Yazılar

“Başımızın Belaları”

Adam ayak ayak üstüne atmış, edeb yok, nezaket yok, ama gurur çok, kibir çok; entellektüel bir hava estirerek ayet okuyor, yorum yapıyor, hüküm çıkarıyor.

İctihadının amacını merak ediyoruz, sonuçta batı uygarlığı çıkıyor, liberalizm çıkıyor, çağdaşlık çıkıyor, laiklik çıkıyor, resmi ideoloji çıkıyor, kirli düzen çıkıyor.

Bir de kınadıklarına bakıyoruz, yobaz çıkıyor, gerici çıkıyor, softa çıkıyor.

Kim bunlar diye merak ediyorsunuz, altından müslümanlar çıkıyor!...

Aynı İnsan Aynı Korkular

Peygamberler tarihine baktığımızda şunu görüyoruz; ilk inananlar, çok heyecanlı, coşkulu ve fedakar oluyorlar. Dinlerini yaşadıkça gönüllerindeki aşk ateşi parlıyor, gönül telleri daha bir canlı inliyor, inançları uğruna yardan ve serden daha bir rahat geçe biliyorlar. Eziyetler ve işkencelere aldırmadan dinlerini yaşıyor, bu yaşama ile hayatın zorluklarına katlanabilecek enerjiyi elde edebiliyorlar.

Sırası Gelince

Bu günlerde Hayrettin Karaman Hocanın Hatıralarını okudum. Onunla beraber bazı olayları yeniden yaşadım diyebilirim. Çünkü hocanın anlattığı yetmişli yıllardan sonraki olayların eğitim, fikir ve siyasetle alakalı olanlarının içinde sayılırdık. O zamanlar “Nesil” dergisini Kayseri’de bizler getirtir ve dağıtırdık. Hocanın ilim adamlarının ve ilim yolcusu öğrencilerin siyasetle arasını mesafeli tutuşuna şahittik ve haklı da görüyorduk. Hoca, “şimdi okuyun, öğrenin, okul bittikten sonra karar verirsiniz; ya eğitim ve irşat, ya da siyaset yaparsınız” diyordu.

Yanlışa Tavır

Adam utanmadan sıkılmadan açıktan ırkçılık yapıyor. Hatta bu yüzden Müslümanların kanlarının dökülmesine fetva veriyor. İş fetva ile kalsa, maalesef kanlar dökülüyor, canlar ölüyor, mallar zayi oluyor, ama onun etrafındaki Müslümanlar, o ırkçı melunu uyarmıyor, uyarsa da dinlemediğini görünce terk etmiyorlar. Yanlış olduğunu söyleseler de, dostluğu bitirmiyorlar.

Peki bu İslam’ın en önemli emirlerinden olan “Hubb-u lillah, buğz-u fillah”, yani “Allah için sevme ve Allah için buğzetme” ilkesine ters düşme olmuyor mu?

Bir Millet Nasıl Bozulur?

Bir millet nasıl bozulur ve helake gider, Kur’an ve sünnet bunu ayrıntıları ile açıklamıştır. Bunlardan birisi de iyiliği emretme ve kötülükten nehyetme ilkesinin çiğnenmesi, bireysel ve toplumsal duyarlılığın kaybolması ile yanlışa gerekli tepkinin yapılmamasıdır.

Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) Efendimiz Benî İsrâil'den misâl vererek onların irşattaki bu ihmalleri ve lâubalilikleri yüzünden felâkete uğradıklarını belirtir:

Utanmak mı Dediniz?

İki değerli insanı, Mahinur’u Merve’nin yanına koyarak soruyor “bizimkiler”: “Acaba utandılar mı?”

Bu bir üslup meselesi herhalde. Yoksa sanmam ki onlardan bunu gerçekten beklesinler!...

Mehmet Akif Merhum şöyle demişti:

Göster Allah’ım bu millet kurtulur tek mucize,
Bir utanmak hissi ver gaib hazinenden bize…

Utanmak gerçi her yaratılmış fıtratta vardır. İyi ama, kimileri o fıtratla kavgalı ise ve utanmazlığı seçmişse, elden ne gelir?

Pes Doğrusu

Evet, pes doğrusu!

Adam bu kadar mı olur?

Anayasa çalışmalarına baştan karşı çıkacaksın, kısmi bile olsa değişikliklere karşı çıkacaksın, kökten değiştirmeye karşı çıkacaksın, “bırak sen anayasayı manayası, sen ekonomiye bak, senden ne hak, ne özgürlük isteyen yok” diyeceksin…

Bunu yıllarca diyeceksin…

“Bunu da sana güvenmediğimiz için yapıyoruz” diyeceksin…

“Onu da biz yaparız, senin işin değil” diye halkın iradesini hiçe sayacak ve faşizan söylemleri ayyuka çıkaracaksın…

Kot Pantolon

Kot pantolonun özel bir ayıbı ya da günahı var mı?

Bence yok.

Aslında sözü kota, kadifeye, pamuk veya ipeğe getirmeden, soruyu “Pantolonun günahı var mı?” diye sormak gerekirdi her halde.

İsterseniz haydi soralım: “Pantolonun günahı var mı?”

Uzmanlara göre elbisede aranan şartlar şöyle:

Elbiseler vücudun mahrem yerlerini göstermeyecek kadar kalın olacaktır. Göğüs, bel, kalçalar gibi şehvet çekici uzuvları teşhir edecek kadar sıkı ve dar olmayacaktır. Bir de kadın erkeğe, erkek de kadına benzemeye özenmeyecektir.”

Vali Ve Kot Pantolon

Ataların dediğine göre “arife tarif gerekmezmiş, adam olana işaret yetermiş.”

Adam olana sözlü uyarı bile gereksizdir. Bir surat asma, bir bakış, hatta bakmayış, bir kaş göz hareketi, bir jest ve mimik bile yeter.

Hele de insanlar içinde birisinin kusuru asla yüzüne vurularak utandırılmaz, ayıbı söylenmez ve ikaz edilmez. Değilse adam kabullenmez hatasını, egosunu savunur, hatta isyan eder. Çünkü başkalarının yanında küçük düşürülen adamın nefsi yaralanır. Acısını dindirmek için de ister istemez nefsinden yana çıkar. Sen haklı da olsan, o kendini savunur.

Devlet Başkanı Dahi Sorumludur

Bugün sizinle bu sistemi bırakarak İslamî yönetime doğru bir yolculuk yapalım isterseniz.

Öyleyse şimdi burada söylediklerimiz tamamen idealdir ve günümüzde yaşanan acı gerçeklerle asla alakası yoktur. Keşke olsaydı…

İslam, çağımıza kadar nice toplulukları başarıyla yönetmiş bir dindir. İslam toplumu da, İslamî kanunlarla siyaseti, yani yönetimi ve sosyal hayatı düzenlenmiş ve biçimlenmiş olan toplumlardır.

Sayfalar