Yazılar

“Kur’an” Diyerek Aldatanlar

Aşağıdaki satırları kaynak bildirmeden alıntılıyorum. Sebebi, onların reklamlarını yapmamaktır. Bakarsın merak eden bazı kardeşlerim oralara takılır da kafalarını karıştıran bu ve benzeri bir sürü gerekmezleri “bilim” diye okuyarak zamanlarını yitirebilirler.

Şimdi tahammül gücünüzü yükselterek şunları bir okuyunuz lütfen:

“Kitabın tümü boyunca Kuran dışı kaynakların niye dinin kaynağı olamayacağını gösterdik. Anlattığımız, savunduğumuz metot çok açıktır. Kuran’ı elimize alıp, din diye ortaya atılan tüm geri kalanı kenara atmak.

“Kur’an” Diyerek Aldatanlar II.

Bu yazıyı iyi anlamak için bir önceki ““Kur’an” Diyerek Aldatanlar” adlı yazımızı da okumak gerekir herhalde.

Özeti, Kur’an- Kerim Meallerini okumak çok faydalıdır, hatim okur gibi ciddi bir şekilde meal okumalıyız. Ama ehli olmayanlar oluncaya kadar ona bakarak fetva vermemelidirler. Fetvayı fıkıh kitaplarından almalıdırlar.

Bir de bunların tam tersi var. “Asla meal okumayın, yoksa sapıtırsınız” diyorlar.

Nükte

Eskiler, “nükte, zekânın tatlı tadı kaşınmasıdır,” dermiş. Zeka kaşınınca da genellikle dile dökülürmüş. Allah korusun bu da çoklarının başını yemiş.

Sürekli okumak, düşünmek, konuşmak ve yazmakla var olan zeka ve hafızalarını işleten ve geliştirenlerde, çok ince nükteler, incir ağacındaki ballı lokmalar gibi kendiliğinden olur. Bunların bir kısmı hoş olsa da, çoğu insanların bir noksanına işaret olduğundan, dince hoş karşılanmayabilir.

Alevilerle Bir Sohbet

Burada Alevilerle ilgili birkaç yazı yazmıştım. Şu yazı da onlar arasına girecekti. Ama değişen gündem bu yazıyı bir kenara itti. Şimdi ise “Alevî Çalıştayı” yeniden gündeme gelmesine bir vesile oldu.

Sanırım 1997 yılıydı. Ben o zamanlar Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesinde öğretmendim. O sene yarıyıl tatilinin çoğu Ramazana denk geliyordu. Almanya’dan bir davet aldım. Düseldörf’e yakın Förde (gibi) denilen bir yerden arıyor ve Ramazan ayında derneklerinde görev yapmamı teklif ediyorlardı. Yeni bir tecrübe olur diyerek atladım gittim.

İlmin İzzeti

Allah Teâlâ’nın hiçbir şeyi abes olarak yaratmadığı malumdur. Erbab-ı marifet bunu bilir ve her yaratığı sever yaratandan ötürü, her olanı hayır bilir o seçti diye, gamdan kasavetten azade olur, o takdir ettiği için. Onların semtine uğrayamaz stres denilen sersem. Allah varken psikologa gerek duymaz da, gitmezler de onlar. Zikir varken huzur için hap yutmazlar.

Alimler ve Kitaplar

Biz mantıktaki önermelerden sonuçlara, kıyasta illet birliğinden benzer hükümlere gittiğimiz gibi, bazı görüntülerden bazı sonuçlar çıkarırız ve genellikle de yanılmayız. Tabii olanı da budur zaten.

Mesela bir adamın evine misafir olduk. İçeri buyur edildiğimizde gördüğümüz ilk manzara bütün duvarların boydan boya kitaplıklarla çevrildiği ve içinde irili ufaklı renge renk kitaplarla dolu olduğu ise, aklımıza ilk hücum eden düşünce ne olur?

Bel’am Bilinci

Bir kısım makamlarda bin bir çile ile, ısırıcı kralların ve lanetli Bel'amların tehdidine, azgın sistemlerin zulmüne rağmen İslam’a hizmet edenlere, sonsuz saygı duyuyor, minnet duyuyor, dua ediyoruz. Allah razı olsun avuçlarında kor taşıyanlardan, "Asır" suresi kahramanlarından...

Zalim saraylara bağlı, zalim sistemlere bağlı Bel'amların sırtlarından “ülema” cüppesini sıyırmadan, onları peygamber kürsüsünden alaşağı etmeden, İslamî hareketin sağlıklı yürüyeceğini beklemeyelim.

“Başımızın Belaları”

Adam ayak ayak üstüne atmış, edeb yok, nezaket yok, ama gurur çok, kibir çok; entellektüel bir hava estirerek ayet okuyor, yorum yapıyor, hüküm çıkarıyor.

İctihadının amacını merak ediyoruz, sonuçta batı uygarlığı çıkıyor, liberalizm çıkıyor, çağdaşlık çıkıyor, laiklik çıkıyor, resmi ideoloji çıkıyor, kirli düzen çıkıyor.

Bir de kınadıklarına bakıyoruz, yobaz çıkıyor, gerici çıkıyor, softa çıkıyor.

Kim bunlar diye merak ediyorsunuz, altından müslümanlar çıkıyor!...

Aynı İnsan Aynı Korkular

Peygamberler tarihine baktığımızda şunu görüyoruz; ilk inananlar, çok heyecanlı, coşkulu ve fedakar oluyorlar. Dinlerini yaşadıkça gönüllerindeki aşk ateşi parlıyor, gönül telleri daha bir canlı inliyor, inançları uğruna yardan ve serden daha bir rahat geçe biliyorlar. Eziyetler ve işkencelere aldırmadan dinlerini yaşıyor, bu yaşama ile hayatın zorluklarına katlanabilecek enerjiyi elde edebiliyorlar.

Sırası Gelince

Bu günlerde Hayrettin Karaman Hocanın Hatıralarını okudum. Onunla beraber bazı olayları yeniden yaşadım diyebilirim. Çünkü hocanın anlattığı yetmişli yıllardan sonraki olayların eğitim, fikir ve siyasetle alakalı olanlarının içinde sayılırdık. O zamanlar “Nesil” dergisini Kayseri’de bizler getirtir ve dağıtırdık. Hocanın ilim adamlarının ve ilim yolcusu öğrencilerin siyasetle arasını mesafeli tutuşuna şahittik ve haklı da görüyorduk. Hoca, “şimdi okuyun, öğrenin, okul bittikten sonra karar verirsiniz; ya eğitim ve irşat, ya da siyaset yaparsınız” diyordu.

Sayfalar