Yazılar

Siz de Takiyye Yapmayın!..

Şunu herkes bilmeli ki, tabiî, fıtrî, insanî ve dinî değerlerin yasaklanması, bizatihi bir fitnedir. Fite, yani kaos, kafa karışıklığı, düşünce ayrılığı, değerler çatışması, derken ayrılıklar, tefrikalar, bölünmeler, parçalanmalar. Derken karmaşalar, kargaşalar, kavgalar...

“Laiklik, sekülerizm, demokrasi” diyenler, “fitne” ve “kaos” istemiyorlarsa, dini değerleri saygıyla karşılamalı ve asla yok saymamalıdırlar. Kendi inançlarına bağlı kalmayı erdem sayanlar, aynı erdeme başkalarının da sahip olacağını unutmamalıdırlar.

İyi Şeyler Olacak

Evet, yine Sincan gündemde. “İyi şeyler olacak” denildi ya, yüreğimiz ağzımızda, Allah korusun, “yine başımıza ne çoraplar örülecek?” diye korku ve endişeyle bekliyoruz.

Böyledir işler bu ülkede. Bir şeyler iyi gitti mi, ülke biraz ileriye doğru yol aldı mı, mecliste milletin isteği istikametinde güzel şeyler olmaya başladı mı, ya bir yargı skandalı ile sarsılırsınız, ya terör tırmanır birden ve masum canlar kavrulur, ya asker sert bir bildiri yayınlar, nadiren de olsa tanklar yürür güpegündüz şehrin ortasından plan dışı olarak.

Devrimbaza Aldırmayın

Artık iyice anlaşıldı ki, ağzımızla kuş tutsak, kendimizi devrimbazlara sevdiremeyeceğiz. Bizim yaptıklarımız onlara diken gibi batacak ve bangır bangır bağıracaklar.

Aslında onların yaptığı da bize batıyor ama biz “efendilik yaparak” onlar gibi bağırıp çağırmıyoruz. Yanlış mı yapıyoruz yoksa?

İlim Adamı

Bir toplumun temel taşları ilim adamlarıdır. İlim adamlarının açtığı çığırda giderek milletler, hatta bütün insanlık rahat ve huzur içinde yaşarlar.

Eski çağlarda bir alim bütün ilim dallarında uzman olurdu. Mesela bir İbn Sina’yı düşünün. Aklınıza ilk önce hangi yönü gelir?
Eminim bu soruya kimisi “felsefe” diyecektir, kimisi de “tıp” diyecektir. Hatta müzik dahil belki bütün branşlar sayılacaktır ama, İslamî ilimler unutulacaktır. Oysa o her şeyden önce kelamcıdır, fıkıhçıdır, ahlakçıdır.

Asrın Davası İman

İslam’ı bir binaya benzetirsek O’nun temeli iman ve akaid, dört duvarı namaz, oruç, zekat ve hac, çatısı da cihattır.

İman olmadan yapılan bütün işler, son derece yararlı ve değerli olsalar da, Allah tarafından ahirette hiç kıymete alınmayacak ve sahibini sonsuz azaptan kurtarmayacaktır. Belki dünyada sahibine şan ve şöhret, makam ve iktidar, iş ve eş gibi geçici güzellikler getirseler de, onlar bütün bu güzelliklerle iyiliklerini dünyada yiyip bitirdiklerinden, ahirette karşılık adına zırnık alamayacaklardır.

En Büyük Mesele İman

İnanma, kalbin işidir. Kişi kalbiyle inansa ama bunu diliyle ifade ve ikrar etmese, veya imana delalet edecek amelleri açıkça işlemese, Allah katında Müslüman sayılır. Ancak, durumu Müslümanlarca bilinemeyeceği için, kendisine Müslüman uygulaması yapılmaz Haliyle hakkında kafire yapılacak yasalar uygulanır.

Bir insan, inanılması gerekli olan bu esaslara ya inanır, ya inanmaz. İkisi arasında kalan şek, şüphe, tereddüt yok hükmündedir.

Müslüman Kafir Olur mu?

İman iki dünyaya da “hayat” kazandıran bir olgudur ama maalesef her zaman göz ardı edilemeyecek bir “irtidat” gerçeği de vardır.

İrtidat, kişinin kendi özgür irade ve ifadesiyle dinden çıkmasıdır. Müslüman olduktan sonra dinden çıkılmaz diye bir kural yoktur. Bir çok insan bu gerçekten habersizdir ne yazık ki. Ne söylerse söylesin, ne eylerse eylesin, hep Müslüman kalacağını zanneder. Yanılır ama işin farkında olmadığından uyanamaz da. Allah korusun dileyen dinden çıkar ve cezasına katlanır. Bazen bilmeden de dinden çıkabilir.

Peki, hangi durumlarda bu gerçekleşir?

İkramla Gelen Erdem

Sami Efendi bu asırda yaşamış bir büyük veli idi. Onun siması gibi huyu da selefin büyüklerini hatırlatırdı. Tabakat ve teracimlerdeki hilyelere kulak bakarsak, sureten de sireten olduğu gibi Hz. Ebubekir ve Beyazid-i Bestami’ye benzerdi.

Cömertliği de edebi gibi dillere destan olan bu melekmisal efendiye bir dilenci sık sık gelir, yemek parası istermiş. Sami efendi de isyeyene “yok” demesini bilmediğinden, hep verirmiş. Bir gün etrafından birisi demiş ki:

Diyalog Ve Beşeri Dinler

Hz. Musa ve Hz. İsa da dâhil olmak üzere bütün Peygamberler (Aleyhimu's Salatu ve's Selam) dün kendi dönemlerinde İslam’ı getirmişlerdi ve şayet bu gün gelecek olsalar yine İslam’a tabi olacaklardır. Bu, Kur’an-ı Kerîm’in ve sünnetin kesin bir ifadesidir.

Bundan çıkan sonuç, Allah din olarak sadece İslam’dan razıdır ve O’nun yeryüzünde hâkim olmasını istemektedir.

Bunu gerçekleştirme görevini de insanlara vermiştir. İnanan insanlara.

Yoksa O, “hepiniz Müslüman olun” dese, “hayır olmuyorum” demek kimsenin haddine düşmezdi.

“Diyalog” Ve “Semavî Dinler”(!)

Bazı yazarlarımız “Semavî Dinler” kavramını yanlış kullanıyorlar gibime geliyor. “Diyalog” adına verilen savaşlar da buradan kaynaklanıyor. Mesela kurban ibadetinin insanlıkla başlayan eski, kadim bir ibadet olduğunu anlatmaya çalışırken, “kurban bütün semavî dinlerde vardır” diyorlar.

Bu cümle de bana yanlış geliyor. Bu cümleyi okuyunca şöyle bir soru akla gelmez mi?

“Kaç tane semavî din vardır?”

Böyle yazan kardeşlerimiz, sanırım şu cevabı vereceklerdir: “ Üç tane semavi din vardır: Yahudilik, Hıristiyanlık, İslamiyet.”

Sayfalar