Kâfirlerin Müslümanları yönetme yetkisi yoktur. Halife seçildiğinde var olan şartları kaybeder veya görevini yapmasını engelleyici bir kusur bulunursa, halife azledilir ve yerine o makama layık bir ehil kişi seçilir.

Evet, devlet reisi, anayasa hükümlerini ve şer'i hükümleri ihlal ettiği zaman yargılanır. Devlet reisinin ithamı, yargılanması ve azli ile alakalı hususları ve kaideleri kanun tanzim eder. Sonuçta kâfir, zalim ve fasık olan halifenin azledilmesi gereğinde bir ihtilaf yoktur.

Esas mesele bu karardan sonra başlıyor. Tartışılan asıl nokta, halife azil karşısında direnirse ne yapılacağıdır. Böyle zalim halifeye karşı ayaklanmak ve silah çekmek caiz midir?

Bu soruya üç ayrı içtihatla cevap verilmiştir:

1-Devrimci Görüş: Buna başkaldırı, kıyam, huruc da denilmiştir. Hariciler, kısmen Mutezile ile Şiadan Zeydiyye, İsmailiyye, Keysaniyye'nin görüşü olarak bilinir. Kapsamlı ve köklü bir değişim için netice neye mal olursa olsun, fasık halifeye karşı ayaklanılır ve azledilir.

2-Sabırcı Görüş: Ehli sünnetin çoğunluğu ve İmamiye  Şia'sının görüşleri olarak bilinir. Zalim imamın durumu bilinmekle beraber düzeltmek için her hangi bir iradi müdahelede bulunulmayacak, kalben sevilmese ve buğzedilse bile isyan edilmeyerek itaata devam edilecek, şahsa yapılan zulme sabredilecektir.                                                   

Özellikle belirtelim ki bu itaat, halifenin dine aykırı emirlerine itaat asla değildir. Zira "Halika (yaratıcıya) isyan olan konuda mahluka itaat yoktur", "İtaat marufadır". Bir bakıma “pasif direniş” ve “sivil itaatsızlık” kavramlarının fiilen uygulanması da denilebilir.

3-Temkinci Görüş: Ebu Hanife ve Mutezile’den bazılarının görüşüdür. Bekleme, gözetme, fırsat kollama, başarı şartlarını arama, şartların oluşmadığı durumlarda sabırla bekleme anlamındadır. Buna göre eğer ellerinde yeterli güç ve kuvvet varsa ve isyan büyük bir zarara sebep olmayacaksa halifeye isyan edilerek makamından azledilmelidir. Zalim, fasık bir halifeye itaat edilmemelidir. Bunlara göre, ayaklanmanın ve silah çekmenin doğuracağı zararla, günahkâr ve zalim devlet başkanının göreve devam etmesindeki zarar karşılaştırılıp, bu iki zarardan hangisi daha az ve hafif ise onu tercih etmek gerekir.

[1]

Temkin veya Temekkün denilen bu görüş, devrim ile sabır arasında bir orta yoldur. Bir yandan sabırdır ama aynı zamanda harekete geçmeye hazır, içinde düzeltme için müdahale arzusunu taşıyan bir sabırdır. Bir yandan da başarıyı mümkün kılan güç ve kudretin toplanmasını bekleyen "gizli" bir devrimdir.

[2]

Bir gerçeği tekrar vurgulayalım; bütün bu görüşlerin ortak bir yanı vardır: Şekli ve biçimi değişik olsa bile zalim, fasık ve günahkar başkana takınılan ortak tavır ve tepki; ret ve buğzdur.

Bu görüşlerin ayrıntılarını “İslam’da Devlet Ve Siyaset” kitabımızda bulabilirsiniz.

 


[1]

M.Ziyauddin Rayyis a.e.g. s. 450-457; Nevin Abdulhalik Mustafa, İslam Siyasi Düşüncesinde Muhalefet, s. 183 vd.; H. Karaman, Anahatlaryla İslam Hukuku, 1/201; Ahmet Akgündüz, a.e.g. 2 /216-217; Nebhani, a.e.g. s. 475 vd; Abdulkadir Udeh, a.e.g. 4/196 vd; Mevdudi, Hilafet ve Saltanat, s. 387-390; İbn Ağabeydin, 4/263-264

[2]

Nevin A. Mustafa a.e.g. s. 186