Yazılar

Yaşa Ki Neler Göresin?

Daha düne kadar bize çağdaşlığı anlatıyor ve diyorlardı ki, “farklı yaşam biçimlerini bir arada ve barış içinde yaşatmak, çağdaşlıktır ve ‘laiklik’ bunu sağladığı için vazgeçilmezdir.”

Gerekçe de malum: “Bir toplumda farklı yaşam biçimleri olabilir. Herkes kendi yaşam biçimine yaşama hakkına sahiptir. Fakat kimse kimseye kendi yaşam biçimini dayatamaz. Bu ilkeye azınlıkta olanlar da uyar, çoğunlukta olanlar da. Laiklik, herkese din, inanç ve yaşama biçimi bakımından özgürlük getirir. Devletin veya etkin azınlık veya çoğunluğun baskısını önler. Anayasalar da bunun güvencesidir.”

Demek Anlamıyor Değiller

Nasıl bir kibir ve kendini beğenmişliktir ki, biz söyleyince sorun ederek inkar ediyorlar. Ama acı manzaraları görünce bir insan olarak dayanamıyor ve düştükleri durumu zaman zaman kendileri de itiraf ediyorlar.

Tamam, kimseyi utandırmak istemiyoruz. “Biz demiştik” havalarına girerek kendini beğenmişlik, gurur, kibir ve övünme damarımızı da kabartmak istemiyoruz. Elimizden gelirse o yanlarımızı bütün bütün öldürmek istiyoruz.

Genç Bir Öğretmendi

Dolmuş durağındaydı. Araba önünde durunca yavaşça bindi. Benim karşımda, kapı yanındaki ters koltuğa oturdu. İlgisizce baktı sağa sola. Bana da değdi bu sıradan bakışlar bir an. Ama sabitlenmedi. Dokundu geçti. Belli ki tanımadı. Aradan yıllar geçmişti görüşmeyeli. Ben de muziplik olsun diye “madem selam vermedin, ben de merhaba demeyeceğim” dedim içimden. Demedim de.

Evet, Öğretmen İmama Yenildi

Bir önceki yazımız şöyle bitmişti: “Şimdi Türkiye Şerif Mardin’in can alıcı bir tespitini tartışıyor: “öğretmen imama yenildi.” Bu, “batı medeniyeti İslam medeniyetine yenildi” demektir. “Türkiye’deki batıcı, laik, jakoben, halkı dışlayan sistem, milli kültür ve halk karşısında yenildi” demektir.”

Tespit doğru; evet, bu anlamda öğretmen imama yenildi

Şerif Mardin’in günlerce kamuoyunda tartışılan sözlerine biraz daha yakından bakalım mı? Şöyle diyor:

Anlaşabilir miyiz? Bir Deneyelim

Biz bu ülkenin alnı açık özgür ve eşit bireyleriyiz. “Zenci” veya “Kunta Kinte” değiliz. Bunu böyle kabul ederek masaya oturursanız, biz de varız.

Değilse, hak batıl mücadelesi ezelden ebede devam edecektir, biz bunu bilmiyor değiliz.

Ertuğrul özkök, “bazı gerçekleri tescil etmekle işe başlamamız gerekiyor” diyerek bazı mutabakatları “tamam” sayıyor ve sonra da soruyor:

“Geriye ne kalıyor?

Anlaşamadığımız noktalar.

Onları da alt alta yazalım.

Türban mı dediniz?

18 yaşını geçmiş kız çocuğuna üniversitenin yolunu mu açalım?

Allah Bizi Islah Eylesin

İçinde bulunduğumuz zamanın sıkıştırmaları karşısında bazen bunalıyoruz, sağa sola bakıyor ve bir yardımcı arıyoruz. Bir teselli, bir tutamak, bir dert yoldaşı, “kabz”ımızı “bast”a çevirecek nur yüzlü birisi…

Sağdan soldan eli, beli, beyni silahlı çeteler ve eşkıyalar hakkımıza hukukumuza saldırıyorlarken, bizi kurtarmalarını umduğumuz, hatta bunun için görevlendirdiğimiz ve ücret verdiğimiz insanların ihanet ettiklerini görüyor ve ümitsizliğe kapılıyoruz.

Bazen Akifcesine,

“Ya Rab! Bu karanlık gecenin yok mu sabahı?
Mahşerde mi yoksa biçarelerin yoksa felahı?”

Katil Silahlar

Dün akşam televizyon haberlerinde sürekli silahlar çıktı karşımıza. Ama bu sefer çok çirkindiler, nefret ettirdiler kendilerinden. Tiksindirdiler…

Silahları, özellikle de erkekler neden çok severler? Acaba, fıtratlarında “yesfiku’d dima”, yani “kan dökücülük” olduğundan mı? “Ve kane’l insanu zalûmen cehûla”, yani “insan çok zalim ve cahil olduğundan” mı?

Hoş, “ameller niyetlere göre değerlendirilir.” Birisi de kalkar, “silahlar, iyi kullanılırsa, doktorun elinde can kurtaran bıçaklar gibidir.”

Doğrudur, ama ya katilin elindeki silahlar?

“Biraz da Biz Ölelim”

Pardon yahu, “biraz da biz gülelim” diyecektim, nerden çıktı şimdi bu “ölelim”?

Ha, evet, Nasrettin Hocadan çıktı.

Gördün mü Hoca Efendi ettiğini? Neler açıyorsun hala başımıza baksana Allah aşkına!?

Sayfalar