Yazılar

Bunu da görmeseniz olmaz mı?

Yasalarımızda devlet memurlarına şapka giyme mecburiyeti getirilmiş, "Efendi, Bey, Paşa gibi Lakap ve ünvanların Kaldırıldığı” bildirilmiştir.

Devlet memurlarının özellikle de yazın şapka giymediklerini biliyoruz.

Allah aşkına, devlet memurlarının şapka giyip giymediğini araştıran, soruşturan var mı?

İhbar eden, şikayetlenen, bu yasağın uygulanmadığından dolayı dırdırlanan birisini gördünüz mü?

Hatta kalpak giymek hala yasak. Ama bütün Kemalistler arasında moda oldu son zamanlarda bu yasağa uymamak.

Yalçın Doğan Ne Yapacak?

Biz bunu yıllardır konuşurduk eşimizle dostumuzla. Ama böylesine bir tesbitin batılılardan geleceğini ve bunu da Yalçın Doğan’ın yazacağını tahmin etmezdik.

Avrupa sosyal demokratları, 21. Yüzyılda Sosyal Demokrat Dış Politika isimli bir kitap yayınlamış. Avrupa'daki bütün sosyal demokrat liderlerin makalesi yer almış bu kitapta. Türkiye'den ise tek bir isim varmış.

İyi ama herkese

CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Esenyurt'taki bir lisede "öğretmeni tarafından dövüldüğü iddia edilen Alevi öğrenci"nin babasına yazdığı mektupta şöyle demiş:

"Günümüzde insanları mezhebine, dinine, inancına, ırkına, cinsiyetine göre ayırmak, kimlik ve kişiliklerine göre tarif etmek, hak ve özgürlüklerini kısıtlamak, ayrıştırmak, dışlamak, hele hele insanların dini inancını, mezhebini, ırkını suçlama konusu yapmak hiçbir şekilde kabul edilemez ve hoş görülmez. (...) Bu saldırganlığın mutlaka hesabının sorulması gerekir."

Münafıklık yapıyor

Bu zamana kadar okuduğumdan ve konuştuğumdan edindiğim bilgilere göre bütün ırkçılar dinden az ya da çok uzaktırlar. Dindar bir ırkçı, dini de, ırkçılığı da anlamamış demektir.

Irkçılığın bizatihi kendisi akıl ve mantık dışı bir düşünce biçimi olunca, duyguların ötesinde sağlıklı düşünce ve kavrama için akıl yürütme ve bilgilenmeden uzak olan ırkçılığın, dinden uzak düşmesini anlamak zor olmasa gerek. Şaşırtıcı olan, bu durumun dünyanın her yöresinde bütün ırkçılar için geçerli olması herhalde.

Kimse rahat olmasın

Yeri geldikçe atalarımızla övünürüz.

İnsanoğlunun sık yaptığı bir şey ki, Kur’an-ı Kerim bile vurgu yapıyor buna “Tekasür, 102/2” de.

Atalarla övünmeyi haklı kılan iki şey var. Biri, onların güzel insanlar olması. Diğeri de, bizim o güzelliği devam ettirmemiz.

İyi ki övüneceğimiz atalarımız var.

Ama acaba biz onların övünebileceği evlat mıyız? Onları övünülecek hale getiren güzelliklerle bizim aramız nasıl?

Asıl mesele bu!

Diyeceğimiz şudur ki

Sözü eğip bükmeden açıkca söyleyelim: “Müslüman” Allah Teala’ya teslim olan ve artısız, eksisiz ve pazarlıksız İslam’a teslim olan insandır.

Biz de müslümanız hamdolsun ve bizim hayatımız İslâm merkezlidir.

Bu dini reddeden, bu dine ters düşen, veya bu dini yok sayan her inanç, ilke, davranış biçimi, ahlak değerleri ve yaşam biçimini kesinlikle reddederiz. Şu ya da bu sebeplerle İslam’ı bir bütün halinde yaşayamadığımız hallerde bile, en azından inanç bazında bu böyledir.

Bir tavsiye bir dua

İslam ahlakçıları kötü huyların da bulaşıcı hastalıklar gibi sirayet ettiğini söylerler.

Onun için de “kötü kişilerle beraber olmayın, özellikle de kucaklaşmayın, kalp kalbe oturmayın” derler.

çünkü kapkara kalplerden karşıdaki kalblere kir akarmış.

İyilerle olan beraberlikler ve karşı karşıya oturmalardan da nur yansırmış gönüllerden gönüllere.

Buna tasavvufta “in’ikas” ve “insibağ” diyor erenler. “Yansıma” ve “Boyasına Boyanma” diye çevirebiliriz herhalde.

Tehlike geçmedi

Evet, tehlike maalesef devam ediyor. Yalanın, hilenin, talanın, entrikanın, terörün merkezinin saçtığı yoğun radyasyon tehlikesi üstümüze başımıza hala dökülüyor. Allah İslam coğrafyasını bu yakın tehdidin kötü akıbetinden muhafaza eylesin.

Sadece bizim değil, kendi halkı da dâhil olmak üzere dünyanın başına bela olan Bush, “Haber Vaktim”den okuduğumuza göre, fitnesini gittiği her yerde sürdürmekte, kardeş halkları ve ülkeleri birbirine düşürmeye çalışmakta, oluk oluk akan Müslüman kanlarının ırmak olarak akıp kaynağını bir demlik kurutmasını istemektedir.

Yeter artık

Atalar: “zırva tevil götürmez.” Demişler.
Yeter artık, siz de insan evladısınız.
Bu kadar da olmaz artık.
Gücüm yetiyor diye insan insana bu kadar da haksızlık yapmaz.
“İğneyi kendine, çuvaldızı başkasına batır” demişler. Bu işin ne insafa sığar yanı kaldı, ne de vicdana.
Kadınlara iş yerinde pantolon giyme yasağı bir haftada çözüldü. Ama başörtüsü zulmü yıllarca sürüyor…

Bırakın artık ayak sürümeyi.
Bırakın artık insanı hukuktan soğutmayı.
Bırakın anlamsız anayasa tevillerini.
Bırakın olmayan yasaklayıcı kanunları.
Boş laf bunlar.

Hadi Bunu da Yapın bari

Gazeteler manşet atıyorlar: “Danıştay da taraf oldu.”

Ne demişler diye bakıyoruz. özeti şu: “laikliğin, Cumhuriyetin özü ve ulusal yaşamın temeli olduğu gerçeğinden hareketle dinsel kaynaklı düzenleme ve girişimlerin Anayasadaki laiklik ilkesi ve laik eğitim kuralları karşısında demokratik bir hak olduğu iddiasının savunulamayacağını” vurgulamışlar.

Daha da özeti, başörtüsü serbestliği laikliğe ters düşermiş.

Sahi mi?

Acaba?

Sayfalar