Burada muamelelerden ve akitlerden maksadımız mal, menfaat ve hizmet mübâdelesinin çeşitli şekilleridir. Toplu halde yaşayan insanlar muâmeleleden ve akitlerden uzak kalamazlar. Bu sebeple İslâm hukûku (fıkıh) muâmelâta geniş bir yer vermiş, caiz olan ve olmayan çeşitlerini en ince noktalarına kadar açıklamıştır. Bu bahiste belli başlı akit ve muâmele şekilleri işlenecektir.
Burada en dikkat çekici nokta, haram olan şeyleri satmanın haram oluşu ile bir yanı mechûl satışın caiz olmamasıdır. Fıkıh ve hadis kitaplarının "cehâlet ve ğarar" diye ifade ettikleri şey, akdin unsurlarından birisinin mechûl kaldığı veya gerçekleşmesi şüpheli bulunan satıştır. Eğer bu bilinmezlik, arada anlaşmazlık çıktığı takdirde çözüm ve icrâyı imkânsız kılacak ölçüde ise satım akdi fâsiddir. "Sürüden bir koyunu, başakları olgunlaşmadan buğday veya arpayı, denizdeki balığı. . " satmak buna örnektir. Peygamberimiz (s. a. ) anlaşmazlık çıkmasın, bir taraf zarara uğramasın diye bu nevi satışları yasaklamıştır.
Bu hatırlatmadan sonra genel olarak akitler başlığında bilgiler verilebilir. Yani yapılan her akitte akit yapan en az iki kişi veya kurum vardır. İrade beyanları, rızaları, akit için ehil olup olmamaları ve bütün bunların bilinmesi önemlidir. Üzerinde akit yapılan mal ve fiatı, teslimi, akit meclisi hep üzerinde uzun uzun konuşulacak konulardır.
Bu meseleler kavrandıktan sonra bu akdin çeşitleri de önemlidir. Mesela bir satım akdi ve bu çeçevede işlenen sarf, mukayada (trampa), selem, ıstısna’ gibi. Sonra diğer akit çeşitleri olarak kira, hibe, emanet, ariyet, vedia, havale, kefalet, vekalet, rehin, bey’ bilvefa, şirket, kısmet, sulh, tahkim, karz ve ikale, günlük hayatımızda sık karşılaştığımız akit çeşitleridir. Her meslek erbabı kendisini ilgilendiren konularda İslam hukuknu bilme ve işlerini bu kanunlara uygun yapma vazifesindedir. Bunun ilmini öğrenmek ve uygulamak da bir nevi ibadet ve cihattır.
Şimdi biz İslam’ı öğrenmede yeterli bir özet olarak düşündüğümüz bu kitabımızda muamelâtın bu konularında yeterli bilgiler sunacağız inşallah. Daha fazlası, konular için özel yazılmış fıkıh ve hukuk kitaplarımızda aranmalıdır.
İslâm’a göre bir müslümanın kendisinin ve ailesinin nafakasını sağlamaya ve varsa borçlarını ödemeye yetecek kadar para kazanması farzdır. Bunun dışında, fakîr müminlerin ihtiyaçlarını karşılamak ve akrabalarına ikram etmek için kazanmak da müstehaptır. Güzel ve müreffeh bir hayat sürmek için bundan fazlası için çalışmak mübahtır. Başkalarına karşı kibirlenmek, dünyevî hırsa kapılarak başkasının servetiyle yarışmaya kalkışmak ve bu mal ile azgınlık ve taşkınlık yapmak için kazanmak, bu kazanç helâl yolla dahi olsa haramdır. Buna karşılık, küfre karşı verilen mücadelede maddî katkıda bulunmak ve malını Allah yolunda infak için samimî bir niyetle çok çalışıp para kazanmak da güzel bir ibadettir. Bu gaye için çalışıp para kazanan kişi sürekli ibadet hâlinde sayılır.
Rabbimiz:: "Ey iman edenler, birbirinizin mallarını batıl/haram yollarla yemeyin. Ancak o mallar, sizden karşılıklı bir rızadan doğan bir ticaret malı olursa o zaman yiyin. . Kendi nefsinizi de öldürmeyin. Şüphe yok ki Allah sizi çok esirgeyicidir. Kim helal hududlarını aşarak ve zulüm yaparak bu amelleri işlerse, biz onu ateşe sokacağız. Bu da Allahû Teâla (cc) için çok kolaydır. " buyurmuştur. Bir malın batıl yolla yenilmesinden maksat; kumar, faiz, hırsızlık, gasb, hile ve bunun gibi İslâm dininin kat'i olarak haram kıldığı yollarla yenilmesidir. Bu yollara tevessül eden kimseler kim olursa olsun; geçici olan dünya hayatı için, ebedi hayatlarını tehlikeye atmışlardır. Bu ise aynı zamanda dünya saadetini de kaybetmeye sebeptir.
İslâm, az önce de gördüğümüz gibi çalışıp kazanabilme gücüne sahip olan bir kimsenin dilenmesini yasaklamıştır. Hz. Peygamber (s. a. s. ) şöyle buyurmaktadır: "Allah'a yemin ederim ki sizden birinizin, ipini alıp da, dağdan bir bağ odunu taşıyıp getirmesi ve bu odunu satıp onunla ailesinin ve kendisinin geçimini sağlaması, başka birinden istemesinden çok hayırlıdır. Kim bilir yardım istediğiniz kimse ya verir minnetine girersin, yahut vermez zilletini çekersin. "
Buna göre, çalışmaya gücü yeten kimsenin dilenmesi meşrû değildir.
İslâm'da rızık temin etmenin en faziletli yolu cihad'tan (ganimetten) sonra ticarettir. Sonra ziraat ve sonra da zanaattır. Bütün bu rızık temin etme yollarında alış-veriş işlemi sözkonusu olmaktadır.
Bu kısa bilgilerden sonra şimdi İslam fıkıh ve hukukunda muamele ve akitleri görebiliriz