Yazılar

Darbe Ortamı I

Rahmetli babam Orman dairesinde katip mutemetti. Tam bir devlet memuruydu anlayacağınız. İşinde ciddi, görevini zamanında yapar, çalışırken daha vakur olurdu. İşini iyi yapmasının verdiği cesaretle amirlerinin azarını çekmez, şahsiyetini ezdirmezdi. Onu tanıyana kadar yeni gelen amirleri ile sorun yaşar, ama birbirlerini tanıdıktan sonra çok iyi dost olurlardı.

Evde de ciddi bir adamdı rahmetli babam. Koca bir radyodan her gün haber dinlediğini görürdüm küçükken. Sonra o radyo küçüldü, Alman malı bir “gurindik” oldu. Derken çok sonraları televizyon geldi evimize.

Alimler ve Kitaplar

Biz mantıktaki önermelerden sonuçlara, kıyasta illet birliğinden benzer hükümlere gittiğimiz gibi, bazı görüntülerden bazı sonuçlar çıkarırız ve genellikle de yanılmayız. Tabii olanı da budur zaten.

Mesela bir adamın evine misafir olduk. İçeri buyur edildiğimizde gördüğümüz ilk manzara bütün duvarların boydan boya kitaplıklarla çevrildiği ve içinde irili ufaklı renge renk kitaplarla dolu olduğu ise, aklımıza ilk hücum eden düşünce ne olur?

İdarecilerin Sevap ve Cezası

İmam Gazali’ye göre ibadetlerin en makbulu, adalet ve ihlas ile ifa edilen hilafet ve emirlik görevidir."(Fahrettin Korkmaz, Gazali'de Devlet, s.56)

Allâme Tartüşi şöyle der: "Adaletle hükmeden Müslüman bir yöneticinin bu makamı üzerinde Allah tarafından gönderilen peygamberler ve O’na çok yakın (mukarreb) meleklerden başka hiç kimse yoktur."( Said Havva, İslam’da Yönetim Ve Yönetici, s.14)

Ebu Mansur da şöyle söyler: "İnsanoğlunun ulaşabileceği en şerefli makam, peygamberliktir. Peygamberlikten sonra ise hilafettir."(Aynı yerde)

Mevlana’ya Yapılan Bir Yanlış

Mevlana iyi okunması ve anlaşılması gereken bir İslam büyüğüdür. O ne söylemişse Kur’an ve Sünnetten alarak söylemiştir. Buna aykırı sözler, onu “bizar” eder ve “ondan uzaktır”. Bunu böyle bilmek gerekir.

Bir çok insan maalesef “Mevlana Celaleddin-i Rumî Hazretleri bir beytinde şöyle demiştir:

"... Gel, yine gel! Ne olursan ol yine gel. Mecusi, putperest olsan da gel. Çünkü bizim dergahımız ümitsizlik kapısı değildir!.." derler.

Sonra da yorum yaparlar.

“Demek kafir Müslüman birdir. İnsanlar arasında ayırım yapılamaz.”

Baykal’a Ne Oldu?

Sayın Baykal’a ne oldu sahi?
Saksı mı düştü başına acaba?

Hani Türk filmlerinde olur ya, adam “hatırlıyorum, hatırlıyorum” diye bağırır, sayın Baykal da öyle oldu birden.

Her şeyi hatırlıyor artık.
Mesela hukukun üstünlüğü ilkesini hatırlıyor, adalet ve eşitlik gereğini hatırlıyor. “Saygın kişi olmak” kimseye suç işleme hakkı vermezmiş, onu da hatırlıyor artık.

Bu Halk Sizi Sevmez

Evet, inanın bu düzene şeytanın bile aklı yetmez.

Ne kadar acı, hayatımız şeytan taşlamakla geçecek anlaşılan.

Hükümet bir karar alır, bütün hukuk kurumları karşısına geçer. Her biri bir demeç patlatır.

Yargıya müdahale olur da, yasamaya ve yürütmeye müdahale olmaz mı? Bu niye gündeme gelmez?

Yürütme şamar oğlanı mı?

* * *

Hani hukuk tarafsız olurdu?

Hani yansız olurdu?

İdeolojik kör olurdu?

Düşman bile olsa kanun ne ise o adaletle uygulanırdı?

Bu ne dünya kardeşim böyle?

* * *

Niye sevsin ki?

Bu halk sizi sevmez.

Neden sevsin ki?

Hangi karar ki halkın yararınadır, siz onun karşısındasınız.

Adına “hukuk” diyorsunuz.

Ne hukuku yahu?

Bu hukuku sadece siz mi biliyorsunuz?

Alemi aptal mı sanıyorsunuz?

* * *

“Hukuk” denilen şey lastik gibi sünüyor ve sistemden yana halka karşı resmen savaş veriyor.

Bu zamana kadar hangi karar halkın lehine çıktı?

Halk bu hukukun neresinde?

Yükseklere bir dava gitti mi, yüreğimiz ağzımıza geliyor.

* * *

Sadece biz mi?

Bu hukuka kimse güvenmiyor.

Haccın önemi ve sevabı (2)

Sözlük anlamı, mutlak kasıt, ziyareti kasdetmek, muazzam bir şeyi kastetmek olan hac, dinde, ibadet maksadıyla, Arafat’ta belirli vakitte bir süre durmaktan, daha sonra Beytullah’ı usulüne göre ziyaret etmekten ibaret olan ve hem mali hem de bedeni olarak yapılan bir ibadettir. İslamın beş temel şartından biridir.

Belirli bir zamanda, belirli yerleri, belirli işleri yaparak ziyaret etmektir diye de tarif edilmiştir.

Buradaki belirli zaman, hac ayları olan şevval, zilkade ve özellikle zilhicce aylarıdır.

Belirli yerler, Kâbe, Arafat ve çevresidir.

Haccı terk edenin Günahı (4)

Evet, yapana ne kadar ecr-u sevab verildiğini bir önceki yazımızda belirttiğimiz hac ibadetini terk edene de elbette ki büyük bir tehdit gelecektir.

Nitekim Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:

“Kim kendisini Beytullah’il haram’a ulaştıracak kadar azık ve bineğe sahip olduğu halde haccetmemişse, onun Yahudi veya Hıristiyan olarak ölmesi arasında fark yoktur. Zira, Cenab-ı Hak şöyle buyurmuştur: “Oraya yol bulabilen insana, Allah için Kabe’yi haccetmesi gerekir.” (Al-i İmran 97)( Tirmizi Hac, 3 (812) Mirkad, V. 396-397)

Haccı terk edenin Günahı (3)

Bu konuya kaldığımız yerden devam edelim bi-iznillah.

Hasan-ı Basri’nin, Hz. Ömer’den rivayet ettiği şu söz de dikkat çekicidir: “İstiyorum ki şu beldelere bir kısım insanlar göndereyim. Onlar da, güçleri yettiği halde hacca gitmeyen insanları tesbit ederek, onlara (Yahudi ve Hıristiyanlardan aldığımız vergi olan) cizye vergisi yüklesinler. Onlar Müslüman değildirler, onlar Müslüman değildirler.”( Muhtasar İbn Kesir I. 303.)

Doğrusu Hz. Ömer’in bu sözleri, ayetin son cümlesi nazar-ı itibara alındığında gayet uygun düşmektedir.

Sayfalar