Yazılar

Anlayamıyorum Ama II

“Yine de içimden bir ses yükseliyor” demiştim geçen yazıda. Şimdi o sese kulak veriyorum:

Anlayamıyorum Ama I

Bazı kardeşlerime hayret ediyorum. İyi niyetlerini anlıyorum, ama yaptıklarını anlamıyor ve hayret ediyorum. Ama karşı çıkıp kavga etmek de istemiyor, dua ederek susuyorum.

“Kardeşlerim” diyorum. Çünkü imanlarında asla şüphem yoktur. Hatta ibadet ve salih amellerini görüyor ve takdir ediyorum. “İslam davası” diyerek hizmet için çabalamalarını da görüyor ve o çabalara gıpta ediyorum.

Diyeceksiniz ki “peki ama neyi anlamıyor da hayret ediyorsun?”

Eleştiri ve İnsaf

Her Müslüman yöneticilerini denetleme hakkına sahiptir. Nazik ve kibarca araştırma, sorgulama, eleştirme, tenkit etme, yani değerlendirme hakkına da sahiptir. Yöneticiler, hesap vermeden kaçamazlar. İstişareye de, eleştiriye de açık olmalıdırlar. Bu hilafetin bir hakikatıdır ve inancımızın bir gereğidir.

Adalet Devlet ve Yasama

Yargının felç olduğu, insanlar nezdinde iyice güvenini kaybettiği, siyasallaştığı, kendi içinde ideolojik kamplara bölündüğü ve tarafsızlığını yitirdiği iddialarının ayyuka çıktığı bir zamanda yaşıyoruz.

Zaten hukukun ve hukukçuların halkından kopuk, halkına tepeden bakan, halkın inancına, örfüne ve isteklerine ters düşen bir tarafı olduğu hep şikayet konusu idi. Adı üstünde “batı hukuku” kopyalanıp alınıyor ve üstüne “madein türkiş” yazılıyordu.

Asıl Olan İnsan Ve Toplumun Kalitesi

Acaba çağdaş demokratik laik liberal devletlerde birisi darbe veya daha başka kanunsuz yollarla iktidarı ele geçirdi, buna kurumların ve kişilerin tutumu ne olur?

Ya da daha insaflı soralı; ne olmalıdır?

Ya da şöyle soralım, bu tür olaylar geçmişte yaşandı mı acaba?

Sizler bunu düşünürken ben böyle bir durumun İskam Devletinde ve toplumunda nasıl olacağı hakkında bazı bilgiler sunayım isterseniz.

Susma Anlat

Bu günlerde sistem temellerinden sarsılıyor, yapılan bir çok haksızlıklar ve zulümler bir bir açığa çıkıyor, kendini yarı tanrı görerek toplumu aşağılayan kişi ve kurumlar derin yaralar alıyor.

Halkın yüreğini kanatan bütün bu acı durumlar yerini bir sevinç ve rahatlamaya bırakmaktadır. Halk olaylara bakarak yeniden yapılanma ümit ve gereğini haykırmaktadır.

Danıştay Kokmuştur

Hani derler ya, “her şeyi kokmaktan tuz kurtarır. Ya tuz kokmuşsa?”

Evet, bence bu sistem iyice kokmuştur. Danıştay ise dünden kokmuştur.

Halk şaşkın, halk hayrette, halk öfkeli.

Ya öğrenciler?

Ya veliler?

Bu son karar, hak, hukuk ve adalet ölçekli, hukukun üstünlüğü ilkesi temelli değil.

Sanki garez var meslek okullarına. Daha doğrusu İmam Hatiplere. Onlar olmasaydı böyle olmayacaktı, bunu herkes biliyor.

Bunu Danıştay da biliyor. Sorun da orda zaten. Danıştay İmam Hatip Liselerini “tevdid-i tedrisat kanununa” aykırı görüyor.

İlber Ortaylı’ya Yakıştıramadım

Bu sözüm İlber Bey için değil, çünkü onu böyle bir hüküm verecek kadar tanımıyorum. Ama ülkede böyle bir sorun var; ilim adamı olmak başka bir şey, aydın olmak başka bir şey. Ne olurdu her iki sıfat da bir adamda birleşseydi!

Geçmişteki “ülema” böyleydi mesela. Her ilim dalında söz sahibiydi, birinde çok derin olsa da. Mesela Fahreddin Razi kimine göre felsefecidir, kimine göre tıpcı, kimine göre kelamcı, fakih, tefsirci, tasavvufçu vs. vs. Ama aslında Razi hepsiydi. Bu da insana aydın bir bakış açısı kazandırıyor.

Yanlışa Tavır II

Bütün yazılarımızı konularına göre tasnif edelim dedik. Bu arada bu ve bir önceki yazımız da yayınlanacaklar dosyasında bulundu. Oysa daha önce yayınlanmış, ama yerinden kaldırılmamış.

Tehlike

Emeviler devrinde İslam ordusu Kostantin (İstanbul) önlerinde Rumlarla savaşırken, müslümanlardan biri Rum ordusuna tek başına saldırarak aralarına girdi. Bunu görenler:

-Sübhanallah! Adam kendi elleriyle kendini tehlikeye attı. ediler.

Böyle demekle şu ayete işaret ediyorlardı: “Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın, her türlü hareketinizde güzel ve dürüst davranın. Çünkü Allah, dürüstleri sever.” (Bakara 195.)

Orduda bulunan Ebû Eyyûb el-Ensarî (ra) şöyle ikaz etti:

Sayfalar