İhya-i Mevat

Sözlükte “canlandırmak, diriltmek” mânasına gelen ihyâ, İslâm hukukunda sahipsiz ve işlenmemiş (mevât) bir arazinin mâlik olma iradesiyle işlenmesi ve imarını ifade eden bir terimdir.  Bu imar işlemi için bazen yalın olarak ihyâ, çok defa da ihyâü’l-mevât tabiri kullanılır. 

 

Mevât arazi tabiriyle genelde ziraat, yerleşim, üretim gibi bir amaçla hâlihazırda kullanılmayan, şahıs veya kamu malı da olmayan, sahipsiz ve verimsiz, fakat belli bir emek harcanması sonucu yararlanılabilir nitelikteki topraklar kastedilir.  Mevât araziyi belirlemede toprağın hâlihazırda âtıl vaziyette bulunması, kullanılmıyor ve yararlanılmıyor olması birinci, sahipsiz olması ikinci hareket noktasıdır.  

 

Bu arazinin önce öteden beri âtıl olanlar ve sonradan bu hale gelenler şeklinde ikiye ayrılıp ikinci grubun da fetihle ele geçirilen ve sahibi bilinmeyen âtıl topraklar, İslâm döneminde bir zamanlar işletilmiş ve mülkiyete konu olmuşken sonradan âtıl kalmış, sahibi de bilinmeyen topraklar şeklinde iki kategoriye ayrılması bu anlayışın ürünüdür.

 

 Mevât arazinin mülkiyet altında bulunmaması, üzerinden mülkiyet geçmemiş olması gerektiği ve mülkiyet altındaki toprakların işlenmemekle mevât hale gelmeyeceği ifade edilirken de mevât arazi üzerinde devletin mülkiyet ve tasarruf hakkının bulunmayışı değil özel veya tüzel kişilerin mülkiyet ve kullanımı altında olmaması, ona bu türden bir aynî hakkın taalluk etmemesi ya da böyle bir hak sahibinin bilinmemesi gerektiği anlatılmak istenir.  

 

İslâm döneminde bir zamanlar sahipli ve mâmur iken sonradan terkedilip âtıl kalan topraklar fakihlerin çoğunluğuna göre mevât arazi sayılmaz ve ihyâya konu olmaz.  Geçmişte mülkiyete konu olduğu bilinmekle birlikte hâlihazırda müslüman olsun gayri müslim olsun sahibi bilinmeyen âtıl toprakları Ebû Hanîfe, Ebû Yûsuf, Ca‘ferîler ve bazı Hanbelîler mevât sayarken Muhammed b.  Hasan eş-Şeybânî müslümanların ortak malı kabul eder. 

 

Osmanlılar’ın son dönem kanunlaştırmalarına yansıyan tanım gerek doktrini gerekse uygulamayı kuşatıcı niteliktedir.  Buna göre mevât arazi bir kimsenin mülkiyet ve tasarrufu altında olmayan, mera, baltalık ve harman yeri gibi bir bölge halkının ortak yararına tahsis edilmiş yerlerin ve yerleşim bölgelerinin dışında kalan topraklardır.  İlk dönemlerde mevât arazinin yerleşim bölgelerine, mâmur araziye (âmir) ve onların harimine belli uzaklıkta olması şartı pek gündeme gelmemiş, sadece Mâlikîler, bunlara yakın topraklarda ihyâ için devlet başkanından izin alınmasını şart koşmuşlardır.  Ancak muhtemelen zamanla uygulamada ortaya çıkan bazı olumsuzlukları önleme düşüncesiyle ileri dönemde mevât arazinin âmirden ve harimden belli uzaklıkta olması gerekli görülmeye başlanmış ve anılan uzaklık için de sesin ulaşmaması, yarım saatlik yürüyüş mesafesi, 1,5 mil gibi bazı ölçüler belirlenmiştir. (DİA İhya md.)