İnsan sosyal bir varlıktır. Yalnız yaşayamaz. İllaki bir aile kuracak, eş dost akraba ve komşular edinecek, çalışma veya sosyal hayatında iş arkadaşları olacak, hemcinsleriyle çeşitli seviyede ilişkiler kuracaktır. Bu hayatı düzene koyan kanunlar, örf ve adetler, gelenek ve teamüller kadar, güzel ahlak da hayatı kolaylaştıracak ve zevkli kılacaktır. Mutluluk da bunları yakalayabilmektedir.
Dinimizin de, aklımızın da, tecrübemizin de bize öğrettiği bir güzellik, insan ilişkilerinde güler yüz ve tatlı dilin önemidir. Bu davranış insanları bir birine yaklaştırır, işleri kolaylaştırır, sorunları çözer, dostlukları ziyadeleştirir, barış ve huzuru sağlar. O yüzden insanlarla muamelemizi güler yüz ve tatlı dili öne alarak yürütmeliyiz. Bunu iyi niyetle yaparsak, bir sevap kapısı olur aynı zamanda. Çünkü Sevgili Peygamberimiz (sav) Efendimiz buyururlar ki:
“Bir müslüman kardeşini güler yüzle, tebessümle karşılamak dahi olsa, iyilikten hiç bir şeyi asla ve asla küçük görme, onu yap”.
[1]
Güler yüz ve tatlı dil, Hz. Peygamber’in (sav.) başta gelen ahlâkı ve en belirgin özelliğidir. O muhataplarına karşı daima güler yüzlü ve tatlı dilli bir üslup kullanmıştır. Onun davetindeki başarıda, güler yüz ve tatlı dilin önemli bir yeri vardır. Yüce Allah, Hz. Peygamber’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) bu vasfını şöyle övmektedir:
“Allah’ın rahmeti sayesinde onlara yumuşak davrandın; eğer kaba ve katı kalpli olsaydın elbette etrafındakiler dağılıp giderlerdi. Artık onları affet ve onlar için bağışlanma dile” (Âl-i imrân 3/159).
Onun muhataplarına ilgisi o kadar içten ve samimiydi ki ashaptan her biri kendisini Hz. Peygamber’in (sav.) en yakın dostu zannederdi. Şöyle buyurmuştur:
“Sizler, mallarınızla herkesi hoşnut edip gönüllerini alamazsınız. O halde onları güler yüz, tatlı dil ve güzel ahlâkla memnun etmeye çalışınız.”
[2]
Güler yüz ve tatlı dil, kendisi ile barışık olan, huzurlu ve erdemli insanların tutumu olduğundan, bulunduğu ortama da huzur ve sükûnet katar, neşe katar. Çünkü iç huzuru elde etmiş insanın etrafa yaydığı pozitif enerji ile diğer insanlar da kendisini mutlu ve huzurlu hissederler. Öte yandan, asık suratlı ve sert sözlü kimseler ise menfi tutum ve davranışlarla çevrelerinde çeşitli korku, kaygı ve endişeler oluşmasına yol açarlar. Kötü ve kaba söz, en çok sahibini rahatsız eder. Şu atasözlerimizi bir de bu açıdan düşünelim: “Sevgisiz kalbin dili, sivridir.” “ Rüzgâr eken, fırtına biçer.” “ Ne ekersen onu biçersin. ”
Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır” atasözümüz ne güzeldir. Güler yüz ve tatlı dil, birçok iyiliğin ve güzelliğin anahtarıdır. Tatlı dil ile katı kalpler yumuşar, inatçılar ikna edilir, kırık gönüller tamir edilir, kin ve nefret duyguları, sevgi ve merhamete dönüşür. Bir veliye, “Daima halkı güler yüzle karşılıyorsun” dediklerinde, “Az bir şeyle belayı defetmek güçtür, ama güler yüzle dost kazanmak kolaydır” demiştir.
Bir gülümsemenin pek çok boşanma teşebbüslerini önlediğine hepimiz şahit olmuşuzdur. Asık surat, sert söz yuvaları çekilmez hale getirir. Samimiyeti kaldırır, insanların kalplerini karartır, iyi fikirler beslemekten uzaklaştırır.
O halde mümin, herkese karşı güler yüzlü, tatlı sözlü, samimi ve sıcak olmalıdır. Bu, kalpteki Allah sevgisinin yansıması, imanın gereği ve merhametin ortaya çıkması demektir. Biz şefkat ve rahmet peygamberinin ümmetiyiz. Çünkü Peygamberimiz (sav) haksız yere kimseye karşı yüzünü ekşitmemiş, sert, kırıcı ve kaba olmamıştır. Herkese mütebessim davranmıştır. Kendisine yapılan kabalıkları da af etmiştir. Böyle olmak bize de yakışır ve çok şey kazandırır.
Belki insan olarak her birimizin içinde bulunduğu ortam çok farklıdır. Sosyal, siyasi ve ekonomik ortam zaman, zaman bizim moralimizi bozduğu gibi insanlar arası ilişkileri de gerginleştirebilir. Bunlar güler yüz ve tatlı dili engelleyici gibi gözükebilir. Halbuki tam da bu ortamda sıcak, samimi, içten duygu ve davranışlara olan ihtiyacımız, kolay zamanlardan daha fazladır. Bunu hiç unutmamalıyız. Dilimizi kullanırken kalp kırıcı olmamalı, dilimiz ile kuracağımız her türlü ifademizi kalbimizin sevgi süzgecinden geçirebilmeliyiz. Çünkü eğitim ve siyaset, yani insanları eğitme ve idare etme dahi, tıpkı ticaret gibi, tatlı dil ve güler yüzden geçmektedir. Zorbalıkla veya şiddet yoluyla insanı harekete geçirmek mantıklı bir yaklaşım tarzı değildir.
Gerek çalışma hayatında, gerekse işlerimizi takip ettiğimiz kamu veya özel iş yerlerinde kendimize karşı güler yüzlü, tatlı dilli bir yaklaşım sergilenmesini bekleriz. Neden kendimiz için istediğimizi biz de başkaları için istemeyelim? İsteyelim ki misliyle mukabeleye hakkımız olsun.
Güler yüzün ve tatlı dilin olmadığı bir ev ve ortamda yetişen çocuklar; hayatlarında kırgın, küskün, alıngan, iradesiz, dirençsiz, karamsar, öfkeli olurlar. Bu ciddi bir ruh sağlığı bozukluklarına yol açar. Oysa güler yüz ve tatlı dil bir sağlık alametidir. Böylesi insanlar her zaman pozitif enerji yayarlar. Çözüme açık, hoşgörü, sevgi ve saygıyı içlerinde barındıran başarılı insanlardır. Şair boşa dememiştir:
Bir tatlı tebessümün, bin vuslata bedeldir.
Gözlerin hayat verir, aşkın ise eceldir.
Bir Çin Ata Sözü vardır: “Gülmesini bilmeyen insan dükkan açmasın”. Yüzü sirke satan bal satsa kazanamaz. Yüzü ballı olan ise sirke satsa kazanır. Demek ki hangi işi yaparsak yapalım öncelikle insanlara karşı güler yüzlü ve tatlı dilli olabilmeliyiz. “Din muameledir” hadisini bir de bu açıdan düşünüp değerlendirmeliyiz.