Borç
İslâm her sâhada olduğu gibi harcamalarda da itidâli tavsiye etmiş, isrâfı menetmiştir (el-A'râf:: 7/31).
Peygamberimiz (s. a. v. ) borçtan Allah'a sığınırdı:
"Allah'ım borç yükünün ve insanların baskısının altında ezilmekten sana sığınırım. " (Ebû Dâvhud, K. el-Vitr, 32. )
"Allah'ım günahtan ve borçtan sana sığınırım" deyince kendisine: "Sık sık borçtan Allah'a sığınıyorsun!?" dediler; şöyle buyurdu: "İnsan borçlandığında, söyleyince yalan söyler, söz verince yerine getirmez. "(Buhârî, K. el-Ezân, 149; Müslim, K. el-Mesâcid, 129.)
Müslümanlar insanların sıkıntılarını gidermeyi, ihtiyaçlarını karşılamayı sevap kapısı bilirler. İsteyenlere faizsiz borç verirler. Allah da onlara verdikleri borç kadar hergün sadaka sevabı yazar. Günü gelince borcu ödemek gerekir. imkanı olduğu halde borcu ödememek zulümdür. Borçlanmak dini ve ahlaki bakımıdan pek tavsiye edilmez. Gerekmedikçe bu yola gitmemek, gidilmişse d istismar etmemek gerekir.
Faiz
Bu talimata göre müslüman ancak daralıp bunalınca ve son çare olarak borca başvurur; bu durumda ondan faiz istemek ahâki ve içtimâî bakımlardan tutarsızlık ve adâletsizlik olur.
Ticârî kredilere gelince burada alanın başı darda değildir; ancak faizli kredi verenin daima kazançlı, alanın ise mesâisine rağmen zarar ihtimali içinde bulunması adalete aykırıdır. İyi olan kârda ve zararda ortaklıktır.
İslâm bütün çeşitleri ve miktarlarıyla faizi yasaklamış, haram kılmıştır. Kur'ân-ı Kerîm'in son inen âyetlerinden birisi şöyledir:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا اتَّقُوا اللّٰهَ وَذَرُوا مَا بَقِيَ مِنَ الرِّبٰٓوا اِنْ كُنْتُمْ مُؤْمِن۪ينَ
فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا فَأْذَنُوا بِحَرْبٍ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ۚ وَاِنْ تُبْتُمْ فَلَكُمْ رُؤُ۫سُ اَمْوَالِكُمْۚ لَا تَظْلِمُونَ وَلَا تُظْلَمُونَ
"Ey imân edenler! Allah'tan sakının, inanmışsanız, faizden arta kalmış hesaptan vazgeçin. Böyle yapmazsanız bunun Allah'a ve Peygamberi'ne açılmış bir savaş olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz sermayeniz sizindir. Böylece haksızlık etmemiş ve haksızlığa uğramamış olursunuz. Borçlu darda ise eli genişleyinceye kadar beklemelidir. " (el-Bakara: 2/278-280)
İçkinin günahı nasıl yalnızca içenin üzerinde kalmıyorsa faizin vebâli de sadece onu yiyene ait değildir; faizi ödeyen, mukaveleyi yazan ve şahidlik edenler de günaha girmektedirler. Hadiste "Allah Teâlâ'nın faiz yiyeni, yedireni, şahidlerini ve yazanı lânetlediği"( Buhârî, K. el-Büyû, 24, 113; Ebû-Dâvûd, K. el-Büyû, 4; Tirmizi, K. el-Büyû, 2. ) ifâde edilmiştir.
Faiz ödeyenin darda kalmış olması onu gühantan kurtarabilir; ancak bunun için bazı şartlar vardır:
a) Faizli borç almanın sebebi zarûret veya haklı bir ihtiyaç olacaktır; lüks harcamalar ruhsat kapısını açmaz.
b) Daha önce bütün kapılar çalınacak, faiz vermeden ihtiyacı giderme yolları aranacaktır. (Zengin müslümanların da yardımcı olmaları gerekir. )
c) Alınan borç zaruret ve ihtiyaç miktarını aşmayacaktır.
İslâm, borcun, zamanı gelince hoşnutlukla ödenmesini, alacaklının memnun edilmesini istemiştir. Enflasyon dönemlerinde borç ile beraber enflasyon farkının da ödenmesi gerekir.