Yazılar

İslam Laiklik ve İdareciler

Allah'a en sevgili amel, kişiyi Allah'a en sevdiren ve manen O’na en yakın kılan, dost kılan, velî kılan amel, Allah Teâlâ’nın farz kıldığı amellerdir. Çünkü onu Allah farz kılmıştır ve kul Allah'a inanarak, severek, ihlasla ve içtenlikle itaat etmektedir.

Bir de nafile ibadet ve ameller var kişiyi Yüce Allah'a yaklaştıran. Bunlar bir derya gibidir, ucu bucağı yoktur. İnanarak, severek, ihlasla ve içtenlikle ne kadar çok yapılırsa kişiyi, manen Allah Teâlâ’ya yakın kılar, manevi yakınlığa kavuştururlar.

Allah Teala bir kudsi hadiste şöyle buyurmuştur:

Baro mu Ana Muhalefet mi?

İnternete düşen ses kaydında Mukaddes Eruygur, İstanbul Barosu'ndan şöyle bahsetmişti:

"Şimdu bu Zekeriya Öz 13. Mahkemede. İtirazlarımızı bunlar kapatıyor. 12. Ve 14. Mahkemeler bizdenmiş. Ankara Barosu, İstanbul Barosu, İzmir Barosu hazırız biz dediler. Teşekkür ettik herkese.”

Adı geçen işte o Baro’dan, o İstanbul Barosu'ndan, Muammer Aydın ile gündemde yer alan Ergenekon davası ve seçimle ilgili değerlendirmeler ve yeni açıklamalar geldi.

Allah konuşturmuş!

“Mustafa Balbay Ergenekon operasyonları kapsamında ilk kez gözaltına alındığında bilgisayarlarına da el konulmuştu. Uzun süren bir sorgulama sonrasında Balbay tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakılmış, bilgisayarları ise diğer yüzlerce bilgisayarın arasına kaldırılmıştı.

Aslında ne olduysa bundan sonraki süreçte oldu. Mustafa Balbay gözaltı sonrasında yaptığı bir konuşmada tecrübeli bir 'abi'sine laf arasında günlüklerden bahsetti. "Neyse ki bizim günlükleri bulamadılar, bulsalar yanmıştık" dedi ve der demez de sözleri dinlemeye takıldı.

“Maraş’tan Bir Haber Geldi”

“Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopteri düşmüş Maraş’ta” dediklerinde ilk aklıma gelen “inna lillah ve inna ileyhi raciûn” demek oldu.

Haberi veren hemen atıldı: “Ölmemiş. En azından öldüğü belli değil.”

Dedim ki “bu ayet her musibet anında söylenmesi güzel olan bir sözdür. İlle de ölüm için değil.”

“Allah Allah! Bunu da ilk defa duyuyorum.”

“Neyse, nerede olmuş bu kaza?”

“Haberler karışık. Ama giderek Berid dağlarından şüpheleniyorlar.”

“Eyvah!”

İlk Değerlendir meler

Bu yazının başına oturduğumda sonuçlar üç aşağı beş yukarı belli olmuştu. Bir iki sürprizin dışında olağanüstü beklenmedik bir durum yoktu.

O sürprizlere gelince, Diyarbakır, İzmir, Antalya, Urfa ve kısmen Adana sayılabilir.

Ben siyasette uzman değilim. Ama ülkesinin gündemini takip eden birisi olarak bazı düşüncelerim var ve onları sıcağı sıcağına sizinle paylaşmak istiyorum.

Bu seçimin galibi hiç şüphesiz Ak Parti’dir. Ekonomik krize rağmen bu oyu alması bence başarı.

Her Seçimde Hüzünlenirim

Seçim günü güneşli, ılık, temiz, pırıl pırıl bir hava vardı. İnsanlar yollarda güzel elbiselerini giymiş şen şakrak konuşarak sandıklara doğru gidiyorlardı. Okul bahçesi de öbek öbek oturan ve tatlı tatlı sohbet edenlerle doluydu. Ama nedendir biliyorum, benim içimde yine hüzün vardı…

Tanıdıkların selam ve iltifatlarına, hal hatır sormalarına tabi ki güler yüz ve tatlı dille karşılık veriyor, onlara yansıtmamaya çalışıyordum, ama içimden oldukça hüzünlüydüm.

Neydi beni hüzünlendiren? Muhsin Yazıcıoğlu merhumun acı kazası mı?

İnançta ödün

Bir Müslüman için inançta ödün vermesi asla düşünülemez. Müslüman, üstün bir inancı temsil eder. Allah’ın kelimesinin üstünlüğünde şüphe yoktur.

İzzet, Allah ve resulünden kaynaklanmakta ve insanlar arasında Müslüman için en önemli özellik olmaktadır. Kula kulluğu reddeden Müslüman için dize getirilmek, boyun eğdirilmek ve zillete düşürülmak kadar kahredici bir acı ve azap tasavvur edilemez. İmanın tadını almış bir mü’min için, ateşten bir çukurda diri diri yakılmaktan çok daha çirkin ve tiksindiricidir imandan ayrı düşmek.

Hakkımız saklıdır

habervaktim’den okuyorum: “Hürriyet Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök’ten sonra şimdi de Piyanist-Besteci Fazıl Say da Türkiye’yi terk edebileceğini söyledi. Özkök’ün “Eğer yaşam tarzıma müdahale edilirse, ya ülkeyi terk ederim ya da elime silah alıp dağa çıkarım” derken, Fazıl Say’ın Türkiye’yi terk etme nedeni ise çok ilginç. Say, gazeteye yaptığı açıklamada, “Hemen değil ama, ileride Türkiye'den ayrılmayı düşünüyorum. Biz artık azınlıkta kaldık, dışlanıyoruz. Çankaya'daki davete bile beni çağırmadılar. Böyle giderse, bir kızım var, onu da alır yurtdışına giderim” dedi.”

Acıdım bizim Bekir'e

Gerçekten acıdım yahu!...
Adam uzun uzun hayvanların da can taşıdığını, acı çektiğini, korktuğunu, yavrusuna şefkat gösterdiğini yazmış. Olayı dramazite etmiş. Biraz bakalım isterseniz:

“Bütün hayvanlar kesilirken korkarlar.

Korkudan titrerler ve gözleri hiçbir zaman olmadığı kadar irileşir, dehşet içinde etraflarına bakarlar.

Çünkü onları da Allah yarattı ve yaratırken onlara; beslenme, bebek sahibi olma, yavrularını koruma, savunma, sevme gibi duygular yanında "korkma" duygusu da verdi.”

Ya, işte böyle…

Bunu da görmeseniz olmaz mı?

Yasalarımızda devlet memurlarına şapka giyme mecburiyeti getirilmiş, "Efendi, Bey, Paşa gibi Lakap ve ünvanların Kaldırıldığı” bildirilmiştir.

Devlet memurlarının özellikle de yazın şapka giymediklerini biliyoruz.

Allah aşkına, devlet memurlarının şapka giyip giymediğini araştıran, soruşturan var mı?

İhbar eden, şikayetlenen, bu yasağın uygulanmadığından dolayı dırdırlanan birisini gördünüz mü?

Hatta kalpak giymek hala yasak. Ama bütün Kemalistler arasında moda oldu son zamanlarda bu yasağa uymamak.

Sayfalar