Yazılar

İslam Alimleri ve Sistem İlişkileri I

Bir yazımızda hatırlarsanız “alimlerle idarecilerin ilişkileri göz önüne alındığında, bunun iki yolu bulunmaktadır; ya sistemin dışında kalarak, yada sistemin içinde kalarak” demiştik.

Bu hizmetlerden hangisinin daha faydalı ve sahibinin daha başarılı olduğu, doğrusu kapsamlı bir çalışmayı gerektirir. Elimizde ben bilerek böyle bir bilimsel araştırma yok. Onun için “iyi niyetliler için ikisi de gerekli” diyenlere bir itirazımız yok.

Nihat Çetin’in Yöntemi

Eve hanımdan habersiz kaçak kitap sokma yöntemlerinden birisi de Nihat Çetin’in icat ettiğidir. M. Serhan Tayşi’nin hatıratından bu yöntemi öğrenelim mi?

Prof. Dr. Nihat Çetin Bey'in eşi edebiyat muallimi idi. Buna rağmen, evde kitaba katlanamazdı. Kitapları 'kuma' gibi görüyor, sabredemiyordu. Ama Nihat Bey'in kitapları da gerçekten fazla idi. Bir oda tamamen kitapla doluydu. Öyle ki, odanın ortasında bir sandalye koyacak kadar yer vardı. Bu hal de tabiatıyla hanımını deli ediyordu.

İşte İsrail Bu!

Ne sanıyordunuz ki?

İşte İsrail ilkelliği bu!

Aşağılık duygusu sebebi ile yakalandığı büyüklük kompleksi hastalığı aklını almış.

Bir de elindeki elden gelen güç, akıl ve erdemiyle orantılı olmayınca, işte böyle beyinsizce işler yapıyor.

Tarihine bakınız: yeryüzünde hep lanetle yaşamış.

Kimse sevmiyor aslında onları.

Neden?

Nankörler de ondan.

Yedikleri sofraya pislerler hep.

Hiç düşündünüz mü neden dünyaya savrulmuş bunlar?

Neden dünyanın her yanındalar?

Neden İsrail’e her yerden yerleşimci gelir?

Artık Bu Sistemle Olmaz

Dilimizde tüy bitti “bu sistemle olmaz” diye diye.

Gene de diyelim, bu sistem bitmiştir, artık bu sistemle bir yere gidilmez. Bu sistemle ülke ancak kargaşa ve karmaşa yaşar. Bu sistem ancak kaosu besler.
Bu sistemi kuranlar da bunu istiyor zaten. Kaos onların sermayesi. İktidarları için beslendikleri ekmekleri kaostur. Yoksa kim neylesin onları?

Gidip de Gelmeyenler

“Mustafa Efendi yine bir gün, arkadaşı ve eski başbakanlardan Şemsettin Günaltay tarafından, mutlak bir idamdan kurtarılışının hikâyesini de anlatmıştı:

Günaltay'ın Halk Partisi müfettişliği yaptığı bir tarihte, İstanbul'daki dersiamların listesi çıkarılmış. Günaltay, bu listenin ne yapılacağını sorunca, ilgili adam, eliyle boynunu işaret etmiş!

Şemsettin Bey, listede Mustafa Efendinin isminin de yer aldığını görünce, hemen müdahale etmiş: "Yahu bu adam benim dostum, sınıf arkadaşımdır. Biz medresede onunla beraber okuduk!"

Demek Afrika da Çağırıyor

“Altınoluk” dergimizin kapağını görünce içim “cız” etti. Demek Afrika da çağırıyor bizi. Biz Osmanlı bakiyesi merkez bir milletiz, herkes bize baksa, bizden beklese, bizden istese yeridir. Bu millet var oldukça da bu böyle olacaktır.

Bu millet, Sevgili Ahmet Taşgetiren’in dediği gibi: “Ben değilse kim?” diyerek, “Bana düşeni benden başkası neden yüklensin?” diyerek, “Bana düşenin hesabını ben vereceğim” diyerek, “Benim hesabımı başkası ödemez” diyerek... omuzunu yükün altına sokar.” Hamdolsun.

Allah Görüyor

Hepimiz de biliyoruz ki Allah Teâlâ’nın “basar” sıfatı vardır. “Her şeyi görür.” “ilim” sıfatı vardır, “her şeyi bilir”. Bizi ve amellerimizi görür ve bilir. Ödül ya da ceza buna göredir.

Bunu bilmeyen Müslüman var mı?

Bunu böyle bilmeyen Allah Teâlâ’ya hakkıyla iman etmiş sayılmaz.

Ama önemli olan bunu bilmek değil, bunu kalbinde bulmak, etine kemiğine sindirmek, beynine, bilincine yedirmek, canlı bir şuur haline getirmek…

Yani “İman”ı “ihsan”a erdirmek.

Neydi “ihsan”?

Acı Ama Gerçek

Önce lütfen şu satırları bir okuyalım:

"Hukuk Mektebi, özellikle bizim üçüncü sınıf yasa boğuldu. Acımasız ölüm, dün sabah bir beyin kanaması sonucu vefat eden hocalarımızın en seçkini Ömer Hilmi Efendi'yi hayatının en parlak döneminde, bizden alıp götürdü. Kendisi pek bilgili ve nâdir bir zeka idi. Fikirlerinde açık sözlü, evkaf konusunda çok derin bilgi sahibiydi. Ölümü, telâfi edilmez bir kayıp."

Herkese Düşen

Gün geçmiyor ki medyada bir terör olayı, bir adam öldürme, bir tinerci cinayeti, bir uyuşturucu baskını, bir kap kaç olayı, bir fuhuş çetesi, ya da ortalığı molotof kokteyli ile yangın yerine çeviren göstericilerin haberi olmasın…

Hele de şu türlü haberleri okuduğumda kanım donuyor. Öyle içim buruk düşüne kalıyorum: “Fatih’te bir ay önce ortadan kaybolan 11 yaşındaki Alpay D.’nin, bulunması için ilan veren, televizyon programlarında vatandaşlardan ağlayarak yardım isteyen ablası Sevil D.(17) tarafından bıçaklanarak öldürüldüğü anlaşıldı.”

Kız annesini öldürdü…

Yaşanan Yaman Çelişki

Bu sistemle milli bünye arasında kan uyuşmazlığı vardır ve siyasi, idari, hukuki ve iktisadi bütün sancılar işte buradan kaynaklanmaktadır.

Bizim olan, yani yerli olan her şeye karşı bulunan, hatta kin ve nefretle bakan bir sistemde yaşıyoruz ve maalesef bu sistem Milli Eğitim (!) marifetiyle kendi adamını büyük ölçüde yetiştirmiş durumda. Azımsanmayacak kadar insanımızı milli bünyesine yabancılaştırmayı başarmış durumda maalesef.

Sayfalar