Yazılar

Hiç Hoş Olmadı

Göreve gelmesi sancılı oldu. Bazıları onu bir “kurtarıcı” olarak görüyordu, bazıları da bir “korkutucu”. Biz ise geçmiş tecrübelerimize dayanarak ve kadere teslimiyet göstererek gelişini sükûnetle izledik.

Bize göre artıları da vardı, eksileri de.

Artıları, sakin duruyordu. Vakur, aklı duygularına galip, az konuşan, yerine göre gerçekleri ifade eden, mesleğinde bilgili ve tecrübeli biri olarak görünüyordu.

İşkence Çirkinliği

Bu ülkenin bozuk düzeninde bir hükümet ilk defa tutuklu iken işkenceden ölmüş bir yurttaşı için Adalet Bakanı aracılığıyla özür diledi.

Alışıldık bir durum değildi ve herkes biraz memnun, biraz buruk, biraz garipsemiş, biraz fantezi sayarak bunun “ilk” oluşuna dikkat çekti.

Bu bile bir ayıp olarak bu sisteme yetmez mi?

İşkence, haksız olarak bir insana maddî veya manevî sıkıntı çektirmekten başlayıp, işi eziyet verme, acı çektirme, azap etme ve zulmetmeye kadar götüren işlerdir.

Sözün Bittiği Yerde miyiz?

Emekli Hâkim Nusret Çiçek, “Anayasa iğfal edilmiştir” diyor.

Daha ne densin!

Biz de haklı olarak “sözün bittiği yerde miyiz?” diye soruyoruz.

Herkes bağıra bağıra söylüyor işte: “Anayasa çok açıktır. Anayasa Mahkemesi, Meclis'in yaptığı Anayasa değişikliklerini esastan görüşemez.”

Ama görüştü işte!

Hem de en temel özgürlükleri yok eden bir karar aldı.

Millete meydan okur gibi…

İşkencenin Kaynağı

Temel insan haklarından mahrum kalmak bile bir eziyet ve işkence sayılırsa, başka birçok olaylardan vazgeçsek dahi, maalesef işkenceci bir sistemde yaşamak durumunda olmamız yeterli bir işkence demektir.

Bu sistem, temel hak ve özgürlüklerimizi elimizden almış akıl ve erdem özürlü bir sistemdir. Dinimize, eğitimimize, hukukumuza, işimize, kılık ve kıyafetimize, hatta yavrularımıza bile müdahale ediyor ve en tabii haklarımızı elimizden alarak bize kullandırtmıyor. İşkencenin kaynağı bu sistemdir.

Oktay Ekşi Ve İlkel Kafa

Oktay Ekşi bana ve her müslümana “ilkel ve bağnaz kafa” diyor. Daha başından ifade edeyim, “mukabele-i bil’misil” hakkımız vardır, aynen kendisine iade olunur.

Siz Kimsiniz Yahu?

www.habervaktim.com’den okuyunca gayr-i ihtiyari ağzımdan şunlar döküldü:

Siz kimsiniz yahu?

Hâşâ, tanrı mı, peygamber mi?

Bizde bu iki kutsal tartışılmaz. Tartışılamaz.

Bunun dışında kalan herkes ve her şey tartışılır.

Yaptıkları, ettikleri, dedikleri tartışılır ve değerlendirilir; alınır veya atılır.

Ancak bilgiden mahrum insanlar, inandıkları, güvendikleri insanlara teslim olur ve onları taklit ederler.

PKK Fitnesi Ve Çocuklar

Son zamanlarda haberlerdeki görüntüler hiç de hoş değil. PKK ve yandaşları tam bir fitne içinde. Sokaklar savaş alanı gibi. Taşlar, sopalar, Molotof kokteyller, gaz bombaları, panzerler, naralar, feryatlar, çığlıklar ve bunca kaosun tam da göbeğinde bir fitneye alet edilen, istismar edilen çocuklar…

Özellikle de orada olmaması, hiç olmaması gereken masum kalası çocuklar…

Bırakın olmamasını, o manzaraları hiç görmemesi gereken hassas ruhlu çocuklar…

Orası ne filim seti, ne Filistin sokakları…

Neden Yalnız TRT? Neden 12 Saat?

Sayın Başbakan Diyarbakır’da konuşuyor: “Şimdi de TRT 2 de günde 12 saat Kürtçe yayın yapılacak…”

Bu bir müjde mi Allah aşkına?

Bırakın Kürtleri, bu bizim gibi Kürt olmayanları bile daha çok sinir etmekte, daha da öfkelendirmekte…

“Aman ne lütuf!” diye alaya sebep olmakta…

“Şimdi de…” dediği, daha önce TRT 2 GAP ta sabahın köründe yapılan yayınlardı herhalde…

O saatte hangi Kürt seyreder o yayınları? Ya da hangi Türk?

Hartlap

Belki birçoğunuz “bu da nedir?” diyeceksiniz.

Haklısınız elbette. Hemen söyleyeyim, “Hartlap”, bizim köyde bol bulunan bir ağaç türüdür. Bodur sayılan, kök ve dalları kırmızı, yaprağı her mevsim canlı bir açık yeşil, hani büyük şehirlerde olsa saksılara girecek, salonları süsleyecek kadar güzel bir ağaç. Ama bizim köylü olunca, benim gibi gariban kalmış…

“İyi de kardeşim, bize ne bundan?” dediğinizi duyar gibiyim.

Belki yine haklısınızdır. Ama bizi bir yerde ilgilendiriyor. Çünkü bu “Hartlap” aynı zamanda bizim köyün de adıdır.

Kürt Sorunu Ve Müslümanlar

Bu konuda üç yazı yazmıştım. Yeri geldikçe yenilerini de düşünüyordum. Ama ilk yazı burada yayınlanır yayınlanmaz, peş peşe yorumlar yazıldı yazı altında. Sanırım sizler de benim gibi okumuşsunuzdur onları.

Bilindiği gibi ben yorumcularla doğrudan tartışmaya girmiyorum. Ama onları okuyor ve değerlendiriyorum. Gerekirse burada yeni bir yazıyla toplu cevap vermeyi veya fikirlerimin anlaşılmayan yanlarını izah etmeyi daha yararlı buluyorum.

Sayfalar