Ahde vefa, hem verilen sözde durma, söz verdiği işleri zamanında yapma, hem de sevgi ve dostluğun gereklerini yerine getirme anlamındadır. “Ahde vefa” birinci şık, “vefasız” ise, ikinci şık için daha çok kullanılır.
Verdiği sözü yerine getirmeyen insanlar, güven bunalımına sebep olurlar. Oysa sosyal hayatımız, güvene dayanır. Güven, sadece ticarette sermaye sayılmaz. İslam’ı tebliğde de bir sermayedir o. Kendisine güvenilmeyen bir idareci, hâkim veya hoca düşünün, ne felaket değil mi?
Aynı vefayı Allah (cc.) a karşı da göstermeliyiz. Yani O’na kullukta vefasız olmamalıyız. Ana babamıza, akrabalarımıza, hocalarımıza, dostlarımıza karşı da vefalı olmalıyız. Başkalarının vefasızlığından şikâyet edenler, acaba kendilerine hiç iğne batırmışlar mıdır? Kendisi için istediğini, başkaları için de istemek erdemdir. Vefa da öyledir.
Allah (cc.) vefa istiyor:
“Ahdi de yerine getirin. Çünkü verilen sözde elbette sorumluluk bulunuyor.”
[1]
“Bir de anlaşma yaptığınızda Allahın ahdini yerine getirin ve pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Allahı üzerinize şahid tuttuğunuz halde, nasıl olur da bozarsınız! Şüphesiz ki Allah yaptıklarınızı bilir.”
[2]
Sevgili Peygamberimiz(sav.) de vefa ister:
"Kıyamet günü, Allah, öncekileri ve sonrakileri birleştirip topladığı zaman her vefasız için, onu tanıtan bir bayrak dikilir ve: "Bu falan (oğlu falanın) vefasızlığıdır" denilir."
[3]
"Dört haslet vardır; kimde bu hasletler bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde de bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir haslet var demektir: Emanet edilince hiyanet eder, konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, husûmet edince haddi aşar."
[4]
İşte bir başka vefa örneği:Hz. Câbir (ra.) anlatıyor: "Resûlullah (sav.) buyurdular ki: "Bahreyn'in sadaka malı geldi mi sana şöyle şöyle (avuç avuç) vereceğim" dedi ve üç kere eliyle gösterdi. Bahreyn'in malı gelmezden önce Aleyhissalâtu vesselâm vefat etti.
Mal Hz. Ebu Bekr'e gelince, bir münadi ile halka şöyle ilanda bulundu:
"Kime Resülullah'ın bir vaadi veya bir borcu varsa, bana gelsin!"
Câbir der ki:
"Ben hemen Hz. Ebu Bekr (ra.)e gittim ve Resülullah (sav.) "Bahreyn'in sadaka malı geldimi ben sana şöyle şöyle vereceğim" deyip üç kere iki eliyle işaret yaptığını söyledim. Bunun üzerine Hz. Ebu Bekr bana derhal verdi.5
[3]
Buhari, Edeb, 99, Cizye 22, Hiyel 9, Fiten 21; Müslim, Cihad 10, (1735); Ebu Davud; Cihad 162, (2756); Tirmizi, Siyer 28, (1581).