Yazılar

Malezya'nın Verdiği Ders

“Yine mi Malezya?” dediğinizi duyar gibiyim.

Evet, yine Malezya ve bu gidişle zor kurtulacağız onlardan. Ama bir suç varsa bende değil, ilginç haberleri bulup getiren “Habervaktim”de. Bazen öyle haberler sunuyor ki beyninde fikir bombaları patlıyor.

Aslında bizim bir derdimiz yok Malezya ile ve Malezyalılarla. Biz onların çoğunu çok seviyoruz. çünkü %60 müslüman bir ülke. Malumdur Kur’an: “Müminler ancak kardeştirler. öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin ve Allah'tan korkun ki esirgenesiniz.” Buyuruyor. (Hucurat,10)

'Dinci'

Son zamanlarda medya’da bir “dinci yazar”, “dinci basın”, “dinci takım”, “dinci kesim” vs. vs. lafı aldı gidiyor.

Arkadaş, ben bu “dinci” lafından gıcık kapıyorum. Sevmiyorum ve istemiyorum. Etrafıma danışıyorum, herkes de aynı tepkiyi veriyor. Bizi kızdırmak istemiyorsanız, lütfen “dindar”lara “dinci” demeyiniz.

Hiç kimse şöyle bir saçmalığı izah diye önümüze sürmesin: “Aman efendim, bunda alınacak ne var? Bizim amacımız sizin “her şeyi dini ölçü alarak yapmaya çalışmanızı vurgulamaktır.”

Derdimiz Davamız

Müslümanlar, birbirlerinin kardeşleridir. Mü’minler, hem kardeşlerine karşı vazifelerini, hem de kafirlere karşı tavırlarını alabilmek için, inanç bakımından mü’min, kafir ve münafık olarak insanları iyi tanımak zorundadırlar.

Bir önemli konu da şudur: Mü’min her an küfre düşebileceği gibi, kafir de her an mü’min olabilr.

Kafirin mü’min olması, fevkalade sevinilecek bir olaydır. Buna sebep olmak, dünyada büyük bir mutluluk ve huzur kaynağı, ahirette de bir kurtuluş vesilesidir.

Yolumuz

Hz. Musa ve Hz. İsa da dahil olmak üzere bütün Peygamberler (Aleyhimu's Salatu ve's Selam) dün kendi dönemlerinde İslam’ı getirmişlerdi ve şayet bu gün gelecek olsalar yine İslam’a tabi olacaklardır.

Bundan çıkan sonuç, Allah İslam’dan razıdır ve O’nun yeryüzünde hakim olmasını istemektedir. Bunu gerçekleştirme görevini de insanlara vermiştir. Tabi ki inanan insanlara.

Yoksa O, “hepiniz Müslüman olun” dese, “hayır olmuyorum” demek kimsenin haddine düşmezdi.

Batıl, güce dayanır

Batıl mücadelesinde sadece güç ve kuvvete dayanır. Bütün haksızlığının, hukuksuzluğunun, zulmünün, sömürüsünün, katliamının arkasındaki itici ve kışkırtıcı güç, sadece maddi güç ve kuvvettir. Anladığı dil de odur batılın. Batıl güçlü olduğu zaman başkalarının yer altı ve yerüstü servetlerini vurarak, kırarak ellerinden alır.

Ona “aman ayıp olur, hak hukuka aykırıdır, insanlığa sığmaz, acı, merhamet et” diyerek insafa, adalete, insanlığa davet etmek, yalvarıp yakarmak boşunadır. Hatta iştahını kabartacağı için daha da zararlıdır.

Teşekkürler

Uzun zamandır dilimin ucundaydı bu teşekkür. Daha erken bekliyordum ve geciktikçe de dilim kaşınıyordu. İşte şimdi kurtuluyorum dilimin ucunda emanet taşımaktan. Teşekkürler AKP. Teşekkürler MHP.

Başbakanın başörtüsü karşısındaki tavrını umutla bekledim. Eşinin ve kızlarının haliyle ve şehadetiyle bu konuda ne kadar hassas olduğu, dürüst olduğu, acı çektiği başından beri belliydi. Gerçi açık açık söz vermedi. Hep “mutabakat” dedi durdu. Halkın mutabakatı vardı. Ama “kurumların mutabakatı da önemli” dedi ve sabırla bekledi. Umutla onu bekledi durdu hep.

Hem Geriyor Hem Suçluyorlar

Hani bir fıkra anlatırlar:
- Baba, bir hırsız tuttum.
- Bırak gitsin oğlum.
- Ama o beni bırakmıyor.

Tam da “yavuz hırsız” misaliler. Adamlar bir türlü yakamızdan düşmüyor.

Bağırıyorlar, çağırıyorlar, yürüyorlar, tehdit ediyorlar.

üslup bozuk, seviye düşük, tavır çirkin. Bir sokak kabadayısı gibiler.

Neden böyleler?

çoklar mı? Haklılar mı? Güçlüler mi? Dertleri ne?

Sayıca üstün olduklarından mı? “Biz istediğimizi yaparız” diyecek kadar çok olduklarından mı?

Hayır!

Bunu Güzelliği Yapmalı Kızlarımız

Bundan sonrası ne olur?

Hiç!

Herkes kanunlara tıpış tıpış uyar. Kimi kerhen, kimi tav’an.

Bazılarının provakaları olabilir. Ama hiçbir şeyi değiştirmez bu. Kendilerini rezil ederler. Kaldı ki yapacaklarını da sanmam. Hani şu “kapılarda durur, içeri almayız” diyenler gibi mesela. çocukluk işte. O heyecan içinde söylenmiş ucuz sözler bunlar. Onu diyenler de pişmandırlar belki şimdi.

Hayır, öğrenciler arasında sorun yok ki zaten. Sorun küçük kalmış büyüklerde…

''Hoş geldin Kaos''muş…

Vatan, "Hoş geldin kaos" manşetini atmış.

Hürriyet’in manşeti ise "411 el kaosa kalktı" olmuş.

Tamer Korkmaz bunu güzel yorumlamış: “Bu başlıklar aslında "Nerede kaldın ey kaos?" diye sormakta…”

Avuçlarını yalarlar. Kaos maos olmayacak.

Kendileri gibi üç beş efkârlı belki basit bir iki adi olay çıkaracak, o kadar. Bir iki polisi üzecekler belki, o kadar.
Halk, elini bile sürmeyecek uyuzlara. Maşaya da yazık ama neylersin mecburiyet.

Sonra yine günlük rutin işler devam edecek. Muhtemel onlar da meyhaneye gidecek ve efkâr dağıtacaklar.

Haksız Güç Kaybeder

12 Eylül öncesi malum bir komutan “Darbe bir yıl önce olacaktı. Ama biz bekledik. İstedik ki ortam iyice olgunlaşsın. Halk, dökülen kanlar karşısında “nerdesiniz?” diye bizi çağırsın” demişti.

28 Şubat öncesinde hatıralarını yazanlar arasında şu bilgiler de vardı: “Medya iş başındaki hükümete gider ve ‘borçlarımızı siler ya da ertelersen ve bizimle iş yaparsan, seninle ilgili güzel manşetler atarız. Değilse aleyhine yazarız’ demiş. Hükümet de pirim vermeyince Medya aleyhte yazma kampanyası başlatmıştı.”

Medya o gün çıkarına göre iş yaptı da ne oldu?

Sayfalar