Yazılar

Allah’ın Belası Devlet Ve Kurtuluşumuz

ABD için birisi şu açılımı getirmişti: Allah’ın Belası Devlet.

Gerçekten de Allah Teâlâ’nın belası bu devlet. Biz bu belayı hak ettiğimiz için Allah Teâlâ onu başımıza musallat etti. Sanki Allah’ın sillesidir o, bizi böyle terbiye ediyor işte.

Her yerde onun yangını var. İşte Afganistan, Irak, Lübnan, Filistin ve Latin Amerika’da bir sürü devlet…

Eşeğini dövemeyen semerini dövermiş. Allah’ın belasına güç yetiremeyenler, hükümete güç yetiriyorlar ve onu dövüyorlar. Hatta başarıları bile zarar gibi gösterilip alay konusu ediliyor.

Ne yapıyormuş hükümet?

Başımız Sıkışmadan

İnsanız ya, başımız sıkışınca “Allah” deriz. Rahatlayınca da unutur gideriz o korkulu yaşadıklarımızı. Bu da bizim nankör yanımız.

Kâfirler bu nankörlüğü daha da büyük olarak yaşarlar. Allah Teâlâ’ya inanmayan nice insan, başı sıkışınca, mesela çaresiz dertlere düşünce, mesela deniz ortasında batan gemide şaşkın ve eli böğründe kalınca, ya da düşen uçakta yere doğru dalınca, “ALLAH” der.

Samimidir, eskiden inkâr ettiğinin hesabını yapmaz o an. İçtenlikle ister Allah’tan. Ama ya kurtulunca?

Bu Ne İştir Allah Aşkına?

Daha neler duyacağız. Her gün skandal çapında yeni bir haber ortaya atılıyor. Her gün hayretimiz ve şaşkınlığımız daha da artıyor. Bu iletişim çağında buna isyan etmemek mümkün mü?

Aktütün saldırısı bir gün önceden başlamış. Perşembe gecesi sabaha kadar çatışmalar olmuş. Yaralı erin ifadeleri açık.

Bazı gazeteler olayı önce küçük bir haber olarak geçmiş, “saldırı var ama bir yaralı ile püskürtülmüştür” diye. Kim var bunun arkasında, belli değil. Bundan amaç ne?

Arkasından Cumartesi sabahı acı haber bomba gibi düştü yüreğimize…

Kanla Beslenen Sistem

Bir önceki yazımızda Aktütün Karakolu baskınındaki akıl almaz işleri gündeme getirmiştik.

Bir gazeteci yazıyor: “Devletin üç farklı istihbarat birimi, bizim duyduğumuz gibi "bir şeyler olacak" şeklinde de değil, adı sanı ile, basılacak karakolun da ismini vererek gerekli makamları uyarmışlar.

Kanaatimizce, verdikleri istihbaratın yeterli ciddiyetle ele alınmadığını düşündüklerinden olacak, açıkça olmasa da, "bir şeyler olacak" bilgisini, en azından tarihe not düşmek için basında güvendikleri isimlere de fısıldadılar.

Hiç Hoş Olmadı

Göreve gelmesi sancılı oldu. Bazıları onu bir “kurtarıcı” olarak görüyordu, bazıları da bir “korkutucu”. Biz ise geçmiş tecrübelerimize dayanarak ve kadere teslimiyet göstererek gelişini sükûnetle izledik.

Bize göre artıları da vardı, eksileri de.

Artıları, sakin duruyordu. Vakur, aklı duygularına galip, az konuşan, yerine göre gerçekleri ifade eden, mesleğinde bilgili ve tecrübeli biri olarak görünüyordu.

İşkence Çirkinliği

Bu ülkenin bozuk düzeninde bir hükümet ilk defa tutuklu iken işkenceden ölmüş bir yurttaşı için Adalet Bakanı aracılığıyla özür diledi.

Alışıldık bir durum değildi ve herkes biraz memnun, biraz buruk, biraz garipsemiş, biraz fantezi sayarak bunun “ilk” oluşuna dikkat çekti.

Bu bile bir ayıp olarak bu sisteme yetmez mi?

İşkence, haksız olarak bir insana maddî veya manevî sıkıntı çektirmekten başlayıp, işi eziyet verme, acı çektirme, azap etme ve zulmetmeye kadar götüren işlerdir.

Sözün Bittiği Yerde miyiz?

Emekli Hâkim Nusret Çiçek, “Anayasa iğfal edilmiştir” diyor.

Daha ne densin!

Biz de haklı olarak “sözün bittiği yerde miyiz?” diye soruyoruz.

Herkes bağıra bağıra söylüyor işte: “Anayasa çok açıktır. Anayasa Mahkemesi, Meclis'in yaptığı Anayasa değişikliklerini esastan görüşemez.”

Ama görüştü işte!

Hem de en temel özgürlükleri yok eden bir karar aldı.

Millete meydan okur gibi…

İşkencenin Kaynağı

Temel insan haklarından mahrum kalmak bile bir eziyet ve işkence sayılırsa, başka birçok olaylardan vazgeçsek dahi, maalesef işkenceci bir sistemde yaşamak durumunda olmamız yeterli bir işkence demektir.

Bu sistem, temel hak ve özgürlüklerimizi elimizden almış akıl ve erdem özürlü bir sistemdir. Dinimize, eğitimimize, hukukumuza, işimize, kılık ve kıyafetimize, hatta yavrularımıza bile müdahale ediyor ve en tabii haklarımızı elimizden alarak bize kullandırtmıyor. İşkencenin kaynağı bu sistemdir.

Oktay Ekşi Ve İlkel Kafa

Oktay Ekşi bana ve her müslümana “ilkel ve bağnaz kafa” diyor. Daha başından ifade edeyim, “mukabele-i bil’misil” hakkımız vardır, aynen kendisine iade olunur.

Siz Kimsiniz Yahu?

www.habervaktim.com’den okuyunca gayr-i ihtiyari ağzımdan şunlar döküldü:

Siz kimsiniz yahu?

Hâşâ, tanrı mı, peygamber mi?

Bizde bu iki kutsal tartışılmaz. Tartışılamaz.

Bunun dışında kalan herkes ve her şey tartışılır.

Yaptıkları, ettikleri, dedikleri tartışılır ve değerlendirilir; alınır veya atılır.

Ancak bilgiden mahrum insanlar, inandıkları, güvendikleri insanlara teslim olur ve onları taklit ederler.

Sayfalar