Yazılar

PKK İslam’ın neresinde?

Son yazımızda “Kürt sorununu” karşısında Müslümanların alması gereken tavrı yazmıştık.

Bize göre kime yapılırsa yapılsın, bir zulme seyirci kalmak yanlıştır, hele de zalimlere meyletmek, yani sevmek ve desteklemek cehennemde yanmaya sebeptir, bir müslümandan bu beklenmez.

Ama zalim kim, zulüm ne ve de kaç çeşit?

Buradaki yazılarımızı da şahit göstererek “İslam’dan başka bir din, bir sistem, bir yaşama biçimi, bir ideoloji asla tanımıyoruz” demiştik. Bize göre en büyük zulüm, şirk ve küfürdür.

Ya O Ana Da Sizi Evine Almazsa?

Askerle ilgili yazı yazmaktan hiç hoşlanmıyorum. Hoşlanmıyorum, çünkü içimdeki gerçek duyguları açıkça söyleyemiyorum. O zaman da kendimi gerçekten kınanmayı hak eden “takiyyeci”lerden görüyor ve bundan da nefret ediyorum. Bunun içindir o konuda yazmak istemiyorum. Ama ne yazık ki görüyorsunuz işte, bazen mecbur kalıyorum.

Bir ülkede, ya da yüreklerde yeterince özgürlük olmadığında, insanlar ister istemez “takiyyeci” oluyorlar.

Ama bu ülke baştan sona “takiyyeci”lerle dolu değil midir? Kim içindekileri açıkça ortaya koyabiliyor ki?

Can Dündar’a Bunlar Yapılırsa…

Can Dündar, kır saçları, iri gözlükleri ve sakin tavırları ile çok yakışıklı olmasa da şirin biri.

“Acaba kaç yaşında?” diye internete girdim ve öğrendim. 61 doğumluymuş. Demek saçlarını eyyam değil, eylemleri ağartmış.

Çalışkanlığına saygı duyarım. Ama o kıratta olanların hala o kulvarda ömür tüketmelerine de acırım. O çapta olanlar, Cemil Meriç gibi ahir ömürlerinde değil, daha erken yaşlarda kendi kültür ve medeniyetleriyle tanışmaları gerekir diye düşünüyorum.

Bu Sistemi Başörtüsü Bitirecek

Evet, biz erkekler için de biraz utandıracak bir vaziyettir ama bu sistemi “başörtüsü” bitirecek.

Çünkü çehresini çatmış bir nazlı hilal gibi dalgalanan mazlum başörtüsü, uyuyanları da uyandıracak ve bütün bir ülkeye dalga dalga bilinç dağıtacak.

Bir ara daha büyük belalardan sonra gene geldik aynı durağa. Burası ülkenin “başörtüsü” durağıdır.

Manzara malum; asker başörtüsüne karşı ya, yargı da, üniversite de, sistemin şişman kedileri de, onlardan beslenenler de tek sıra ictima etmiş koro haline “istemezüüüük” diye bangır bangır bağırıyorlar.

Niye istemezler?

Hayat ve Cihat

İslam dininin gerçekliğinden şüphemiz yoktur. O, Allah Teâlâ’nın biricik dini. Hz. Adem’i onunla gönderdi yeryüzüne. O ve evlatları İslam’ı uyguladılar yeryüzünde. O günün hayatı basitti. İslam da basitti haliyle.

Sonra Hz. Nuh zamanı, sonra Hz. İbrahim zamanı, derken Musa ve İsa zamanı, Allah hep İslam’ı gönderdi onlara. Toplum geliştikçe, teşkilatlandıkça, tekamül ettikçe İslam da gelişti, tekamül etti ve toplumun sorunlarını en güzel bir şekilde çözer olarak sunuldu insanlara.

Kur’an’dan Kuduranlar

Sizin de işiniz devlet dairelerinde olabilir. Ya da bir işiniz gereği yolunuz oralara düşmüş olabilir. Ne görürsünüz?

“Ohooo!” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, aynen öyledir.

Kimi memurlar vardır, önündeki işlerle meşguldür. Kafasını kaşıyacak zamanı yoktur, mesai nasıl bitti anlamazlar. Eskiden “nüfus dairesinde” çalışanlar öyleydi özellikle. Evet, bunda kurumların da bir farkı vardır. Mesela Orman Dairesinin mühendislerini hep arazide çalışır görürken, Ziraat Dairesinin mühendislerini oturur görürdüm eskiden. Şimdi nasıllar bilemem.

Kur’an’a Reva Ya Adem Ya İdam

Bu yazıyı tam değerlendirebilmek için bir önceki yazıyı mukaddime sayıp okumak gerektiğini hatırlatarak başlayalım isterseniz.

Evet, Kur’an-ı Kerîm kâfirler için bir hasrettir. Kıyamet gününde bunu ellerini ısırarak itiraf edeceklerdir ama neye yarar. Kaybettiklerini kazanmak için dünyaya tekrar dönmek isteyeceklerdir ama imkânsızdır. Asla dinlenilmeyecektir bu istekleri. Hoş, dönseler dahi, aynı kâfir olmayacakları ne malum?

Aynı Korkular: Malezya Endenozya Türkiye

Hatırlar mısınız, laikçileri bir zaman da Endenozya korkusu sarmıştı. Allah Teâlâ’dan korkmayanların böyle bir yığın anlamsız korkuları olur elbette. Bunu yaşayacaklar çaresiz.

Televizyonda bir oturuma konuk olan Altemur Kılıç, “Her gece başını yatağa korkuyla koyduğunu ve rahat uyuyamadığını, ülkeyi sizin gördüğünüz gibi rahat görmediğini, keşke görse de şöyle rahat bir uyku uyuyabilse temennisini” dile getirmişti. Şaka yapmıyordu herhalde…

Kara çarşafta Aydın Düşünce

“Çarşaflılar ikiyi ayrılır. İçi aydınlık olanlar, içi aydınlık olmayanlar. Çarşaflıların içinde de aydınlık düşünce ve duyarlı yürek bulunabilir.”

“Bir kafanın içi nasıl ölçülüyormuş?” gibi sorular sorarak ağzımın tadını bozmayın benim. Kalbin içindekiler ölçülüyor ve biliniyor da, kafanın içindekiler niye bilinmesin? Bu ülkede “niyet okuyuculuğu” diye güzel bir meslek yok mudur? Yıllardır bir kısım uzmanlar yapıp durmazlar mı bunu?

Siz esas şuna bakın: Kara çarşafta aydın düşünce demek ki olurmuş. Hem de bal gibi oluyormuş. Biz şimdi bunu uzmanından duyduk.

Kimdi O?

Haberi televizyonda görünce “Ah be kardeşim, böyle zamansız yapılır mı bu işler?” demek geldi içimden.

Hani bir zamanlar bir YÖK başkanı Erdoğan Teziç vardı ya, Rektörler yolsuzluktan yargıya düştü mü, bütün erkanını etrafında toplar ve top gibi gürlerdi basın toplantısında:

“Cumhuriyet Rektörleri suç işlemez. Yobazlar Cumhuriyet Üniversitelerini hedef alıyorlar. Maksatları Cumhuriyeti yıkmak, devleti ele geçirmektir.”

Sahi o zamanlar yolsuzluktan yargıya çağrılan her rektör de, etrafında öbeklenen gazetecilere avaz avaz bağırırdı:

Sayfalar