Yazılar

Şeriat İngilterede

İngiltere’de ilginç şeyler oluyor.

Büyük devlet, kendinden emin, sorunları gören ve çözüm üreten devlettir.

Bir zamanlar Osmanlı da öyleydi. Hani şu “bizim” olduğuna tam karar veremediğimiz, hala “övsek mi, sövsek mi?” diye kara kara düşündüğümüz büyük ve muhteşem Osmanlı. Dünyaya barışı, huzuru, gerçek laikliği, yani din ve hukuk özgürlüğünü, yerel dil, kültür ve kıyafetleri tanıyan Osmanlı.

Saydığımız her alanda sorunlu olan TC, hala Osmanlı’dan ürküyor ve ondan gerekli dersleri alamıyor.

Sular Isınıyor

Seçimler yaklaştıkça gündemin daha da gerileceği doğaldır. Ak Parti’nin kapatılmama kararından sonra kısmen yaşadığımız durgunluk yavaş yavaş yerini sıcak tartışmalara bırakıyor.

Cumhurbaşkanı “enerjimizi içte kavgalarla bitirmeyelim, dışa harcayalım” derken aklın ve mantığın gereğini dillendiriyordu. Ama seçim atmosferine girdikçe, galiba sağduyuyu biraz daha kaybedecek gibiyiz. Yaşadığımız son Başbakan, Doğan ve CHP kavgası bunun habercisi gibi değil mi?

Alimlerin Parçalanması

Yukarıda “yanlışın başlangıcı” anlatılmıştı. Şimdi de bu yanlışın sebepleri üzerinde duralım isterseniz.

Geçmişte alimlerin zalim idarecilerle düşüp kalkması neden hoş görülmedi? Neydi bunların sebepleri? Niçin din, dünya ve ahiret için tehlikeliydi?

Alimlerimiz bu sebepleri çok geniş olarak izah etmişlerdir. İşte bir kaç satır başı:

1. Dünyaya meyil ve muhabbete sebep olur. Oysa bu, her günahın başıdır.

2. Haram yemeye sebep olur.

3. Elindeki ilim nimetini küçültmüş olur.

Yanlışın Başlangıcı

Ne yazık ki İslam tarihinde İslam toplumunda olması gereken“hilafet” çok az sürmüş, çoğunlukla bütün olumsuzlukları bünyesinde barındıran “saltanat” rejimi hayat bulmuştur.

Hz. Peygamber (sav) ve Hulefa-i Raşidin (ra) dönemlerinde, uygulanan İslam kanunlarıyla İslam devleti yücelmiş, süratle çevreye yayılmış, ümmetini mutlu, ülkesini mamur eylemiş, insanlığa güzel bir örneklik ve önderlik oluşturmuştur. Belki de insanlık, dünya serüveninde görüp görebileceği en güzel yıllarını yaşamış o çağlarda, o saadet asrında...

Çare İslam Ama

Bu PKK belası için eskiden biz de saf saf “Kürtlerin hakları için çalışan terörist bir örgüttür” der, ama “komünist, sosyalist, dinsiz, imansız, ırkçı ve kan dökücü” gibi özellikleri yüzünden sevmez, nefret ederdik. Fakat bunların bu kadar “himaye görür gibi” beslenmesine de akıl erdiremezdik.

Evet, ben yetmişli yıllardan beri “Kürtçülük” hareketinin halk içinde yaşadığını bilirim. Devlet buna hiçbir zaman ciddi olarak müdahale etmedi. Biz gençlik yıllarımızda bunu bir türlü anlayamamıştık. Nasıl etsin ki, kendisi de “Türkçü” olduğunu söylüyordu.

Hesap Ver Ey Hükümet!

Bizim yüreğimiz yanıyor, birisi de çıkmış kurşun gibi laflar ediyor. Güya sorumluluğunu üstünden atacak. Suç, samur kürk olsa da kimse üstüne giymezmiş, çok doğru…

Lafa bakın: “Aktütün Karakolu’na yapılan hain saldırının ardından Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Iğsız şok ifadeler kullandı. Sınırdaki 5 karakolun yerinin yanlış olduğunu söyleyen Hasan Paşa, “mali yetersizlik” nedeniyle taşımanın yapılamadığını söyledi.”

Bari bunu söylemeyin yahu şu acılı günümüzde.

Demek bu millet askere karakol yapacak para vermemiş ha!

Kim inanır buna?

Allah’ın Belası Devlet Ve Kurtuluşumuz

ABD için birisi şu açılımı getirmişti: Allah’ın Belası Devlet.

Gerçekten de Allah Teâlâ’nın belası bu devlet. Biz bu belayı hak ettiğimiz için Allah Teâlâ onu başımıza musallat etti. Sanki Allah’ın sillesidir o, bizi böyle terbiye ediyor işte.

Her yerde onun yangını var. İşte Afganistan, Irak, Lübnan, Filistin ve Latin Amerika’da bir sürü devlet…

Eşeğini dövemeyen semerini dövermiş. Allah’ın belasına güç yetiremeyenler, hükümete güç yetiriyorlar ve onu dövüyorlar. Hatta başarıları bile zarar gibi gösterilip alay konusu ediliyor.

Ne yapıyormuş hükümet?

Başımız Sıkışmadan

İnsanız ya, başımız sıkışınca “Allah” deriz. Rahatlayınca da unutur gideriz o korkulu yaşadıklarımızı. Bu da bizim nankör yanımız.

Kâfirler bu nankörlüğü daha da büyük olarak yaşarlar. Allah Teâlâ’ya inanmayan nice insan, başı sıkışınca, mesela çaresiz dertlere düşünce, mesela deniz ortasında batan gemide şaşkın ve eli böğründe kalınca, ya da düşen uçakta yere doğru dalınca, “ALLAH” der.

Samimidir, eskiden inkâr ettiğinin hesabını yapmaz o an. İçtenlikle ister Allah’tan. Ama ya kurtulunca?

Bu Ne İştir Allah Aşkına?

Daha neler duyacağız. Her gün skandal çapında yeni bir haber ortaya atılıyor. Her gün hayretimiz ve şaşkınlığımız daha da artıyor. Bu iletişim çağında buna isyan etmemek mümkün mü?

Aktütün saldırısı bir gün önceden başlamış. Perşembe gecesi sabaha kadar çatışmalar olmuş. Yaralı erin ifadeleri açık.

Bazı gazeteler olayı önce küçük bir haber olarak geçmiş, “saldırı var ama bir yaralı ile püskürtülmüştür” diye. Kim var bunun arkasında, belli değil. Bundan amaç ne?

Arkasından Cumartesi sabahı acı haber bomba gibi düştü yüreğimize…

Kanla Beslenen Sistem

Bir önceki yazımızda Aktütün Karakolu baskınındaki akıl almaz işleri gündeme getirmiştik.

Bir gazeteci yazıyor: “Devletin üç farklı istihbarat birimi, bizim duyduğumuz gibi "bir şeyler olacak" şeklinde de değil, adı sanı ile, basılacak karakolun da ismini vererek gerekli makamları uyarmışlar.

Kanaatimizce, verdikleri istihbaratın yeterli ciddiyetle ele alınmadığını düşündüklerinden olacak, açıkça olmasa da, "bir şeyler olacak" bilgisini, en azından tarihe not düşmek için basında güvendikleri isimlere de fısıldadılar.

Sayfalar