Yazılar

Kot Pantolon

Kot pantolonun özel bir ayıbı ya da günahı var mı?

Bence yok.

Aslında sözü kota, kadifeye, pamuk veya ipeğe getirmeden, soruyu “Pantolonun günahı var mı?” diye sormak gerekirdi her halde.

İsterseniz haydi soralım: “Pantolonun günahı var mı?”

Uzmanlara göre elbisede aranan şartlar şöyle:

Elbiseler vücudun mahrem yerlerini göstermeyecek kadar kalın olacaktır. Göğüs, bel, kalçalar gibi şehvet çekici uzuvları teşhir edecek kadar sıkı ve dar olmayacaktır. Bir de kadın erkeğe, erkek de kadına benzemeye özenmeyecektir.”

Vali Ve Kot Pantolon

Ataların dediğine göre “arife tarif gerekmezmiş, adam olana işaret yetermiş.”

Adam olana sözlü uyarı bile gereksizdir. Bir surat asma, bir bakış, hatta bakmayış, bir kaş göz hareketi, bir jest ve mimik bile yeter.

Hele de insanlar içinde birisinin kusuru asla yüzüne vurularak utandırılmaz, ayıbı söylenmez ve ikaz edilmez. Değilse adam kabullenmez hatasını, egosunu savunur, hatta isyan eder. Çünkü başkalarının yanında küçük düşürülen adamın nefsi yaralanır. Acısını dindirmek için de ister istemez nefsinden yana çıkar. Sen haklı da olsan, o kendini savunur.

Devlet Başkanı Dahi Sorumludur

Bugün sizinle bu sistemi bırakarak İslamî yönetime doğru bir yolculuk yapalım isterseniz.

Öyleyse şimdi burada söylediklerimiz tamamen idealdir ve günümüzde yaşanan acı gerçeklerle asla alakası yoktur. Keşke olsaydı…

İslam, çağımıza kadar nice toplulukları başarıyla yönetmiş bir dindir. İslam toplumu da, İslamî kanunlarla siyaseti, yani yönetimi ve sosyal hayatı düzenlenmiş ve biçimlenmiş olan toplumlardır.

Asker İşi Nasıl Yapar?

Bugünlerde elimde olan bir kitaptan bir hatıra nakletmek istiyorum önce. Timaş’tan çıkan M. Serhan Tayşi’nin hatıraları, “Ali Emiri’nin İzinde”.

Tayşi bey babasından bahsediyor. Sekiz yıl Mustafa Kemal’in koruma polisliğini yapmış İstanbul’da. Hatıralarından birisi de özetlersek (s. 58-60) şöyle:

1930 larda İstanbul’da asayiş iyice bozulmuş. Halk gece sokaklara çıkamaz olmuş. Mezarlıklar bile soyulur ve ölülerin başı kesilir, dişleri sökülürmüş. Atatatürk Dolmabahçe’ye ilgileri çağırır. Yerler, içerler ve meseleyi konuşmaya başlarlar. Atatürk meseleyi arzeder:

Demokrasi ve Darbe

Demokrasi ve darbe kelimeleri asla yan yana gelemeyen ve birlikte yaşayamayan kavramlardandır. Biri varsa, diğeri yoktur yani. Birisi eskiden çok kullandığımız hatıra yüklü tatlı bir kelime olarak “şark” ise, diğeri bir medeniyet olarak ilk gördüğümüzde afalladığımız “garp”tır. Yani biri güneşin doğduğu yerse, diğeri battığı yerdir. Birine doğru gittiğinizde, ister istemez diğerinden uzaklaşırsınız.

“Mahkeme Masrafı” Kime?

Anayasa Mahkemesi Türkiye’ye Maddî ve manevî çok şeyler kaybettiren bir davayı sona erdirdi. üstümüze ne kadar büyük bir yük bindirilmişti ki, hepimiz de gerçekten “oh be!” dedik. Sevindik, ama sevincimiz buruktu. Bu haksız ve yersiz dava hiç olmamalıydı. Aziz ülkemiz bu duruma hiç düşürülmemeliydi…

Mahkeme Siyaset Ve Cesaret

Anayasa Mahkemesinin son kararı da siyasidir, ama bu sefer “maalesef” değil, “iyi ki siyasî”dir.

Ama durum vahim. Böyle giderse hukuka saygı gitti gidiyor ülkede. Yargı aklını başına almalı. Böyle gitmez bu durum. Gitmemeli. çanlar adalet için çalıyorsa, yandık demektir. Malum, “adalet mülkün temelidir.”

“Hak Şerleri Hayreyler”

Bence bilinçlenme 28 Şubat’la halka inmeye başladı ve büyük bir ivme kazandı. Bugünse çığ gibi büyüyor.

O gün ülke çıkarlarını bir kenara atarak millete kahredenler, halkın gözlerine çekilmiş perdeyi araladılar. Halk, o günden sonra gerçekleri yavaş yavaş görmeye başladı…

Sanırım şimdi bu “keskin sirkeler”, “ellerimiz kırılsaydı da böyle bir şey yapmasaydık” diyorlardır. “Ellerimiz kırılsaydı da küpü kırmasaydık…”

Yavuz Hırsıza Bak!

Bizim de altına imza attığımız çocuk hakları ile ilgili düzenlemeler, çocuğun velayetini ana babaya verir. çocuğun dinini seçme ve öğretme hakkı da ana-babanındır.

Var mı buna itiraz?

Yok!

Ya uygulama?

Hiç yok!..

Şapka giyme kanununun ihmal edilmesi karşısında gıkı çıkmayanlar, başörtüsü hususunda aslan kesiliyor ve kükrüyorlar: “Efendim, kanun varken görmezlikten gelemeyiz. Kanun yanlışsa siyasiler düzeltsin!”

Şapkaya gelince kör olan gözünüz, başörtüsüne gelince dört dönüyor…

İşte bu!

Bu gün (05.08.2008) şöyle bir gazete başlıklarına bakıyorum, bazı haberler pırıl pırıl parlayarak “bana bakar mısın?” diyor.

Bakmaz mıyım? Kıvançla hem de. Bakıyorum ve “İşte bu!” diyorum. “İşte bu!” diyerek seviniyor ve şükrediyorum.

Haberin birinde Cumhurbaşkanımızın Bahreyn Kralını ağırladığı konu ediliyor. Diğerinde Suriye Devlet Başkanının eşiyle Antalya’da başbakanımızca konuk edildiği, öbüründe de İran Devlet başkanının ziyaretine hazırlık yapıldığı haber veriliyor.

Sayfalar