Yazılar

Değişti mi takiyye mi yapıyor?

Sizin oralarda söylenir mi bu söz bilmem ama, bizim yörede meşhurdur. Hiç ummadığın bir adamdan, hiç ummadığın bir laf duyarsan, genellikle böyle dersin, “aklın ola da inanasın!”

Baykal hakkında yazmak hiç hoşuma gitmiyor. İnanın istemiyorum. Ama öyle laflar ediyor ki de gel de yazma!

Bak işte yine neler söylemiş. Habervaktim’den okuyoruz:

Şeytanın Kulağına Sağır

Böyle diyerek başlamıştım bir yazıya geçenlerde ve devam etmiştim, “irtica çoktandır ortalıkta görünmüyor.”

Sahi iyice unuttuk o musibeti. Oysa onunla yatar, onunla kalkardık geçen yıllarda. Ne oldu da birdenbire geberdi gitti anlamadım.

Bu günlerde hangi taşı kaldırsanız altından o çıkıyor. Bunun sebebi de “Ergenekon” olmasın?

Aman özlediğimi falan sanmayın. Şeytan görsün yüzünü o mendebur heyulanın. Zaten ne olduğunu da bir türlü anlamamıştık. Lügat manasına bakıyoruz, “geriye gidiş” diyor. Yahu herkesin gözü ilerde, kim ister geriye gitmeyi?

Adalet Ve Saygınlık

Son günlerde sıkça konuştuğumuz “Ergenekon” davasında kimi insanların “üstün görevlerde bulunması” ve “saygınlık” diyerek yargıdan kaçırılmaya çalışılması, vicdanları yaralayarak adalet duygusunu kanatmakta, milleti derinden üzmekte ve incitmektedir.

Hukuk önünde “sıradan” ve “saygın” gibi iki insan ve iki tutumdan bahsetmek, “hukuk önünde eşitlik” ve “hukukun üstünlüğü” ilkelerini katletmektedir.

Ülkemizi ilkel bir kabile devleti görünümüne götüren bu davranışı her memleketini seven aklı başında adam gibi ben de kınıyor ve derin bir endişe ile izliyorum.

Herkes Gerçekten Eşit mi?

21. asra girerken yaşadığımız olaylar bize böyle düşündürtüyor, böyle sorular sorduruyor.

Mesela bir rektör suç işledi iddiasıyla savcılıkça alınıyor, mahkemece tutuklanıyor. Bir de bakıyorsunuz YÖK Başkanı çıkıyor, “Cumhuriyet Rektörü suç işlemez. Bu cumhuriyete karşı çıkmaktır” diyor.

Bir sanayici tutuklanıyor, sanayiciler veya odalar birliği başkanı “bu bir devrimdir” diyor.

Bir general tutuklanıyor, Genel Kurmay Başkanı program dışı Başbakanla görüşüyor. Tutuklanan general bir iki günde salıveriliyor.

Mekke ve Medine’de neler oluyor?

Suudi Arabistan Harem-i Şerif'in genişletilmesi için başlattığı çalışmalar çerçevesinde binden fazla bina ve otelin yıkımına devam ederken, Medine’de Mescid-i Nebevî çevresinde de benzer bir imar planı tasarladığı ortaya çıktı.

Medine'nin yeni imar fotosunda Mescid-i Nebevi ortada kalırken gökdelenler mescidin etrafını saracak. İlk olarak TİMETÜRK'ün ele geçirdiği Mekke'nin imar planı çerçevesinde binden fazla bina ve oteli yıkımına yol açan Suud yönetimi Medine'de de tarihi dokuyu yokedecek benzer bir çalışma içerisine girecek.

Eski ve derin bir konu: Irkçılık

Zaman zaman mektuplar alıyorum. Daha çok da sorular. Çoğu özel olduğu için cevapları buradan veremiyorum. Okuyucularıma “ilginiz için teşekkürler” diyorum.

Bir e-posta aldım. İçinde bizim otuz sene önce tartıştığımız konular, yanlış anlamalar, değerlendirmeler ve sitemler var. İlim ve kültürde maalesef çok mesafe katedemiyoruz diye üzüldüm.

Bir alıntı yaparsam anlayacaksınız.

Batı bizi vurmadı mı?

Ülkemizdeki batıcı ırkçıların ağızlarında sakız bir söz var: “Araplar bizi arkadan vurdu.”

Peki ya Fransızlar, İngilizler, İtalyanlar, yunanlılar?

Şunu istiyorlar: “Onlarla olan savaşlarımızı unutalım. İşgalleri, yağmaları, yangınları, ırza ve mala tecavüzleri unutalım. Kurtuluş savaşlarını unutalım.

Hatta bağımsızlık savaşı sonrasında kendi o güzelim kültür ve medeniyetinden çıkalım da onların o “tek dişi kalmış canavar” olan medeniyetlerini alalım.

Bize yalan söylediler

Bu ülkede mekteplerde yerli kültür verilmedi öğrencilere, halka kendi din ve medeniyetini öğrenme imkan ve fırsatı tanınmadı malesef. Hatta bilerek yalan söylendi ülke insanına.

Bunu itiraf edenlerden birisi de 9. Cumhurbaşkanıdır. Bir konuşmasında diyordu ki: “O zaman Osmanlıyı karalamak, kötülemek gerekti, öyle yapıldı. Yoksa adama sormazlar mıydı: “Madem Osmanlı iyi idi, neden ortadan kaldırdınız” diye? Şimdi artık buna gerek kalmadı. Tarihi artık doğru öğretelim.”

Bahtiyar Çocuklar

Çocuklarımıza dini en basit haliyle öğretelim derim. Aslında ilk ve ibtidaî bilgileri verdiğimiz halka da aynı usül geçerlidir değil mi?

Diyelim abdesti öğreteceğiz. Bunu öğretmenin en kolay şekli, onların yanında abdest almaktır. Sadece abdest almak, bunu öğretmek için yeterlidir.

Niçin abdest alması gerektiğini de görerek öğrenmeli ilkin ocuklarımız. Bunu yaparken hangi işlemlerin farz, hangilerinin sünnet, hangilerinin müstehap olduğunu anlatmamız gerekmez.

Hiç mi gerekmez?

28 Şubatın Faydaları

Sanırım başlık sizi biraz şaşırttı. Belki de kendi kendinize “bu musibetin ne hayrı mı olurmuş? Bu arkadaş bugün solundan kalkmış galiba!” diyorsunuzdur.

Kıssayı bilirsiniz herhalde, maksadımı iyi izah ettiği için biz yine de yazalım: Lokman Hekim’e sormuşlar:

- Bu güzel edebi kimlerden öğrendin?

- Edepsizlerden.

- Ama nasıl olur?

- Onların söz ve davranışlarına baktım. Hangisi hoşuma gitmediyse ben onu terk ettim.

Sayfalar