Yazılar

Asrın Davası İman

İslam’ı bir binaya benzetirsek O’nun temeli iman ve akaid, dört duvarı namaz, oruç, zekat ve hac, çatısı da cihattır.

İman olmadan yapılan bütün işler, son derece yararlı ve değerli olsalar da, Allah tarafından ahirette hiç kıymete alınmayacak ve sahibini sonsuz azaptan kurtarmayacaktır. Belki dünyada sahibine şan ve şöhret, makam ve iktidar, iş ve eş gibi geçici güzellikler getirseler de, onlar bütün bu güzelliklerle iyiliklerini dünyada yiyip bitirdiklerinden, ahirette karşılık adına zırnık alamayacaklardır.

En Büyük Mesele İman

İnanma, kalbin işidir. Kişi kalbiyle inansa ama bunu diliyle ifade ve ikrar etmese, veya imana delalet edecek amelleri açıkça işlemese, Allah katında Müslüman sayılır. Ancak, durumu Müslümanlarca bilinemeyeceği için, kendisine Müslüman uygulaması yapılmaz Haliyle hakkında kafire yapılacak yasalar uygulanır.

Bir insan, inanılması gerekli olan bu esaslara ya inanır, ya inanmaz. İkisi arasında kalan şek, şüphe, tereddüt yok hükmündedir.

Müslüman Kafir Olur mu?

İman iki dünyaya da “hayat” kazandıran bir olgudur ama maalesef her zaman göz ardı edilemeyecek bir “irtidat” gerçeği de vardır.

İrtidat, kişinin kendi özgür irade ve ifadesiyle dinden çıkmasıdır. Müslüman olduktan sonra dinden çıkılmaz diye bir kural yoktur. Bir çok insan bu gerçekten habersizdir ne yazık ki. Ne söylerse söylesin, ne eylerse eylesin, hep Müslüman kalacağını zanneder. Yanılır ama işin farkında olmadığından uyanamaz da. Allah korusun dileyen dinden çıkar ve cezasına katlanır. Bazen bilmeden de dinden çıkabilir.

Peki, hangi durumlarda bu gerçekleşir?

İkramla Gelen Erdem

Sami Efendi bu asırda yaşamış bir büyük veli idi. Onun siması gibi huyu da selefin büyüklerini hatırlatırdı. Tabakat ve teracimlerdeki hilyelere kulak bakarsak, sureten de sireten olduğu gibi Hz. Ebubekir ve Beyazid-i Bestami’ye benzerdi.

Cömertliği de edebi gibi dillere destan olan bu melekmisal efendiye bir dilenci sık sık gelir, yemek parası istermiş. Sami efendi de isyeyene “yok” demesini bilmediğinden, hep verirmiş. Bir gün etrafından birisi demiş ki:

Diyalog Ve Beşeri Dinler

Hz. Musa ve Hz. İsa da dâhil olmak üzere bütün Peygamberler (Aleyhimu's Salatu ve's Selam) dün kendi dönemlerinde İslam’ı getirmişlerdi ve şayet bu gün gelecek olsalar yine İslam’a tabi olacaklardır. Bu, Kur’an-ı Kerîm’in ve sünnetin kesin bir ifadesidir.

Bundan çıkan sonuç, Allah din olarak sadece İslam’dan razıdır ve O’nun yeryüzünde hâkim olmasını istemektedir.

Bunu gerçekleştirme görevini de insanlara vermiştir. İnanan insanlara.

Yoksa O, “hepiniz Müslüman olun” dese, “hayır olmuyorum” demek kimsenin haddine düşmezdi.

“Diyalog” Ve “Semavî Dinler”(!)

Bazı yazarlarımız “Semavî Dinler” kavramını yanlış kullanıyorlar gibime geliyor. “Diyalog” adına verilen savaşlar da buradan kaynaklanıyor. Mesela kurban ibadetinin insanlıkla başlayan eski, kadim bir ibadet olduğunu anlatmaya çalışırken, “kurban bütün semavî dinlerde vardır” diyorlar.

Bu cümle de bana yanlış geliyor. Bu cümleyi okuyunca şöyle bir soru akla gelmez mi?

“Kaç tane semavî din vardır?”

Böyle yazan kardeşlerimiz, sanırım şu cevabı vereceklerdir: “ Üç tane semavi din vardır: Yahudilik, Hıristiyanlık, İslamiyet.”

“Kur’an” Diyerek Aldatanlar

Aşağıdaki satırları kaynak bildirmeden alıntılıyorum. Sebebi, onların reklamlarını yapmamaktır. Bakarsın merak eden bazı kardeşlerim oralara takılır da kafalarını karıştıran bu ve benzeri bir sürü gerekmezleri “bilim” diye okuyarak zamanlarını yitirebilirler.

Şimdi tahammül gücünüzü yükselterek şunları bir okuyunuz lütfen:

“Kitabın tümü boyunca Kuran dışı kaynakların niye dinin kaynağı olamayacağını gösterdik. Anlattığımız, savunduğumuz metot çok açıktır. Kuran’ı elimize alıp, din diye ortaya atılan tüm geri kalanı kenara atmak.

“Kur’an” Diyerek Aldatanlar II.

Bu yazıyı iyi anlamak için bir önceki ““Kur’an” Diyerek Aldatanlar” adlı yazımızı da okumak gerekir herhalde.

Özeti, Kur’an- Kerim Meallerini okumak çok faydalıdır, hatim okur gibi ciddi bir şekilde meal okumalıyız. Ama ehli olmayanlar oluncaya kadar ona bakarak fetva vermemelidirler. Fetvayı fıkıh kitaplarından almalıdırlar.

Bir de bunların tam tersi var. “Asla meal okumayın, yoksa sapıtırsınız” diyorlar.

Nükte

Eskiler, “nükte, zekânın tatlı tadı kaşınmasıdır,” dermiş. Zeka kaşınınca da genellikle dile dökülürmüş. Allah korusun bu da çoklarının başını yemiş.

Sürekli okumak, düşünmek, konuşmak ve yazmakla var olan zeka ve hafızalarını işleten ve geliştirenlerde, çok ince nükteler, incir ağacındaki ballı lokmalar gibi kendiliğinden olur. Bunların bir kısmı hoş olsa da, çoğu insanların bir noksanına işaret olduğundan, dince hoş karşılanmayabilir.

Alevilerle Bir Sohbet

Burada Alevilerle ilgili birkaç yazı yazmıştım. Şu yazı da onlar arasına girecekti. Ama değişen gündem bu yazıyı bir kenara itti. Şimdi ise “Alevî Çalıştayı” yeniden gündeme gelmesine bir vesile oldu.

Sanırım 1997 yılıydı. Ben o zamanlar Kahramanmaraş İmam Hatip Lisesinde öğretmendim. O sene yarıyıl tatilinin çoğu Ramazana denk geliyordu. Almanya’dan bir davet aldım. Düseldörf’e yakın Förde (gibi) denilen bir yerden arıyor ve Ramazan ayında derneklerinde görev yapmamı teklif ediyorlardı. Yeni bir tecrübe olur diyerek atladım gittim.

Sayfalar